Aslı Soylu

Uzm. Kl. Psk. Aslı Soylu

TÜRKİYE, İSTANBUL

Oyun Terapisi İlişki ve Evlilik Danışmanlığı Aile Danışmanlığı Çocuk ve Ergen Terapisi Resim Analizi Çocuk Objektif Testleri

5.0
(29 Yorum)

Uzman Hakkında

* Lisans eğitimimi Üsküdar Üniversitesi’nde başarı ile tamamladım. 

* Lisans eğitimimi tamamlarken eş zamanlı olarak Dünya Danışmanlık ve Psikoloji Merkezi'nde çalışma hayatıma ilk adımı atma fırsatı buldum.

* Lisans süreci boyunca, NP Beyin Hastanesi'nde Prof.Dr. Nevzat Tarhan ve Prof. Dr. Gökben Hızlısayar eşliğinde Klinik Psikoloji ders kapsamında vizitlerimi tamamladım. 

*Sancaktepe Şehit Prof.Dr İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde gönüllü olarak stajımı yapmaya devam ederken uzman eşliğinde danışan gözlemi yapma ve çeşitli psikolojik değerlendirme testleri uygulama fırsatı buldum. Bununla birlikte farklı anaokullarında gönüllü olarak stajımı yapmaya devam ettim.

* Erenköy Ruh Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, Amatem Polikliniği Bahar Merkezi'nde gönüllü stajımı tamamladım. 

* Aynı zamanda Nar Masalları Derneği'nde gönüllü olarak çalışmalarıma devam ettim.

* Bununla birlikte Oyun Terapisi Uygulayıcı Eğitimi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi Eğitimi, Çocuk ve Ergenlerde Klinik Görüşme Teknikleri Eğitimi, İlişki ve Evlilik Danışmanlığı Eğitimi, Resim Analizi, Çocuk Değerlendirme Testleri (Ankara Gelişim Tarama Envanteri (AGTE), Bender Gestalt Görsel Motor Algı Testi, Metropolitan Okul Olgunluğu Testi, Gesell Gelişim Figürleri Testi, Porteus Labirentleri Testi, Kent EGY Testi, Frankfurter Dikkat/Konsantrasyon Testi, Peabody Resim Kelime Testi, Goodenough-Harris Bir İnsan Çiz Testi, MOXO Dikkat Performans Testi ve Anaokulu Danışmanlığı eğitimlerimi başarılı bir şekilde uygulayıcı sertifikalarımı alarak tamamladım.

* 4 ay boyunca Dünya Danışmanlık ve Psikoloji Merkezi’nde Kurumsal Danışmanlık ve Akademi Koordinatörü pozisyonunda çalıştım. 

* Üsküdar Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Şuan Yeşilköşk Anaokulu Psikoloğu olarak çalışmaktayım.

Sizlerle birlikte bu yolda ilerlemek benim için harika bir başlangıç olacak. 🌸

Eğitim

  • ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ - Yüksek Lisans
  • ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Aile Danışmanlığı Eğitimi Başkent Üniversitesi Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri Merkezi, Uzm. Psk. İlker Küçük
  • Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi Eğitimi Uygulayıcı Sertifikası, Ev Okulu Derneği, Uzm. Psk. Dan. Ersel Kocaboz (
  • Oyun Terapisi Uygulayıcı Sertifikası, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi,Bilginet Akademi, Uzm. Klinik Psikolog Fundem Ece
  • İlişki ve Evlilik Danışmanlığı Uygulayıcı Sertifikası Başkent Üniversitesi Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri Merkezi, Uzm. Psk. İlker Küçük
  • Moxo Dikkat Testi
  • Resim Analizi Uygulayıcı Sertifikası
  • Çocuk Objektif Testleri Eğitimi

Uzmanlık Alanları

Öfke Yönetimi
Çocuk Psikolojisi
Motivasyon Sorunları
Aile Danışmanlığı
Mindfulness/ Farkındalık
Çocuk ve Ergen Psikolojisi
Kardeş Kıskançlığı
Kariyer Rehberliği
Akran Zorbalığı
Dikkat Eksikliği
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite

Çalışma Ekolleri

  • BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
  • BÜTÜNCÜL PSİKOTERAPİ

Cevaplar (90)

