Anlaşılmadığımda ve yalnız hissettiğimde disossiasyon yaşıyorum?
Diyelim ki bir olay anlattım ve anlaşılmadım buna bağlı manipüle edildim karşıdaki yükseldi bana üstüme geldi vs olayın bana yıkıldığını düşündüğümde , yetersiz hissettiğimde yalnız hissettiğimde direkt zihnim sanki ölücem donuyorum bitiyorum hayat devam etmiyor sanki hayali bir ortama geçiş yapıyorum duygularımı kendimi kontrol edemeyeceğimi aklımı kaybedeceğimi “dayanamayacağımı “ düşünüyorum bunlar da derealiazyon yaşayıp soyutlanmama donma haline ölüm ile hayat arasına sıkışmış gibi hissetmeme neden oluyor .
Sonra zihnim de şöyle bi durum var benim aklıma gelen şeyi hemen imgeleyip hayal kuruyor canlandırıyor sanki ölmüşüm ruhum ayrılmış o anı hayal ediyor ve durduramıyorum ve delirme korkusu gelse delirdiğimi hayal ediyor görüntü şeklinde veya korkacağını düşünsem korku dolu bi varlık imgeliyor zihnim ve daralıyorum .
Çocukluk travmam çok fazla şiddet anlaşılmama görülmeme ihmal vs bu konuyu nasıl aşabilirim çok üzülüyorum sanki sürekli kendi zihnimde kontrolüm yok yetersiz dayanıksız gibi hissetmeme neden oluyor hayat enerjim düşüyor …
Psikolojim düzelmeyecek mi bilmiyorum nasıl yapsam ağır hasta mıyım artık bilmiyorum lütfen yardımcı olun çok ihtiyacım var ..
Bu soru 6 Mayıs 2025 12:00 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan,
Yazdıklarını büyük bir dikkat ve anlayışla okudum. Bu cümlelerinin her biri, sadece yaşadığın duygusal zorlanmayı değil; aynı zamanda zihinsel olarak seni nasıl bir çalkantının içine çektiğini, ne kadar derin ve karmaşık hisler içinde olduğunu da anlatıyor. Yaşadıkların, dışarıdan bakıldığında belki görünmeyen ama içinden geçen biri için çok ağır, çok yorucu ve bir o kadar da yalnızlaştırıcı bir sürece işaret ediyor. Senin bu kadar net, açık ve yargısızca ifade edebiliyor olman, aslında içsel gücünün de bir yansıması. Evet şu an kendini “dayanıksız, yetersiz, yalnız” hissediyor olabilirsin ama bu cümleleri kurabilecek kadar kendini izleyebiliyor olman, zihninin sana yalnızca karanlık değil, aynı zamanda farkındalık pencereleri de açabildiğini gösteriyor. Şimdi seninle birlikte bu derinliği, parçalanmışlığı, donmuşluğu ve zihninin seni nasıl oradan oraya sürüklediğini birlikte anlamaya çalışalım. Çünkü anladıkça yönünü bulman, gücünü toplaman ve yeniden “ben buradayım” diyebilmen mümkün.
Anlattığın şeyler, disosiyasyon adı verilen bir zihinsel savunma mekanizmasının oldukça yoğun bir şekilde devreye girdiğini gösteriyor. Disosiyasyon, özellikle çocuklukta yoğun travmalar yaşayan, sürekli tehlike algısı altında büyüyen, duygusal ya da fiziksel şiddete maruz kalan bireylerde zamanla gelişen bir hayatta kalma becerisidir. Beyin, o anda yaşanan yoğun acıyı kaldıramadığı zaman kendini korumak adına devreyi keser, bir nevi ‘ben buradan çıkıyorum’ der. O yüzden senin “bir olay yaşadığımda sanki hayali bir ortama geçiyorum, gerçeklikten kopuyorum” dediğin anlar, aslında beyninin seni o anda fazla gelen bir uyarandan, yoğun bir duygudan, kaldıramadığın bir yükten uzaklaştırma çabasıdır. Ve bu, senin bir bozukluğun değil, senin zihninin seni korumak için geliştirdiği bir stratejidir. Şimdi ise bu strateji, seni hayatta tutmak yerine, seni kendi içinde hapseden bir hal almış olabilir. Ama bununla başa çıkabilmek mümkündür. Bu, değiştirilemez, sabit bir durum değil; üzerinde çalışılabilir ve dönüştürülebilir bir süreçtir.
