İrem Bor

Psk. İrem Bor

Denizli

(Bilişsel Davranışçı); Bireysel Danışmanlık, Çift-Evlilik Danışmanlığı

5.0
(82 Yorum)

Uzman Hakkında

Lisansını, Girne Amerikan Üniversitesi, Psikoloji bölümünde birincilikle ve yüksek onur derecesiyle tamamlamıştır.

Eğitim hayatı boyunca Bilişsel Davranışçı Terapi, Evlilik, Çift Terapisi, Cinsel Terapi ve Boşanma Terapisi sertifikasyon programlarını tamamlamıştır.

Danışanlarının psikolojik iyi oluşlarını desteklemeyi, problemlerine yönelik çözüm yolları sunmayı ve onlara farklı bakış açıları kazandırmayı amaçlamaktadır.

Her bireyin yaşadığı zorlukların kendine özgü olduğunu benimseyerek, bilimsel temelli yaklaşımlarıyla destek sunmaktadır.

Eğitim

  • Girne Amerikan Üniversitesi - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Bilişsel Davranışçı Terapi
  • Çift Terapisi
  • Cinsel Terapi
  • Boşanma Terapisi
  • Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri
  • Nöropsikoloji
  • Bilişsel Davranışçı Terapi Metafor Kullanımı
  • Adleryan Psikoterapi
  • Günümüzde Psikoterapi

Uzmanlık Alanları

Depresyon
Panik Bozukluk
Travma ve TSSB
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Anksiyete
Yetişkin Psikolojisi
Sosyal Kaygı
Boşanma
Evlilik ve Evlilik Öncesi Konular
Çift Terapisi
Cinsel Terapi

Çalışma Ekolleri

  • Bilişsel Davranışçı

Cevaplar (380)