Öncelikle Merhabalar, Paylaştıklarınız, uzun zamandır ağır bir duygusal yük taşıdığınızı çok net bir şekilde gösteriyor. Henüz 24 yaşındasınız, ancak yaşadıklarınız bir ömürlük deneyimi barındırıyor. Erken yaşta ailenizin baskısıyla girdiğiniz bir evlilik, sonrasında gelen boşanma süreci, annenizin hastalığı, ekonomik belirsizlikler, iş kaybı ve aile içinde süregelen kontrolcü tutumlar… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, hem duygusal hem de fiziksel olarak tükenmiş hissetmeniz son derece anlaşılır. Çarpıntı, panik duygusu, geleceğe dair korkular, bunlar aslında bedeninizin “artık bu kadar yük bana fazla geliyor” diyen bir alarmı gibidir. Yaşadığınız süreç, yalnızca bir boşanma ya da kayıp hikayesi değil; aynı zamanda “kendi hayatını yaşayabilme hakkını” elinden alınmış birinin hikayesi. 16 yaşında nişan, 22 yaşında evlilik ve sonrasında gelen ayrılık… Bu yaşlar, bir insanın kimliğini, değerlerini, sınırlarını keşfettiği, kendini tanıdığı yıllardır. Ancak siz, bu dönemi başkalarının kararlarına uymak zorunda kalarak geçirmişsiniz. “İnadına kabul ettim” ifadeniz bile, aslında kendi sesinizi duyurmak için atılmış çaresiz bir çığlığın yansıması olabilir. Bazen insanlar kendi seçimlerini yapamadıklarında, kontrolün bir kısmını geri almak için “karşıt” kararlar verebilir. Oysa bu da özgürlük değil, yalnızca başka bir baskının biçim değiştirmiş hâlidir. Boşanma sürecinizin ardından yaşadığınız psikolojik yıkım, sinir krizleri, kilo kaybı, depresif belirtiler ve kaygı, bir travma sonrası stres tepkisine oldukça benzer. Çünkü aslında sadece bir ilişki bitmedi; güven, aidiyet, “birlikte hayat kurabilirim” inancı da sarsıldı. Üstelik bu süreçte annenizin kanser teşhisiyle yüzleşmek, hem duygusal hem de fiziksel olarak sizi sürekli hayatta kalma modunda tutmuş olabilir. Bu kadar yüksek stres altında kalan bir beden ve zihin, zamanla kendi duygularını tanıyamaz hale gelir. “Ben neden hâlâ korkuyorum, neden geçmiyor bu kaygı?” diye sormanız çok doğal. Çünkü travmanın etkisi zamanla silinmez; anlamlandırılmadığında, sessizce varlığını sürdürür. Ailenizin özellikle abinizin, hayatınıza müdahale etme biçimi, üzerinizde hâlâ güçlü bir kontrol duygusu yaratıyor gibi görünüyor. Bu kontrolün sadece davranışlarınızla değil, düşüncelerinizle de ilişkili olması çok yıpratıcıdır. “İlerde biriyle olursam beni yine ayırırlar mı?” korkusu, aslında geçmişte yaşadığınız travmatik deneyimlerin bugüne uzanan yankısı. Bu kaygı, sizi hem geleceğe adım atmaktan alıkoyuyor hem de kendi kararlarınızı sorgulamanıza neden oluyor. Burada üzerinde çalışılması gereken temel alanlardan biri “duygusal ayrışma” sürecidir. Bu süreç, aile bağlarını tamamen koparmak anlamına gelmez; aksine, “sevgiyle ama sınır koyarak” yaşamayı öğrenmeyi kapsar. Bu noktada, terapi sürecinde geçmişteki travmatik olayların duygusal yükünü yeniden anlamlandırmak çok kıymetli olur. Çünkü korkularınız, yalnızca gelecekteki olasılıklardan değil; geçmişte yaşadığınız kontrol kaybının yarattığı derin güvensizlikten besleniyor. Terapide, “benim sınırlarım nerde başlıyor, annem ve abimle aramdaki çizgiyi nasıl koruyabilirim?” soruları üzerinde çalışmak, yeniden içsel bir güç inşa etmenizi sağlar. Bu, bir gecede gerçekleşecek bir değişim değildir; fakat her küçük farkındalık, sizi kendinize bir adım daha yaklaştırır. Unutmayın, geçmişte yaşadıklarınız sizi tanımlar ama sizi belirlemez. Güçlü olmanız gerektiği öğretilmiş olabilir, ancak iyileşmek; güçlü görünmek değil, kendi kırılganlığınızı da kabul edebilmektir. Şu anda yardım almanız, kendinize verdiğiniz en büyük değerdir. Zamanla bu süreci, “ailemin baskısıyla yönlendirilen biri” olmaktan “kendi yaşamının öznesi olan bir kadın”a evrilerek dönüştürebilirsiniz. Her şeyin temeli, kendinize şefkat göstermeye başlamaktır. Siz zaten çok uzun zamandır mücadele ediyorsunuz, şimdi sıra, kendiniz için yaşamaya başlamada. Sevgilerimle,Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu

Devamını Oku...

Merhabalar Sevgili Danışanım,Öncelikle, annenizin hastalık sürecinde yaşadığınız tüm zorluklar karşısında gösterdiğiniz dayanıklılığı takdir etmek isterim. Henüz genç yaşta, ağır bir bakım sorumluluğunu üstlenmek, belirsizlikle yaşamak ve aynı zamanda kendi hayatınızı sürdürmeye çalışmak gerçekten çok büyük bir yük. Yazdıklarınızda, hem derin bir sevgi hem de yoğun bir korkunun bir arada var olduğunu görmek mümkün. Anneniz sizin için sadece bir ebeveyn değil, aynı zamanda hayatta size güven veren tek dayanak noktası olmuş gibi görünüyor. Dolayısıyla, onu kaybetme düşüncesinin sizde bu kadar güçlü bir korku yaratması çok anlaşılır. Bu tür durumlarda yaşanan “önceden yas tutma” dediğimiz bir süreç vardır. Kişi sevdiği birinin ciddi bir hastalıkla mücadele ettiğini gördüğünde, daha kayıp gerçekleşmeden yasın duygularını yaşamaya başlayabilir. Yani, siz aslında annenizin hastalığıyla birlikte “olası kaybın” ağırlığını taşımaya başlamışsınız. Bu, sevgiden kaynaklanan çok insani bir tepkidir; annenizin yaşadığı sürece dair kaygılar, onun için duyduğunuz bağlılıkla doğru orantılıdır. Ancak bu durum, zihninizi sürekli bir tehdit algısında tutarak sizi yormaya, yaşam enerjinizi tüketmeye başlayabilir. Belirsizlikle yaşamak insan psikolojisinin en zorlandığı alanlardan biridir. Sizinki gibi kanser tedavisi süreçlerinde, her kontrol, her tahlil, her yeni haber “ya kötü bir sonuç çıkarsa” endişesini tetikler. Zamanla kişi, bugünü yaşamaktansa olası kötü senaryolara odaklanır. Bu da “yaşarken kaybetme” hissini doğurur, anneniz yanınızdayken bile sanki onu yavaş yavaş yitiriyormuşsunuz gibi hissetmenizin sebebi tam da budur. Bu noktada, öncelikle duygularınızı bastırmadan kabul etmek çok önemli. “Ben güçsüzüm” ya da “böyle hissetmemeliyim” demek yerine, bu korkuların aslında annenize olan sevginizin ve onu kaybetme korkusunun doğal bir yansıması olduğunu hatırlayın. Aynı zamanda, bu süreçte sadece annenizin değil, sizin de desteğe ihtiyacınız olduğunu bilmek gerekir. Bu tür durumlarda aile bireyleri, akrabalar ya da yakın çevre yeterli destek sağlayamıyorsa, psikolojik destek almak büyük fark yaratabilir. Terapide, bu kaygıların kökenine inmek, yas ve kayıp düşüncelerini sağlıklı bir şekilde anlamlandırmak mümkün olur. Annenizin sağlık süreci belirsizlik taşıyor olabilir, fakat sizin bu süreçteki duygusal dayanıklılığınız geliştirilebilir. Her şey kontrolünüzde olamayabilir; ama duygularınızı nasıl yöneteceğiniz, kendinize nasıl alan açacağınız sizin elinizde. Günlük yaşamda küçük de olsa kendinize ait zamanlar yaratmak, nefes egzersizleri, dua ya da yazma gibi rahatlatıcı faaliyetler bu yoğun kaygıyı bir nebze hafifletebilir. Unutmayın, annenizin yanında olmanız onun için zaten çok kıymetli. Ama bu süreçte kendi ruhsal varlığınızı da korumak, onun size güven duygusunu pekiştirir. Hem onun hem de sizin için en değerli şey, birlikte geçen zamanın içini mümkün olduğunca sevgiyle, farkındalıkla ve şefkatle doldurabilmektir. Sevgiyle Kalın,Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu

Devamını Oku...

Öncelikle Merhabalar,Yazdıklarınızdan, zihninizde uzun süredir var olan bir içsel çatışmanın varlığını hissediyorum. Bir yanınız sevmenin huzurunu yaşamak istiyor, diğer yanınız ise bu duygunun kalıcılığından emin olmaya çalışıyor. Bu iki yönün arasında sıkışıp kalmak, duygusal olarak oldukça yorucu bir süreçtir. Çünkü kalpten gelen bir hissi akılla kanıtlamaya çalıştığınızda, doğal bir duygunun yerini kaygı almaya başlar. Sizinki tam da böyle bir durum gibi görünüyor; sevginiz var, ancak zihninizin sorgulama eğilimi bu sevginin akışına zaman zaman gölge düşürüyor. Anlattıklarınız, ilişkisel kaygı olarak tanımladığımız bir dinamikle oldukça örtüşüyor. Bu tür durumlarda kişi genellikle duygularının gerçekliğinden emin olma çabasıyla kendini sürekli analiz eder. “Gerçekten seviyor muyum, yeterince hissediyor muyum, bir gün biter mi?” gibi düşünceler, zihinde kontrol hissi yaratır. Ancak bu sorgulama hali, kısa vadede rahatlatıcı gibi görünse de, uzun vadede kaygıyı besleyen bir döngüye dönüşür. Zihin netlik ister, ancak duygular doğası gereği net değildir; dalgalıdır, değişkendir. Bu dalgalanmayı tehdit gibi algılamak, sizi her değişimde “bir şey yanlış gidiyor” hissine sürükleyebilir. Oysa anlattıklarınızda sevginin kendisi çok net: Onunla birlikteyken huzurlu hissetmeniz, geleceğe dair düşünmeniz, kaybetme korkusu yaşamanız. Bunların her biri güçlü bir duygusal bağın göstergesidir. Kaygının sesi ne kadar baskın olursa olsun, sevgi tamamen kaybolmaz; sadece arka planda, sessizce varlığını sürdürür. Bu nedenle kendinizi bu düşünceler yüzünden yargılamamanız çok önemli. Düşüncelerinizin gelip geçici olduğunu, hislerinizin ise sağlam ve gerçek olduğunu kabul etmek, içsel dengeyi sağlamanın ilk adımıdır. Düşüncelerinizle savaşmak yerine onlara farkındalıkla yaklaşmak büyük bir fark yaratır. Zihniniz “acaba sevmiyor muyum” dediğinde, bu düşüncenin bir kaygı yansıması olduğunu kendinize hatırlatabilirsiniz. “Şu anda zihnim emin olmaya çalışıyor” demek bile, o düşüncenin sizi ele geçirmesini önler. Kaygı, dirençle değil, farkındalıkla zayıflar. Zihninizin size gönderdiği sinyallerin, sevgiyi sorgulamak için değil, güven ihtiyacınızı işaret ettiğini görmek de rahatlama sağlar. Duyguların her zaman aynı yoğunlukta olmaması, sevginin azaldığı anlamına gelmez. Sevgi durağan bir his değildir; bazen coşkuludur, bazen sakindir, bazen de sessiz bir bağlılık olarak kendini gösterir. Bu dalgalanmayı kabullenmek, hem kendinize hem de ilişkinize daha güvenli bir bakış açısı kazandırır. Anlattıklarınızda sevgi, sorumluluk, bağlılık ve farkındalık var; yani burada eksik olan duygular değil, zihinsel bir aşırı analiz hali. Bu farkındalık bile sürecin önemli bir adımıdır. Bu durumu aşmanız için uygulanabilecek üç adımı size önerebilirim:Düşünceleri gözlemleme pratiği: Zihninize gelen “acaba seviyor muyum?” gibi düşünceleri sorgulamadan fark edin ve adlandırın. Örneğin, “Bu düşünce kaygıdan geliyor” demek, onun üzerinizdeki kontrolünü azaltır. Düzenli olarak günlük tutmak veya kısa meditasyonlar yapmak bu farkındalığı güçlendirir. Duygulara odaklanma: Sevgiyi sadece düşünce üzerinden değerlendirmek yerine, hislerinizi gözlemleyin. Onun yanında kendinizi huzurlu ve değerli hissediyor musunuz? Gelecek planlarına dair heyecan duyuyor musunuz? Bu tür sorular, zihinsel döngüyü kırar ve sevginizin gerçekliğini hissetmenize yardımcı olur. Küçük güven egzersizleri: Uzak mesafe ilişkilerinde kaygıyı azaltmak için düzenli iletişim, beklentilerin paylaşılması ve sınır koyma pratikleri faydalıdır. Ayrıca, kaygı yükseldiğinde küçük molalar verip nefes çalışmaları yapmak, zihninizin sakinleşmesini sağlar. Böylece, sevgiye güveninizi yeniden inşa edersiniz. Sonuç olarak, şu anda yaşadığınız içsel sorgulamalar sevgi eksikliği değil; zihnin belirsizlikle başa çıkma çabasıdır. Bu süreci farkındalık, duygusal gözlem ve güven pratiği ile yönetmek mümkün. Zamanla, kaygılarınız azalacak ve sevginizin zaten her zaman orada olduğunu daha net hissedeceksiniz. Güzel Bir Gün Dilerim,Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu

Devamını Oku...

Merhabalar sevgili danışanım , Öncelikle anneannenizin kaybı için içten bir başsağlığı dilemek isterim. Yas süreci, sevdiğimiz birinin kaybı söz konusu olduğunda derin bir duygusal boşluk ve zorlayıcı bir psikolojik yük getirir. Siz ise bu yas sürecinin hemen ardından, ilişkinizde yaşadığınız güven ve ilgi eksikliğiyle baş etmek durumunda kalmışsınız. Bu durum, hem zihinsel hem de duygusal olarak karmaşık bir tablo ortaya çıkarır; bir yandan kaybınızın getirdiği hüzün ve kırılganlık, diğer yandan ilişkinin sunduğu belirsizlik ve hayal kırıklıkları, sizi yıpratan bir döngü yaratmış gibi görünüyor. Anlattıklarınızdan, partnerinizin davranışlarının sizin duygusal ihtiyaçlarınızı karşılamadığını düşündüğünüz anlarda özellikle yoğun bir öfke, kırgınlık ve hayal kırıklığı hissettiğiniz görülüyor. Örneğin, anneannenizin vefatının ardından size yeterli ilgi göstermemesi, aynı dönemde yakın bir arkadaşına öncelik vermesi, duygusal olarak yalnız ve değersiz hissetmenize yol açmış. Bu tür deneyimler, özellikle kayıp ve yas dönemlerinde, duygusal yaraların derinleşmesine neden olur ve kişi kendini hem ilişkide hem de kişisel hayatında güvensiz hissedebilir. “Bir yandan özlüyorum, bir yandan nefret ediyorum” ifadeniz, yaşadığınız karmaşayı çok net ortaya koyuyor. Bu, sevgi ve öfkenin aynı anda var olabileceğini gösterir. İnsan, yakınlık duyduğu kişiden hem bağlanma hem de kırılma riskini hisseder. Öfke ve kırgınlık, yalnızca partnerin davranışına karşı bir tepki değil, aynı zamanda sizin duygusal sınırlarınızın ihlal edildiğine dair bir işarettir. Bu duyguların bastırılması, zamanla yoğun kaygı, üzüntü ve tükenmişlik duygularına yol açabilir. Ayrıca, ilişkinin maddi ve zaman açısından yük getirdiğini hissetmeniz de önemli bir noktadır. Haftada bir buluşmak, partnerinizin sürpriz ve ilgi gösterme biçimlerinin sınırlı olması, sizin emek ve fedakârlıklarınızı fark ettirmemesi, duygusal yorgunluğu artırır. Bu durum, sadece ilişki memnuniyetsizliğine değil, aynı zamanda kendinizi değersiz hissetmenize de sebep olur. Zihninizde sürekli dönen “Seviyorum ama neden hâlâ öfkeleniyorum?” veya “Acaba ayrılır mı?” gibi sorular, bu duygusal yükün bir yansımasıdır. Bu noktada atılması gereken en önemli adım, önce kendinize öncelik vermek ve duygusal ihtiyaçlarınızı fark etmektir. Duygusal mesafelenme, kendinize alan tanıma ve kendi bakımınıza odaklanma, ilişkinin size hissettirdiği karmaşayı daha net görmenizi sağlar. Zihninizdeki tekrar eden kaygılı düşünceleri fark etmek ve onları yargılamadan gözlemlemek, kaygının etkisini azaltır. Ayrıca, yaşadığınız öfke ve kırgınlığı fark etmek ve kabul etmek, bu duyguların birikmesini önler ve duygusal rahatlamayı destekler. Unutmayın, sevgi yalnızca başkasına yönelmek değildir; aynı zamanda kendinize de özen göstermekle ilgilidir. Siz ilişkiyi sürdürürken kendi ihtiyaçlarınıza yeterince değer vermezseniz, yorgunluk, hayal kırıklığı ve öfke birikir. Bu yüzden önce kendinizi dinlemek ve korumak, hem sizin için hem de ilişkinizin sağlığı için uzun vadede kritik bir adımdır. Bireysel terapi veya danışmanlık almanız, yas ve ilişki kaynaklı bu karmaşık duyguları işlemekte size yardımcı olabilir ve kendinizi yeniden güçlü hissetmenizi sağlayabilir. Sevgiyle Kalın,Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu

Devamını Oku...

Değerlendirmeler (29)

UserGizli Kullanıcı22 Ekim 2025 21:17

Artık sadece oturup ağlamak istiyorum hala devam ediyor 2 hafta okey 1 hafta düşünceler beni boğuyor yanına gidiyorum 2 saat önce karalar bağlayan benden eser yok çok iyiyim diyorum ne kadar saçma sapan düşünmüşüm diyorum sonra yanlız kalınca yine aynı şeyler acaba yeterince seviyormuyum 1 hafta ne zaman evleniriz ne yaparız derken 1 hafta ya evlenirsem oluyorum Ağlamak istiyorum korkuyorum içimin derinlerinde bu kaygıya rağmen onu istiyorum farkındayım ama bir içimde öyle bir şey var ki birazcık bakımsız yani şöyle çok temiz biri ama bazen böyle saç sakal birbirine giydiği kıyafetler olmuyo ben onun yanına hep böyle en özenli halimde gidiyorum o böyle geliyor ben bunu düzeltmek istiyorum sonra alınır gücenir diyorum sonra acaba böyle olduguma onu bu şekilde değiştirdiğim için sevmiyormuyum diyorum ama ayrılmak söz konusu olmuyo 2 3 gün sonra bunlar kafamda netleştirelim seviyorum diyorum 1 2 hafta rahat sonra tekrar tekrar eğer birşeye adım atarsak ve ozamanda böyle olursam diye çok korkuyorum bir yandan onunla bir yuva kurmak birşeyler yapmak o kadar güzell geliyor her şeyin üstesinden gelebiliriz birlikte gibi bi an böyle donup kalıyorum ve artık çok yoruldum ilişkimiz çok güzel ama ben içimde bunlarla savaşmaktan kendimden çok yoruldum artık genel hayatımda sürekli kaygılı vesveseli biriyim bilmiyoeum belki bu giyim kuşam konusu ailemden gelir onlar çok dikkat etmezdi ben böyle dışarıda tetikte olurdum hep güzel giyin edin yapın vs şimdi oda öyle Of ne yapcam ne edicem bir yandan çok dogru geliyor bir yandan yanlışta değilde sanki bunlar düşünülüyorsa evlenemem gibi geliyor

Cevabı görüntüle →
UserGizli Kullanıcı19 Ekim 2025 21:04

Aslı hanım o kadar güzel analizler yapıyor ki yani benim aklımda olup yazamadığım şeylerin farkındalığını bana kazandırdı çok ama çok teşekkür ederim iyiki varsınız♥️

Cevabı görüntüle →
UserGizli Kullanıcı13 Ekim 2025 02:22

Çok teşekkür ederim cevabınız beni çok güzel aydınlattı Allah razı olsun

Cevabı görüntüle →
UserGizli Kullanıcı8 Ekim 2025 17:12

Teşekkür ederim 🙂‍↔️

Cevabı görüntüle →