Psk. Fatma Gizem Bitgen
Kayseri
Online & Yüz yüze Çocuk- Ergen- Genç Danışmanlığı
Uzman Hakkında
Merhabalar! Ben Psikolog Fatma Gizem Bitgen,
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi işletme bölümünden derece ile mezun olduktan sonra çift anadal yaptığım psikoloji bölümünden onur derecesi ile mezun oldum.
Lisans dönemimde üniversitede bulunan Merak ve Öğrenme Labaratuarında "Covid-19 döneminde çocuklar neler bilmek istiyor?" adlı çalışmada araştırmacı olarak görev aldım.
Kocasinan Rehberlik ve Araştırma Merkezi'nde özel gereksinimli çocuklar üzerine zorunlu stajımı, Rehber Klinik' te BDT, Mindfulness Temelli Terapi, Temel Sanat Terapisi, Temel Spor Psikolojisi eğitimi ve süpervizyonu üzerine gönüllü stajımı tamamladım.
Şu anda Kayseri Üniversitesi İnsan Kaynakları Yönetimi Yüksek Lisans Programına devam etmekteyim.
Çocuk, ergen ve genç danışanlarla çalışmaktayım.
Eğitim
- Nuh Naci Yazgan Üniversitesi/ Psikoloji - Lisans
- Nuh Naci Yazgan Üniversitesi/ İşletme - Lisans
- Kayseri Üniversitesi/ İnsan Kaynakları Yönetimi - Yüksek Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- Çocuk Merkezli Oyun Terapisi Eğitimi/ Oyun Terapileri Derneği
- Projektif Testler Eğitimi
- Çocuk Değerlendirme Testleri Eğitimi
- Çocukluk Dönemi Psikopatolojileri ve Müdahale Yöntemleri Eğitimi
- Çocuk ve Ergen Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi/ Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Yönlendirmesiz Çocuk Merkezli Oyun Terapisi
- Bilişsel Davranışçı Terapi
Cevaplar (320)
Merhabalar,Yazdıklarınızı okurken içinde bulunduğunuz duruma nasıl dışarıdan farkındalıkla bakabildiğinizi gördüm. Duygu ve düşüncelerinizi okurken içinde bulunduğunuz durum gözümde canlandı. Herkesin küçük gruplar halinde konuştuğu, gülüştüğü bir sınıfta, tek başına montunu alıp çıkmak… üstüne aylar geçtikçe bunun ağırlığının artması… Bu durumun ne kadar yorucu olabileceğini tahmin edebiliyorum. Bu noktada duygularınızı paylaştığımı bilmenizi isterim. Şimdi içinde bulunduğunuz duruma daha yakından bakalım ve neler yapabilirsiniz, üzerine konuşalım. Üniversitede arkadaşlıklar çoğu zaman ilk haftalarda, rastlantısal oturmalarla, sürekli tekrar eden küçük temaslarla oluşur. Gruplar oluştuktan sonra yeni birine yaklaşmak herkes için zordur, ama dışarıdan bakıldığında sanki “herkes çok rahatmış” gibi görünür. Bu bir algı yanılgısıdır. Birçok kişi de o grupların içinde yalnız hissediyor ya da sırf yalnız görünmemek için orada duruyor. Yani mesele “grubun olması” değil, bağ hissetmek. Bu noktada bilmenizi isterim ki bu durumu yaşayan yalnız siz değilsiniz. İçinde bulunduğunuz durumun geldiğiniz noktada canınızı sıkması çok anlaşılır çünkü insan olarak yapımız gereği ait olma ihtiyacımız vardır. Sizin içinde bulunduğunuz durum sosyal becerilerinizin yetersiz olduğuna değil de ilk haftalarda diğerlerinin gruplarını oluşturmuş, sohbetleri oturmuş olmasına ve sizin de “araya girsem garip mi olur, şimdi ne desem?” diye düşünmenize dayanıyor gibi görünüyor. Peki böyle bir noktada neler yapabilirsiniz?Sevgili danışan bu noktada belirtmek isterim ki herkes bir arkadaş grubunda diye sizin de bir arkadaş grubuna girme zorunluluğunuz yok. Bu noktada bir kişiyle kuracağınız güvenli bir bağ bile önemli bir adım olacaktır. Örneğin bu ilk olarak dönem başından beri kendinizi yakın hissettiğiniz bir kişiye sınavlarla, notlarla ve derslerle ilgili “Bu ders sana da zor geldi mi?”, “Bu hocanın sınavları genelde böyle mi olur?”, “Notları nereden alıyorsun?” gibi sorular sorabilirsiniz. Bu uzun uzun sohbet etmeyi değil o kişiyle temas kurmanızı sağlayacak bir adım olabilir. Her derste, sınavda aynı kişilerle aynı konulardan teması sürdürme noktasında aynı yere oturmanız iletişiminizi destekleyecektir. İkinci olarak sınav sonrası hemen montunuzu alıp kaçmanız üzerine konuşalım. Bunu değiştirmek zorunda değilsiniz ancak montunuzu aldıktan sonra en azından iki dakika beklemeyi deneyin. Bu sırada biriyle göz teması kurabilir, “Bu soru beni çok zorladı ya”, “Hoca yine ters köşe yaptı” gibi temaslarda bulunabilirsiniz. Bu iki dakika bile yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olacaktır. Son olarak şunu söylemek isterim: şu anda yaşadığınız şey, kimliğiniz değil, bir dönem tablosu. Bu dönem böyle diye, hep böyle gidecek anlamına gelmiyor. Siz adım atmaya istekli olduğunuz için bu satırları yazdınız aslında; bu, elinizde bir anahtar olduğunu gösteriyor. Süreç boyunca yazmaya devam edebilirsiniz. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Psikolog Fatma Gizem Bitgen