Sevgili danışanım Merhaba,“Mutlu değilim ama tek bir nedeni yok” cümlesi, aslında ruhsal bir alarm gibidir. İnsan bazen bir olayla değil, birçok küçük kırılmanın birikimiyle tükenmişlik yaşayabilir. Duygularınızın dalgalı olması, sabah iyi hissedip akşam aniden ağlamaya başlamanız da bunun bir yansıması olabilir. Zihin ve beden artık size “dur, biraz ilgilen benimle” diye sinyaller veriyor olabilir. Yaşadığınız mutsuzluk duygusal yorgunluğun doğal bir sonucu olabilir. Beyin, uzun süreli stres ve duygusal incinmeler karşısında savunmaya geçerek keyif almayı, güvenmeyi, umut etmeyi bir süreliğine kısıtlayabilir. Bu, ruhun kendini koruma şeklidir. Ancak önemli bir noktası vardır ki, bu koruma hali uzun sürdüğünde, kişi sanki kendi hayatının dışında kalmış gibi hisseder. Sizin de “artık enerjim yok” derken kastettiğiniz bu olabilir, yaşama katılma isteğinin azalması. İlişkilere dair söylediklerinizde, derin bir hayal kırıklığı var. Yaşanan durum, sadece karşı tarafın gidişiyle ilgili değil, “demek ki ben sevilmeye değmedim” düşüncesiyle bize yönelir. Oysa sevginin bitişi, sizin değerinizi asla eksiltmez. Bu durumun ağırlığı, “bir daha kimseye inanmayacağım” demenize kadar götürebilir, çünkü zihin “beni koru” sinyali veriyor. Ama şu ayrımı bilmek çok önemlidir: İlişkilerden korkmak, sevgiden değil acıdan korunma isteğidir. Kendinizi yeniden güvende hissetmek için önce duygularınıza güvenmeyi öğrenmeniz gerekiyor sevgili danışan. Zihninizin size anlattığı “kimse beni sevmiyor” cümlesi, aslında bir inançtır. Bir düşünün istiyorum: Bu inancın gerçek bir kanıtı var mıdır? Bu inanç, geçmişteki incinmelerin sesiyle beslenir. Aslında kanıt yoktur. Bu bir düşüncedir. Bazen insan, sevgiyi kaybetmemek için kendini geri çeker, duygularını bastırır, bağ kurmamayı tercih eder. O an doğru olduğunu düşünerek yapar bunu. Ancak bu da uzun vadede içsel yalnızlığı artırabilir. Oysa sağlıklı ilişkiler, incinme ihtimaline rağmen samimi olmayı göze alabilmekle başlar. Güven, bir anda değil, küçük deneyimlerle yeniden kurulabilir. Ruhun toparlanabilmesi için sürekli iyi hissetmeye değil, duyguların geçiciliğine inanmayı öğrenmeye ihtiyaç vardır. Duygular, deniz dalgaları gibi; gelir, yükselir ve geçer. Siz dalgaların ortasında sarsılıyorsunuz belki ama denizin kendisi yani siz hala oradasınız. Bu süreçte “neden böyle hissediyorum?” diye sormak yerine, “Bu duygu bana ne anlatmak istiyor?” demek daha iyileştirici olabilir. Çünkü her duygunun bir mesajı vardır:•Üzüntü, kaybı anlamamızı ister. •Kızgınlık, sınırlarımızın aşıldığını haber verir. •Korku, korunma ihtiyacını gösterir. •Mutsuzluk ise çoğu zaman “artık bir şeyleri değiştirme” çağrısıdır. Şu anda yaşadığınız hal, bir son değildir yeniden yapılanmanın eşiği olabilir. Zihin, yıllarca kendini güçlü tutmaya çalıştığında bir noktada “artık dayanamıyorum” diyebilir işte o an aslında dönüşüm başlar. Çünkü bastırılan duygular açığa çıktığında, kişi neye ihtiyacı olduğunu fark edebilir. Kendinizi yargılamadan, bu süreci bir yeniden doğuş gibi görmeye çalışabilirsiniz. Şu anda olan şey, görünmeyen bir içsel hazırlıktır. Bir gün yeniden güvenebileceğiniz, yeniden keyif alabileceğiniz bir hale ulaşmanız da mümkündür. Bunun için zamana, sabra ve kendinize anlayışla yaklaşmaya ihtiyacınız var. 🍀İyileşme net bir çizgiden ibaret değildir bazen ilerleyip bazen geri düşülen bir yoldur. Her düşüşte yeniden kalkabildiğinizi fark etmek önemli olandır, ilerlemedir. Bu süreçte bir uzmandan destek almak anlamlandırma ve duyguları düzenleme açısından faydalı olabilir. Çünkü bazı yükler, biri eşlik ettiğinde daha hafif taşınabilir. Ben de burada, sizinle birlikte bu süreçten geçebilmeniz için yanınızdayım. Aklınıza takılan noktalar olursa, kendinizi anlatmak ya da paylaşmak isterseniz her zaman yazabilirsiniz. Bazen insanın yalnızca birinin onu gerçekten duyduğunu bilmesi bile, toparlanmaya başlaması için yeterlidir. 🌿Sevgiyle,Psikolog İrem Bor

Devamını Oku...