Anlaşılmadığında, manipüle edildiğinde, üstüne gelindiğinde hissettiğin yalnızlık ve yetersizlik duygusu seni önce duygusal olarak ezip sonra zihinsel olarak koparmaya götürüyor. Bu kopma hali seni derealizasyon dediğimiz, dış dünyanın gerçekliğini kaybettiğin, sanki rüya gibi hissettiğin bir noktaya taşıyor. Ardından gelen imgeler, zihinsel canlandırmalar, korkular, bedeninde yoğun bir daralma hissi yaratıyor. Bu durumun en can alıcı noktalarından biri, “delirme” korkusu. Bu korku, disosiyatif süreçlerin en temel eşlikçisi olabilir. Çünkü zihnin o kadar çok parçaya bölünmüş, o kadar çok şeye yetişmeye çalışmış ve o kadar uzun süre tehdit altında kalmış ki; artık her an kontrolü kaybetme ihtimali zihnine musallat olmuş gibi. Ve bu, seni hayat ile ölüm arasında sıkışmış gibi hissettiriyor olabilir. Ama sevgili danışan, unutma: bu durum geçici. Zihninde olup biten her şey, senin bugüne kadar başa çıkmaya çalıştığın hayatta kalma mekanizmalarının birer yansıması. Bu durum sana “ağır hasta mısın?” gibi düşündürtebilir ama hayır, sen hasta değilsin. Sen iyileşmek isteyen, kendi zihninde olup bitenleri fark eden, yardım arayan ve yaşadığı yükleri dile getirme cesareti gösteren çok güçlü birisin.
Çocukluk travmaların —şiddet, ihmal, görülmeme, anlaşılmama— bu savunma biçimini nasıl şekillendirdiğini anlaman çok kıymetli. Çünkü geçmişte seni “görmeyen” ya da “duymayan” bir ortamda büyüyen çocuklar, çoğu zaman duygularını dışa vurmak yerine içe atar. Ve içeride bastırdığın her duygu, bir gün başka bir formda dışarı çıkar. Senin zihnindeki imgeler, korkular, hayaller bu bastırılmış yüklerin boşalım yolları olabilir. Zihnin seninle “baş edemiyorum” diye konuşmaya çalışıyor olabilir. Ama bu yükü birlikte yavaş yavaş taşımayı öğrenebilirsin. Bu süreçte sana iyi gelecek bazı küçük ama etkili adımlardan bahsetmek isterim.
Birincisi, disosiyasyon başladığını fark ettiğin anda “isim koyma” çalışmaları yapabilirsin. Bu şu demek: Zihinsel olarak kopmaya başladığını hissettiğinde, kendine şunu söyle: “Şu anda disosiyasyon yaşıyorum. Bu geçici bir durum. Gerçeklikten koptuğumda, zihnim beni korumaya çalışıyor.” Yani o duruma anlam verip etiketlediğinde, beynin ‘kontrolsüz bir çılgınlık’ içinde olmadığını fark eder. İkincisi, “duyulara odaklanma” egzersizleri çok etkili olur. Disosiyasyon sırasında kaybolan şey, bedensel bağlantıdır. Bu yüzden kendine şu soruları sor: “Şu an ne görüyorum?”, “Ne kokluyorum?”, “Ayaklarım neye temas ediyor?”, “Tenimde hangi dokunuşu hissediyorum?”, “Duyduğum sesler neler?” Bu beş duyu egzersizi seni tekrar şimdiki ana, bedenine ve gerçekliğe bağlar.
Üçüncüsü, imgeler ve zihinsel canlandırmalar başladığında, onları bastırmak yerine onlarla “mesafe kurmaya” çalış. Diyelim ki zihninde “öldüğünü” gördün. Hemen zihninde bir çerçeve hayal et. O görüntüyü o çerçevenin içine al ve dışından bak. Kendine şu cümleyi söyle: “Bu sadece bir görüntü. Benim zihnimde oluşan bir sahne. Bu ben değilim.” Bu ayrım, zihinsel imgelerin seni ele geçirmesini engeller. Bu teknik, duygu regülasyonunun temellerinden biridir ve zamanla zihninle arandaki mesafeyi sağlıklı bir noktaya getirir.
Dördüncüsü, günlük tutmak sana çok iyi gelebilir. Her disosiyasyon yaşadığın anı, sonra dönüp yaz. Ne olmuştu? Kimleydin? Ne hissettin? Ne zaman başladı? Bu farkındalık seni yavaş yavaş tetikleyicilerine götürür. Ve tetikleyicileri tanımak, kontrolü yeniden kazanmak demektir. Beşincisi, ne kadar korksan da, bu halin “delirmek” anlamına gelmediğini kendine hatırlat. Deliren kişi kendini delirdiğini düşünmez. Senin farkındalığın, senin zihinsel kapasitenin bir göstergesi. Şu an yaşadıkların bir hastalık değil, bir savunma sistemi. Ve bu sistem zamanla öğrenilmiş, şimdi ise senin elinde dönüştürülebilir.
Sevgili danışan, psikolojin elbette düzelebilir. Sen bir “hasta” değilsin. Sen uzun yıllar boyunca duygusal şiddet, ihmal ve yalnızlıkla başa çıkmaya çalışan, zihinsel enerjisini hayatta kalmaya yönlendiren bir insansın. Şimdi bu enerjiyi iyileşmeye yönlendirme zamanı. Eğer bir gün bu süreci bir uzmanla birlikte ele almak istersen, danışmanlık senin için büyük bir rahatlama alanı yaratabilir. Ama şu anda kendi başına başlamak istiyorsan da, yukarıdaki egzersizler ve farkındalıklar bu sürecin ilk adımları olabilir.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel