Uzman Psikologlardan Yazılı Destek

Yazılı psikolojik desteğin en ulaşılabilir hali

Psikolojik destek almak hiç bu kadar kolay olmamıştı.Psikologca’da yaşadığınız duygu, düşünce ve sorunlarla ilgili uzman psikologlara anonim olarak yazılı sorular sorabilir, onların detaylı yanıtlarını okuyarak kendinizi daha iyi anlayabilirsiniz.Yalnız değilsiniz, ilk adımı şimdi atın.

Kullanıcı Yorumları

Psikolog Destekleri

Merhaba Sevgili Seda,Yazdıklarını büyük bir dikkatle okudum. Sözcüklerinin arkasında ne kadar yorgun, kafası karışmış ve duygusal olarak incinmiş biri olduğunu görebiliyorum. Seni en çok yoran şeyin ne olduğunu çok net ifade etmişsin: Anlaşılmamak. Sevdiğin bir insana duygularını anlatmaya, incinen yerlerini göstermeye, içindeki sıkıntıları paylaşmaya çalıştıkça, onun seni dinlemek yerine susturması, kendince yaptığı “iyileştirme” hamleleriyle konuyu kapatmaya çalışması seni daha da yalnızlaştırmış. Bu yalnızlık artık bir iç huzursuzluğa, bir kararsızlığa ve bir korkuya dönüşmüş. Çünkü sen, bu ilişkiyle hayatını birleştirip bir ömür geçirmek üzereyken içinde hâlâ büyük bir boşluk, güvende hissetmeme duygusu ve senin yerine karar verilmesine karşı bir isyan var. Öncelikle şunu bilmeni isterim: Kendini ifade etme çaban asla “çok konuşmak” ya da “olayı büyütmek” değil. Bu, öz değeri olan, kendini tanıyan bir insanın sağlıklı bir ilişkide ihtiyacı olan iletişimi kurma çabasıdır. “İçimde bir şey eksik kalıyor” diyorsun. Aslında çok net bir içgörü bu. Çünkü bazı ilişkilerde karşı tarafın sevgisi olabilir ama anlayışı, duygusal zekâsı, empatisi, sorumluluğu eksik kalabilir. Bu da ilişkide sevgi olduğu halde seni tatmin etmez. Bu yüzden sen onun çiçek toplamasına, kıyafetine karışmamasına rağmen iç huzurunu bulamıyorsun. Çünkü seni sevmesini değil, seni anlamasını istiyorsun. Bu, çok temel bir fark. Bahçeden çiçek toplamak güzel bir jest olabilir. Ama senin beklentin onun sana jest yapması değil. Senin beklentin, senin duygularını önemsemesi, kırgınlıklarını fark edip telafi etmek için sorumluluk alması, seni sadece eğlendirmekle değil, seni anlamakla da ilgilenmesi. Ama o kişi senin “ben hala huzurlu hissetmiyorum” sözünü kendi yetersizliği gibi algılayıp savunmaya geçiyor. “Yine mi aynı şeyi konuşacağız?”, “Ben sana zaten söyledim”, “Daha ne istiyorsun?” gibi cümlelerle konuyu kestirip atıyor. Bu durumda sen kendini daha da yalnız ve haksız hissetmeye başlıyorsun. Sanki çok fazla şey istiyormuşsun gibi. Ama hayır, senin istediğin çok temel bir şey: Saygı, güven ve birlikte karar alabilmek. İlişkide en önemli şeylerden biri, iki kişinin eşit söz hakkına sahip olmasıdır. Senin hayatınla ilgili bir konuda “hayır, gitmiyorsun, konu kapanmıştır” denildiğinde, bu eşitlik ortadan kalkar. Hele bu karar iş yerinle ilgili bir sosyal etkinlikse ve sen bu etkinliğe katılmadığında mesleki anlamda mahcup olacaksan, bu karar senin hayatını doğrudan etkiler. O kişinin hiçbir mantıklı açıklama sunmadan sadece “istemiyorum” diyerek seni kısıtlaması, ilişkideki güç dengesinin çok sağlıksız olduğunu gösterir. Evlilik bu değil. Evlilik, kararların birlikte alındığı, “senin zorlandığın yerde ben nasıl destek olabilirim?” diye sorulan bir ortaklıktır. “Yüzüğü çıkardı ve agresifleşti, sonra tekrar takmak istedi” diye anlatıyorsun. Bu davranışlar onun ne kadar istikrarsız ve kontrol odaklı bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Bu tür kişiler ilişkide kendi otoritelerini sarsan bir durumla karşılaştıklarında önce sertleşir, sonra manipülatif bir geri dönüşle seni yeniden etki altına almaya çalışır. Sanki seni kaybetmekten korkuyor gibi görünür ama aslında seni kaybetmek değil, kontrolü kaybetmek korkusudur bu. Sen “tamam” dediğinde işler değişiyor çünkü onun istediği senin teslimiyetin. Ama sen kendi fikrini savunduğunda, onun “karım” anlayışına uymadığında seni cezalandırmak istiyor. Bu da sağlıklı bir sevgi değil, kontrolcü bir bağlanma şeklidir. Bu noktada, senin duyguların bir yandan “hala seviyorum” derken diğer yandan “çok yalnızım, anlaşılmıyorum” diye haykırıyor. Bu çelişki çok yıpratıcı bir hal almış. Sevdiğin birinden uzaklaşmak, hele düğüne bu kadar kısa süre kalmışken çok korkutucu olabilir. Ama unutma, duygusal bağlılıkla sağlıklı ilişki aynı şey değildir. Onu sevmen, onun sana iyi geldiği anlamına gelmez. Sevgi varsa emek olur ama bu emek sadece sana aitse, sadece senin çabanla ilişki ayakta duruyorsa, bu sevgi değil; yorucu bir bağımlılık döngüsü haline gelmiş olabilir. Bunu sen tek başına taşıyamazsın. Artık kendine şu soruyu sorman gerekiyor: “Ben bu ilişkiye kendimi daha da kaybederek mi devam edeceğim, yoksa duygusal olarak güçlenip kendi yolumu mu bulacağım?” Evlilik bir dönüşüm değil, bir tamamlayıcı adımdır. Sen onunla evlenince değişmesini bekliyorsan, bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü evlilik, var olan dinamikleri büyütür. Şu an sana “çalışma”, “gitme”, “benim dediğim olur” diyen biri, evlilikten sonra daha esnek değil, daha kuralcı ve kontrolcü olabilir. Sen bu ilişkiyi yürütmek için her seferinde “acaba ben mi yanlışım?” diye düşünürken kendi sınırlarını, kimliğini ve en önemlisi öz saygını kaybedebilirsin. Seni çok etkileyen bir başka şey de, yaşanan tüm bu çatışmalara rağmen tek bir kez bile açık ve net bir özür duymamış olman. Birçok kadın gibi sen de belki onun davranışlarını “yapısı böyle”, “duygularını gösteremiyor” gibi gerekçelerle tolere etmeye çalışmışsın. Ama unutma, özür dilemek bir kişilik özelliği değil, bir sorumluluk göstergesidir. Bir insan sana bağırdıysa, hakaret ettiyse, elindeki yüzüğü öfkeyle çıkardıysa ve seni duygusal olarak kırdıysa, özür dilemesi gerekir. Aksi halde bu davranışlar normalleşir. Senin kırgınlığın da bu yüzden geçmiyor. Çünkü yaraların sarılmıyor, sadece üzeri örtülüyor. Sevgili Seda, sen şu anda çok önemli bir eşiğe gelmişsin. Bu ilişkiyi devam ettirip ettirmeme kararı senin. Kendinle baş başa kalacağın sessiz bir zaman yaratabilirsin. Kimsenin fikrine ihtiyaç duymadan, sadece senin hislerinle baş başa kalacağın bir gün olsun. O gün kendine şunu sor: “Ben bu ilişki içinde özgür müyüm, huzurlu muyum, değerli hissediyor muyum?”Bir ilişkide en çok neye ihtiyaç duyduğunu düşünebilirsin. Güven mi, empati mi, iletişim mi, destek mi? Bu ihtiyaçlarının hangisini gerçekten karşılayabiliyor bu kişi?Bu kişinin davranışlarının evlilik sonrası daha da artabileceğini göz önünde bulundur. Evlilik bazen sorunları çözmez, daha görünür hale getirir. Gerekirse profesyonel destek alabilirsin. Bu süreçte bireysel danışmanlık alman, duygu ve düşüncelerini daha netleştirmeni ve bu duygusal girdaptan çıkmanı kolaylaştırabilir. Unutma, sen kimsenin kararlarına teslim olmak için değil, eşit ve huzurlu bir hayat yaşamak için varsın. Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir konu veya aklına takılanları yeni bir soru oluşturarak iletebilirsin. Sevgiler,Psikolog Betül Canbel

Devamını Oku...

Merhaba Sevgili Seda,Öncelikle bu kadar içini dökmen ve yaşadıklarını bu kadar açıkça paylaşman çok kıymetli. Yazdıklarını dikkatle okudum. İçinde uyanan bu huzursuzluk, aslında sana çok derin bir yerden seslenen bir iç pusula gibi. “Kendim olmaya devam edebilecek miyim?” sorusu yankılanıyor içinde. Sevgili Seda, bu soruyu bu kadar güçlü sorman, duygularını bastırmak yerine ifade etmen, aslında hala kendi benliğine, kararlarına, sınırlarına sahip çıkabilecek gücün olduğunu gösteriyor. Bunu hiç küçümseme. Sen birini sevmişsin. Sevdiğin için fedakârlık yapmışsın. Anlamaya çalışmışsın. Uyumlanmışsın. Bazen görmezden gelmiş, bazen susmuş, bazen sakin kalmışsın. Ama şu anda yaşadığın şey, sevgiden değil, tahakkümden beslenen bir ilişki dinamiğine dönüşmüş durumda. Sen bir karar almaya, bir düğüne katılmaya çalışmıyorsun aslında. Sen bir birey olmaya, kendi yaşamının içinde ayakta kalmaya çalışıyorsun. Ama karşındaki kişi “eşit bir yol arkadaşı” olmayı değil, “itaat bekleyen bir otorite” gibi davranmayı tercih ediyor. Bu, sevgi değildir. Bu, güven ilişkisi değildir. Bu, evlilik için gereken ortaklık hiç değildir. Bu, senin iradeni yok sayan, kararlarını değersizleştiren, kişisel alanını kısıtlayan bir tavırdır. Bu tavır zamanla artar. Nikâh masası bazı kişiler için “artık her dediğim olur” zannıyla yanlış bir güce dönüşebilir. Bir insanın “sen benim karımsın, dediğim olacak” diyerek seni bir arkadaşının düğününe bile göndermemesi, açıkça bir sınır ihlali ve duygusal kontroldür. Bu kıskançlık değil, bu sevgi değil. Bu, seni sosyal çevrenden, iş arkadaşlarından, bireysel hayatından uzaklaştırma çabasıdır. “Karım olacaksın, o zaman ben karar veririm” yaklaşımı, seni sen olmaktan çıkaran bir yaklaşımdır. Çünkü bu anlayışta evlilik iki kişinin mutlu olduğu bir birliktelik değil, birinin ötekine söz hakkı tanımadığı bir iktidar alanı haline gelir. Sen “bu beni iş yerinde mahcup edecek” diye düşünürken, o “senin utancını önemsemem, benim dediğim olacak” diyor. Bu cümlede bile eşitlik yok, sevgi yok, empati yok. Sadece emir var. Bu ilişki ilerlediğinde, benzer “hayır”ları hayatının her alanında duymaya başlayabilirsin: “O işe gidemezsin, o kişiyle görüşemezsin, o kıyafeti giyemezsin, o fikirleri savunamazsın. ”Sana karşı geçmişte de “çalışmayacaksın, sorgulamayacaksın” gibi dayatmalarda bulunmuş. Sen buna rağmen sevginden ve iyiliğinden onunla kalmışsın, anlamaya çalışmışsın. Ama o bunu “bak sustu, alıştı” diye yorumlamış olabilir. Bu, onu daha da cesaretlendirmiş olabilir. Çünkü bu tür kişiler, sınır koyamadıklarında karşılarındaki insanı “tam teslim olmuş” zannedebilirler. Ama sen artık bu sesin içinde bir yabancılık hissetmeye başlamışsın. İçindeki huzursuzluk, onun verdiği “hayır”lardan değil, senin “evet” diyemediğin hayattan geliyor. Bunun farkına varman çok ama çok değerli. Düğüne sadece iki ay kalmış olması seni bir yanılgıya sürükleyebilir. “Bu kadar şey yaşadım, herkes duydu, hazırlıklar yapıldı, şimdi vazgeçemem” düşüncesi, seni dışarıya karşı mahcup etmemek için içini susturmaya itebilir. Ama sevgili danışan, seni evlilikte bir ömür boyu susturacak birine “evet” demek, bir gün mahcup olmaktan çok daha büyük bir bedeldir. Düğün bir gün, ama evlilik bir yaşamdır. O yüzden şu an içinde hissettiğin korkuyu bastırma. Korku sana “yanlış bir şey oluyor” sinyali verir. Bu sinyalin sana rehberlik etmesine izin ver. Çünkü asıl tehlike korkman değil, korkuna rağmen susup ilerlemen olur. Peki şimdi ne yapabilirsin?Öncelikle, tüm bu yaşadıkların üzerine bir süre sessizlik koyman faydalı olur. Karşındaki kişinin seni zorladığı gibi sen de kendini zorlamamalısın. “Acaba çok mu abarttım, yoksa o mu haklı?” gibi düşüncelerle kendini hırpalamak yerine, yaşadıklarını bir dış gözle değerlendir. Onunla yaşadığın her çatışmayı, konuşmayı, öfkesini, seni susturduğu anları düşün. Kendine şunu sor: Bu kişiyle evlendiğimde, bir gün kendi çocuğuma bu ilişkiyi örnek olarak gösterebilir miyim? Bu ilişkiyi yaşamak istediğim eş, ev, aile modeli olarak gösterebilir miyim? Eğer cevabın net değilse, bu düğünü durdurmak bir ayıp değildir. Bu bir cesarettir. Çünkü önemli olan düğün gününde insanların sana alkış tutması değil, senin bir ömür kendini onurlu ve huzurlu hissetmendir. Sen kendine karşı çok dürüst bir kadınsın. İçsel farkındalığın çok yüksek. Bu farkındalıkla “teslim olmam bekleniyor” diyorsun. İşte orada durman gerekiyor. Bir kadının, bir bireyin, bir insanın, evliliğe girmek için teslim olması gerekmez. Sevmek, eşitlik ister. Evlenmek, ortaklık ister. Karı koca olmak, birbirinin hayatını yönetmek değil, hayatına eşlik etmektir. Ama senin karşındaki kişi senin hayatına eşlik etmeyi değil, onu yönlendirmeyi, şekillendirmeyi, hatta senden bağımsız kararlar almayı normalleştirmiş. Senin "hayır bu isteğini karşılamak zorunda değilim" dediğin anda yüzüğünü çıkarıp giden birinin niyeti sevgi değil, gücünü kanıtlama arzusudur. Bu güce boyun eğmek zorunda değilsin. Sevgili Seda, belki de şu anda evlilik değil, kendinle yeniden bir bağ kurma zamanı. Belki de bu süreçte bir uzmandan bireysel destek alarak, hangi duyguların seni yönlendirdiğini, hangi korkuların seni susturduğunu birlikte incelemek gerekir. Ama ne olursa olsun, içindeki o “hayır” diyen sesi bastırma. O ses seni korumaya çalışıyor. O ses, kendi benliğini koruma refleksin. O ses sayesinde, bugüne kadar bastırılmış her duygun yavaş yavaş sana rehber olabilir. Unutma, bu hikâyenin kahramanı sensin. Hangi yöne gideceğine sadece sen karar verebilirsin. Ama karar ne olursa olsun, kendini kaybettiğin bir yolda devam etmek zorunda değilsin. Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir konu veya aklına takılanları yeni bir soru oluşturarak iletebilirsin. Sevgiler,Psikolog Betül Canbel