Sevgili danışan Merhaba,Yazdıklarınızı okurken hissettiğiniz yükün ağırlığını, neredeyse her satır aralarından hissediyorum. Yetersizlik hissi, çoğu zaman sessiz bir yankı gibi zihnimizde dolaşabilir ve dışarıdan kimse duymasa da içimizde sürekli biri bir şeyler konuşur. Sizin de bahsettiğiniz “susmayan sesler”, aslında yıllar içinde biriken “yetmeliyim”, “yanlış yapmamalıyım”, “herkes memnun olmalı” gibi inançların yankısı olabilir. Bu hislerinizle baş etmeye çalışırken tükenmiş hissetmeniz çok anlaşılır. Çünkü insan sürekli hem kendini hem de herkesi taşımaya çalıştığında, bir noktada kendi omuzlarını unutabilir. Sizin satırlarınızda da bu çabanın izleri çok belirgin, hem çevrenizdeki insanlara iyi gelmeye, hem de kendi içsel sesinizle baş etmeye çalışıyorsunuz. Ama insanın bir süre sonra yorulması, kendi sesini duyamaz hale gelmesi çok doğaldır. Yetersizlik hissi çoğu zaman gerçekte yeterli olmamaktan değildir, sürekli “daha fazla olmalıyım” baskısından doğmaktadır. Bir tarla düşünmenizi istiyorum; orada her gün toprağı kazıyor, yeni tohumlar ekiyor, hiç dinlenmeden çalışıyorsunuz. Bir süre sonra toprak yorulur, verim azalır değil mi? Sizin de içsel dünyanız, sürekli “daha iyi olmalıyım” baskısından yorulmuş olabilir. Oysa toprağın yeniden yeşerebilmesi için dinlenmeye, nefes almaya, kendi doğallığına bırakılmaya ihtiyacı vardır. Toprağın sistemi bu şekilde ilerler. Şu anda yaşadığınız duygular da (kaygı, belirsizlik, suçluluk) bize gönderilen birer düşman değil. Onlar size bir şeyler anlatmaya çalışıyor, “Artık biraz dur. Sadece kendin için yaşa. Herkese değil, kendine de iyi gel,” demeye çalışıyor olabilir. Bu nedenle kendinizi suçlamak yerine, bu hisleri birer rehber gibi görmeye çalışmalısınız. Suçluluk geldiğinde, “Bu duygu bana neyi fark ettirmeye çalışıyor?” diye sormak, içsel farkındalığınızı güçlendirir. Karşı tarafa bir şeyi söylediğinizde suçlu hissetmeniz de, sınır koyma ile suçluluk arasındaki karışmış bir inançtan kaynaklanabilir. “Kendimi savunursam, sevgiyi kaybederim. ” Bu düşünce çoğu zaman çocukluktan öğrenilir. Oysa sağlıklı ilişkiler, duyguların bastırılmadan ama saygıyla paylaşılabildiği ilişkilerde var olur. İçinize kapanmanız sizi bir süre koruyabilir, ama uzun vadede yalnızlaştırabilir. Belki de artık “kırmadan da kendimi anlatabilirim” diyebilmenin yollarını aramanın zamanı gelmiştir. Yavaş yavaş ve adım adım başlamak en iyisi olacaktır. Öncelikle her gün birkaç dakikalığına bile olsa kendinize şefkatle yaklaşmanız önemlidir: “Bugün elinden geleni yaptın. ” cümlesi öz şefkati arttırır. Zihninizde yükselen o eleştirel seslere karşılık, bir dost gibi davranın: “Bu ses beni korumaya çalışıyor ama artık daha yumuşak yollarla ilerleyebilirim. ” Günün sonunda küçük bir “Kendime Teşekkür” listesi oluşturabilirsiniz. Belki sadece “bugün nefes aldım, yürüdüm, yazdım” bile olsa. Bu süreçte bir uzmandan profesyonel destek almak da içsel dengeyi yeniden kurmanızda size yol gösterici olabilir. Çünkü bazen zihnin içinde dolaşan sesleri tek başına susturmak değil, onları anlamlandırmak gerekir. Yetersiz hissetmek çoğu zaman “fazla çabalamaktan” doğar. Belki de artık biraz daha az “yetmeye” ve biraz daha çok “var olmaya” izin verme zamanı gelmiştir. Eğer bu süreçte aklınıza takılan bir nokta olursa, ya da sadece paylaşmak isterseniz, buradayım. Bazen bir cümle bile zihindeki yükü hafifletebilir. Kendinizi ifade etmekten asla çekinmeyin, birlikte anlamlandırabiliriz. Her adımda yanınızda olduğumu bilmenizi isterim. Şefkatle,🍀Psikolog İrem Bor

Devamını Oku...