Devamını Oku...

Sevgili Danışanım,Öncelikle, bir ilişki içinde değersiz hissettirilmek, kişinin özsaygısını ve kendilik algısını derinden sarsabilir. Bu durumdan sonra ilişkiyi sonlandırmış olman aslında önemli bir içsel güce işaret ediyor. Duygularını bir kenara bırakıp, kendine olan saygını önceliklendirmiş olman, sağlıklı sınırlar kurabildiğini gösteriyor. Bu, ruhsal olgunluğun bir belirtisidir. Kimi zaman mantığımızla hareket etmek, kalbimizi korumanın tek yoludur. Dört yıl önce yaşadığın derin aşk ilişkisi, sana değersizliği kabul ettirme pahasına “kaybetmeme” çabasıyla şekillenmiş. Bu, birçok genç kadının yaşadığı ama zamanla fark ettiği bir döngüdür: sevgi uğruna kendinden vazgeçmek. Ancak bu yaşanmışlık sana büyümeyi, kendi gücünü yeniden keşfetmeyi öğretmiş. “Bir daha kimseyi sevmem” diyerek içine kapanmak, aslında bir savunma mekanizmasıydı; zamanla bu kapanıklığın yerini, kendine duyduğun sevgi ve gelişim aldı. Uzun süren iyileşme sürecinden sonra, yeniden birine kalbini açabilmen çok kıymetli. Bu demektir ki içindeki bağ kurma arzusu hâlâ canlı ve güvene ihtiyaç duyuyor. Ancak bu yeni ilişkide, geçmişten farklı olarak bağlandığın kişiyi sen bırakmışsın; çünkü bu kez kendi ihtiyaçlarının ve ruh sağlığının farkındasın. Bu aslında “gelişmiş bir benlik” ile hareket etmek demek. Zor olsa da sağlıklı olanı seçmişsin. İyileşmeye çok yaklaşmışken gelen mesaj, yarası kabuk bağlamış bir kalbin yeniden kanaması gibidir. Onu görünce kalbinin çarpması, bedenin hâlâ onunla duygusal bir bağ kurduğunu, hatıraların ve umutların aktif kaldığını gösterir. “İmkansız olduğunu bilmek” ile “duyguların hala canlı olması” çelişkisi, iç çatışmayı derinleştirir. Bu aslında aşkın biyolojik ve duygusal doğasının bir yansımasıdır: kalp ve mantık her zaman aynı yöne bakmaz. Onun sana bazen yaklaşması, bazen ise uzaklaşması sende bir beklenti ve ardından gelen bir hayal kırıklığı döngüsü yaratmış gibi görünüyor. Böyle durumlarda kişi, karşısındaki insandan gelen en küçük ilgiye tutunurken, aynı zamanda tekrar uzaklaşılacağı korkusunu da içinde taşır. Bu da duygusal olarak yorucu bir süreç haline gelir. Senin bir anda mutlu olup sonra hızla kötü hissetmen, enerjinin ve ruh halinin onun davranışlarına fazlaca bağlı olduğunu gösteriyor olabilir. Başkasının ilgisi ya da mesafesi, kendi duygusal dengen üzerinde bu kadar etkili olduğunda, kişi zamanla kendisini ihmal etmeye başlar ve kendi merkezinden uzaklaşır. Kalbinin sesini dinlemek istemen çok anlaşılır. Ama şu an o ses seni tekrar aynı acıya götürebilir. Bazen kalbin sesi, eski yaraların fısıltısını tekrar eder. O sesi dinlemek değil, anlamlandırmak gerekir. Kalbin neden hâlâ onunla olmak istiyor? Bu soru seni kendi ihtiyaçlarına, eksiklerine, içindeki boşluklara götürebilir. Ona değil, bu boşluklara odaklanmalısın. Bu durumdan kurtulmak istiyorum diyorsun, bu çok değerli. Bu artık “iyileşmek” değil, “özgürleşmek” isteği. Seni kontrol eden değil, senin kontrol ettiğin duygular istiyorsun. Bunun için birkaç şey yapabilirsin:Duygularını bastırmadan ama bağımlı hale gelmeden kabul etmeyi öğren. Onunla iletişimi sınırla; yazmadığı günleri değil, kendi hayatını besleyecek aktiviteleri takip et. Bir destek sistemin olsun: bir terapist, güvenilir bir yetişkin ya da kendini ifade edebileceğin yaratıcı alanlar. Ve unutma, seni mutlu eden kişi bir başkası değil, kendi iç huzurun olacak. Sevgilerimle💜Psikolog İrem Gülsün Zengin

Devamını Oku...

Psikolog Ekibimiz

Psikolog Betül Canbel
Psikolog Aysel  Kacak

Aysel Kacak

Psikolog
Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu

Aslı Soylu

Uzman Klinik Psikolog
Psikolog Fatma Gizem Bitgen
Psikolog Melisa Sude  KAV
Psikolog İrem Gülsün Zengin
Uzman Psikolog Gönül Tanır Durmaz

Gönül Tanır Durmaz

Uzman Psikolog
Psikolog Ezgi Aydın

Ezgi Aydın

Psikolog
Psikolog İrem Bor

İrem Bor

Psikolog
Psikolog Nuray Halaç

Nuray Halaç

Psikolog
Psikolog Sena Keşkek

Sena Keşkek

Psikolog
Psikolog Şimal Aleyna Hız
Psikolog Berrak Kibaroğlu
Psikolog M. Çağla  Karataş
Psikolog Melek Mine Namlı

Psikoloğa neden yazılı soru sormalıyım?

Yazılı olarak soru sormak, kullanıcıların kimliklerini gizli tutmalarına olanak tanır. Bu, özellikle hassas veya kişisel konuları paylaşırken, bireylerin kendilerini daha rahat hissetmelerine yardımcı olabilir.

Yazılı iletişim, kullanıcıların düşüncelerini ve duygularını ifade etmeden önce düşünmek için zamanları olduğu anlamına gelir. Bu, karmaşık veya derin konuları ele alırken, duygularını ve düşüncelerini daha net bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olabilir.

Yazılı sorular, kullanıcıların herhangi bir yerden ve herhangi bir zamanda psikolojik destek arayabilmesi için büyük bir esneklik sunar. Bu, yoğun çalışma saatleri olan veya uzak bölgelerde yaşayan kişiler için özellikle yararlı olabilir.

Yüz yüze danışmanlık, bazı kullanıcılar için yüksek stresli olabilir. Yazılı olarak soru sormak, bu tür bir baskı olmadan, kendi hızlarında ilerlemelerine izin verir.

Herkes rahatlıkla konuşma seanslarına katılabilecek bir durumda olmayabilir; engelli bireyler, dil bariyeri olanlar veya konuşma bozukluğu yaşayanlar için yazılı soru sormak daha erişilebilir bir alternatif sunabilir.

Psikologlar, yazılı sorulara verilen cevapları hazırlarken daha fazla kaynak ve bilgiye başvurabilir, böylece daha detaylı ve kapsamlı geri dönüşler sunabilirler.

Yazılı olarak soru sormak, bireylerin kendi düşüncelerini ve duygularını derinlemesine keşfetmelerine ve ifade etmelerine yardımcı olur. Bu süreç, kendi kendine farkındalık ve kişisel büyüme için değerli bir fırsat sunabilir.

Kullanıcılar, günün herhangi bir saatinde, kendi uygun oldukları zaman diliminde sorularını yazabilirler. Bu, özellikle zaman kısıtlaması olan veya değişken programlara sahip bireyler için önemli bir avantajdır.

Cevaplanmış Sorular

Sosyal Hayat

Hiç bir yere ait hissedememek

Merhaba son senelerde yaşadığım üzücü olaylardan sonra kendimi çok fazla izole ettiğimden midir bilmiyorum hiçbir ortama kişiye ilgi duymuyorum. Sadece boş bakışlarda o ortamda oturuyorum. Çünkü ne söyleyeceğim ne yapacağım bilmiyorum. Amacımı enerjimi kaybetmiş gibiyim. Bu yüzden de konuşacak konum kalmadı. Sohbet ederken eee sen neler yapıyorsun derse biri gün boyu evde oturuyorum demekten çok çekiniyorum. Kaygı seviyem çok yüksek stresli durumlarda mide bulantısı kusma yaşıyorum. İştahım gidiyor gün boyu o konuya takılı kalıyorum. 1 sene önce erkek arkadaşım bana öyle şeyler yaşattı ki hala bazı şeyleri gördükçe bana yalanları kişiliğini yanlış anlatması kalbi başkasındayken sırf insanlara ne derim korkusuyla bana bağlandığı için ayrılmaması, tabi ben bunları ilişki bitince anladım. Daha sonra en yakın arkadaşım dediğim kişiyle aram açıldı. Şu an kendimi yolumu neyi severim neye daha yakınım bunları kaybetmiş gibiyim istediğim şeyler var ama bunları gerçekten istiyor muyum bilmiyorum. İşe gireyim diyorum güzel bir kariyer istiyorum iş bulamıyorum. Yolun ortasında kalmış gibiyim. Arkadaş seçimi bile yaparken bana sıcak davranan herkese sıcak davranıyorum yakınlaşmak gibi amacım olmuyor. Onların samimiyet kurmasını bekliyorum. Bu konunun altında ne yatıyor neden bu kadar sessiz biriyim bilmiyorum hiç açamıyorum kendimi senelerdir böyle

Şirketiniz için teklif alın

Bu form üzerinden hassas bilgileri (kredi kartı numarası, şifre, vb.) kesinlikle paylaşmayın.

Çalışan Esenliğini Artırın

Çalışanlarınızın mutluluğunu artıracak özel çözümleri birlikte keşfedelim. Size uygun planlarımız için bizimle hemen iletişime geçerek kurumunuza yeni avantajlar kazandırın.