Merhabalar Sevgili Danışanım,Yazdıklarınızda derin bir yorgunluk, kırgınlık ve aynı zamanda sevgiye tutunma isteği var. Bir yanınız eşinize yakın olmayı, sevilmeyi, fark edilip değer görmeyi isterken diğer yanınız bu ihtiyaçlar karşılanmadıkça öfkeye, kıskançlığa ve uzaklaşma isteğine dönüşen bir döngünün içinde kalmış gibi görünüyor. “Ne onunla olabiliyorum, ne onsuz” demeniz, aslında kalbinizde yaşadığınız çatışmayı özetliyor. Kıskançlık, çoğu zaman yalnızca “birini başkasıyla paylaşamamak” değildir. Çoğu zaman “benimle kurduğu bağı acaba kaybedecek miyim?” korkusunun bir yansıması olabilir. Eşinizin başkalarına, hatta kardeşine bile ilgisini fark ettiğinizde içinizden “ben artık onun için özel değil miyim?” diye soruyor olabilirsiniz. Bu duygu, zamanla öfkeye, huzursuzluğa ve bazen de kendinize kızgınlığa dönüşüyor olabilir. Çünkü bir yanınız sevilmek isterken, diğer yanınız incinmemek için kendini korumaya alıyor danışanım. Eşinizin sizi kırdığı sözleri hatırlamaması ya da “buna mı takıldın?” demesi, duygularınızın görülmediği hissini pekiştiriyor olmalı. Oysa duygular, bir ilişkinin onarımındaki en değerli rehberdir. Bazen karşı taraf duygusal derinliği fark edemediğinde kişi kendi duygusunu savunmak zorunda kalır. Bu da sürekli tetiklenmenize, gergin hissetmenize neden olabilir bir durumdur. Burada yalnızca eşinizin davranışlarını değil, bu davranışların sizde neyi harekete geçirdiğini fark etmek çok önemlidir. Belki geçmişte, sevilmek için çok çabalamanız ya da kendinizi kanıtlamanız gereken ilişkiler yaşamış olabilirsiniz. Böyle deneyimler, bugün yaşadığınız ilgisizlik hissini büyütebilir. Çünkü bu tür durumlar yalnızca bugünü değil, geçmişteki duygusal yaraları da canlandırabilir. Bu farkındalığı kazandıkça, kendinize “neden böyle hissediyorum?” demek yerine “bu duygu bana ne anlatıyor?” diye sormayı deneyebilirsiniz. Kıskançlık çoğu zaman bastırılmış bir sevgi, görülme arzusu ve değer görme isteğinin sesidir. Onu bastırmaya değil, anlamaya yönelmek çok daha iyileştirici olur. Bu nedenle duygum bana ne anlatmaya çalışıyor sorusunu kendinize sorup cevap aramanız çok değerli olacaktır. İletişim tarzında yapılacak küçük değişiklikler de büyük fark yaratabilir. “Sen bana bakmıyorsun, başkalarına bakıyorsun” demek yerine “Böyle olduğunda kendimi geri planda ve değersiz hissediyorum” demek, savunmayı azaltır ve eşinizin sizi daha iyi duymasını sağlar. Bu, hem öfkenin tonunu düşürür hem de ilişkinizdeki duygusal samimiyetini koruyabilir. Bu döngü zamanla oldukça yorucu hale gelmiş olabilir. Çünkü bir yandan sevgiyle bağ kurmaya çalışıyor, diğer yandan kendinizi korumaya alıyorsunuz. Bu çelişki duygusal olarak çok yıpratıcıdır. Eğer bu hisler artık günlük yaşamınızı, enerjinizi ya da huzurunuzu etkiliyorsa, destek almayı düşünebilirsiniz, bu sadece ilişkiyi değil, kişinin kendi içsel huzurunu da yeniden kurmaya yardımcıdır. Kıskançlık sizi kötü bir insan yapmaz. Bu duygu, iç dünyanızda duyulmak, görülmek ve sevilmek isteyen bir yanınızın sesi aslında. Onu bastırmak yerine anlamaya çalışmak, hem kendinize hem ilişkinize yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. Duygularınızı fark edip ifade etmeniz zaten farkındalığınızın güçlü bir göstergesi. Bu, değişimin en sağlam başlangıcıdır. Umarım cevabım sizin yolculuğunuza ışık olabilir. Aklınıza takılan başka konular olursa ya da bu süreçte farklı sorularınız olursa, her zaman paylaşabilirsiniz. ✨Sevgiler,Psikolog İrem Bor

Devamını Oku...

Sevgili Danışanım…Tekrar merhaba, yazdıklarınızı okuyunca aslında yaşadığınız meselenin tek bir tartışmadan ibaret olmadığını temelinde saygı, birey olma hakkı ve eşinizle iletişim biçiminiz üzerine biriken duygularla ilgili olduğunu anlıyorum. Anlaşılmadığınızı hissettiğinizde, insanın en çok aradığı şey sesinin duyulması olabilir. Bunu eşinizle konuşmayı denediğiniz halde ondan karşılık bulamamanız sizin duygusal olarak hissettiğiniz yalnızlığınızı artırıyor olabilir. Aldığınız küfür cümlesi yalnızca bir tartışma sırasında söylenen öfke cümlesi olarak görülemez çünkü saygının sınırlarını ihlal eden bir davranış olmakta. Siz bunu dile getirirken aslında eşim bana sahip çıkmalı demiyorsunuz, eşim bana en azından temel bir saygıyı göstermeli diyorsunuz. Bu ayrım önemli. Çünkü eşinizin ailesinden saygı görmeyi beklemenin de temeli, eşinizin size davranış biçimidir. Sizin de bahsettiğiniz üzere. Eşiniz, sizin kararlarınızı inatlaşma olarak algılarken aslında sizin için durum bireysel tercih ve sınırların kullanımı. Bir yere gitmek istememeniz, birini kırma amacıyla değil, kendi netliğinizle ilgili. Burada fark ediyorum ki siz, insanların seçim hakkına duyduğunuz saygıyı, kendi ilişkinizde de talep ediyorsunuz. “Ben seni davet ettiğimde, istersen gelirsin, istersen gelmezsin. ” diyebilmek özgürlükçü bir yaklaşım sağlıyor. Oysa eşiniz bunu inat olarak çerçeveliyor, sizi kendi çerçevesinden okuyor da diyebiliriz. Eşiniz sizin niyetinizi değil, kendi algılama biçimini merkeze koyuyor olabilir. İkinizin arasında kaldım cümlesi aslında eşinizin kendi sınır koyamama durumunun göstergesi görünüyor. Bu, sizin yükünüzü artırabilir çünkü mesele sizinle kayınvalide arasında olmaktan çıkıp eşinizin kararlı duruş gösterememesi haline dönüşüyor. Siz bu çaresizliği görüyor ve anlıyorsunuz, ama aynı zamanda bunun sürekli tekrarlandığında sizi ruhsal olarak yıprattığını da fark ediyorsunuz. “Anlatsam da beni psikolog gibi konuşuyorsun diye yargılıyor” cümleniz çok kıymetli. Çünkü, burada eşinizin sizin düşünce sistematiğinizi küçümsemesi değil, savunmaya geçtiğinin işareti olabilir. Eşiniz, kendi davranışlarının yetersiz kaldığını duyduğunda bunu eleştiri gibi algılıyor. Bu noktada bir çift terapisti işe yarayabilir çünkü terapist aracı olduğunda eşinizin savunması azalabilir ve sizin söyledikleriniz “eşimin lafı” değil “terapistin yansıttığı gerçek” olarak duyulabilir. Bu, sizin sesinizi daha görünür kılmaya yardımcı olabilir sevgili danışanım. Siz bu noktada, duygularınızı kişisel deneyim olarak aktarmayı deneyebilirsiniz. “Ben kendimi bir yere zorla götürülmüş hissettiğimde saygım zedeleniyor” gibi. Kendi değerlerinizi netleştirmek bir diğer nokta. Siz zaten kendinizi net bir birey olarak tanımlıyorsunuz. Bunu eşinizin anlayıp anlamaması kadar, sizin bunu korumaya devam etmeniz de önemli. İlişkinizde güvenlik alanı yaratmalısınız. Küfür gibi ifadelerin tekrarlanmaması için, bu konuda net bir sınır koyabilirsiniz. “Bu tür bir söz tekrarlandığında ben iletişimi durdururum. ” Bu, cezalandırmak için değil, kendi ruhsal alanınızı korumak için yapılmalı. Çift terapisi talebini gündeme getirmek, bir adım olabilir. Bu öneriyi “benimle ilgili değil, evliliğimizin sağlığıyla ilgili bir destek” şeklinde sunmak, savunmayı azaltır. Dilerseniz çift terapisine yönelik benzer bir konuşma gerçekleştirebilirsiniz: “Benim anlatışım seni savunmaya itiyor, bunu görüyorum. Üçüncü bir kişinin tarafsız şekilde duymasına ihtiyacım olabilir. Terapide haklı çıkmak istemiyorum günlük hayatı daha az kavgalı kılmak istiyorum. En az üç seans deneyebiliriz ve işe yaramazsa birlikte alternatif yolları da konuşabiliriz. ”Aynı zamanda uzman aracı olduğunda siz “psikolog gibi konuşan eş” değil, “anlatılmak istenen ama duyulmayan eş” olarak duyulabilirsiniz. Paylaşımınız hem kendinizi hem de ilişkinizi daha iyi anlamak için çok değerli bir adım. Değişim hemen olmayabilir ama küçük farkındalıklar ve küçük adımlar zamanla büyük dönüşümler yaratabilir. 🍀Bu süreçte en çok neyi değişmesini isterdiniz?Ve bu değişimin ilk küçük adımı sizce ne olabilir?Sevgiyle,Psikolog İrem Bor

Devamını Oku...