Merhabalar,Yazdıklarınızı dikkatle okudum. Paylaştıklarınıza okurken özellikle ebeveynleriniz veya öğretmenleriniz karşısında yaşadığınız bu durumu gözümde canlandırdım. Konuşmak istiyorsunuz, kelimeler hazır, ama gözler doluyor, ses titriyor… Ve o anda kontrol sizden çıkıyormuş gibi hissediliyorsunuz muhtemelen. Bu noktada duygularınızı paylaştığımı bilmenizi isterim. Şimdi yaşadığınız duruma daha yakından bakalım ve neler yapabilirsiniz, üzerine konuşalım. Ailenizle aranızın iyi olduğunu, baskı görmediğinizi ve özellikle kendinizden büyüklerle konuşurken bu durumu yaşadığınızı belirtmeniz önemli bir detay. Bu da bana şunu düşündürdü: Bu gözyaşlarının sebebi illa kötü bir aile ya da travma olmak zorunda değil. Yaşadığınız şey duygularınız hızlı bir şekilde yükseldiği anda gözyaşlarıyla bu durumu düzenleme şekli olmuş gibi görünüyor. Bir anda duygularınız öyle yükseliyor ki bu kısa zamanda ancak ağlayarak bu durumu regüle etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Diğer yanda bunu aile, öğretmen ve ileride mülakat yapacağınız kişilere karşı yaşıyor veya yaşama ihtimaline karşı kaygı duymanız onay alma ihtiyacından, yanlış anlaşılma korkusundan, “Kendimi doğru ifade edemezsem?” düşüncesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu gibi durumlarda stres seviyeniz arttığı için beyniniz ağlamayı bir rahatlama yolu olarak seçmiş olabilir. Bu noktada siz bastırmaya çalıştıkça ise bu surumun artması olasıdır. Peki neler yapabilirsiniz?Sevgili danışan burada ilk olarak zihninizi ağlayacağım veya ağlamayacağım gibi iki seçenek ile sınırlı bir ihtimalle sınırlandırmamanızı isteyeceğim. Yani zihniniz daraldıkça, kendini baskı altında hissettikçe bu durumu düzenlemek zorlaşabilir. Bu noktada öncelikle zihninizi esnetin. Durumun farkında olmanız büyük bir adım. Burada ağlamanın çok insani olduğunu, bunun bir duygu ifadesi olduğunu, kimsenin ağladığı için yargılanmayacağını kendinize hatırlatın. İkinci olarak mülakat, sınav gibi resmi anlarda bunun zorlayıcı olduğunu anladığımı bilmenizi isterim. Bu noktada böyle anlarda ağlama hissi geldiğinde "ağlamayacağım" demek yerine öncelikle dikkatinizi ayağınızın yere bastığını hissederek, bir nesneye odaklanarak, nefes egzersizi yaparak değiştirmeye çalışın. Bu sayede duygunuzla savaşmamış ama onu bir süreliğine ertelemiş olursunuz ve yoğunluğu azalabilir. Üçüncü olarak mülakat için provalar yapmanızı isteyeceğim. Ayna karşısında ya da odanızda yalnızken, sanki mülakattaymışsınız gibi konuşabilirsiniz, kendinizi o odada hayal edebilirsiniz. Gözleriniz dolduğunda kaçmak yerine, orada kalıp sakin nefes almaya devam etmeye çalışın. Böylece bedeniniz yavaş yavaş “duygulansam da dünyam yıkılmıyor” deneyimini yaşayacak. Son olarak yaşadığınız durumun “zayıflık” ya da “abartı” değil; duygusal sisteminizin çok hassas ayarlı olmasıyla ilgili olduğunu belirtmek isterim. Süreç boyunca yazmaya devam edebilirsiniz. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Psikolog Fatma Gizem Bitgen
Tekrardan Merhabalar,Yazdıklarınızı okurken geçmiş konuşmamızdan bu yana ne kadar çabaladığınızı ve çabanın sizi ne kadar yorduğunu bir kez daha hissettim. Bir yanda aileniz için saatlerce çalışıyorsunuz diğer yanda yine aileniz için duygusal emek vermeye devam ediyorsunuz. Bu noktada duygularınızı paylaştığımı bilmenizi isterim. Bu noktada öncelikle belirtmek istediğim bir şey var ki o da kafayı yemiyorsunuz. Anlattıklarınız ilgisiz bir eş tablosundan çok, tükenmiş bir insanın elinden geleni yapmasına rağmen yetmezmiş gibi hissettirilmesi tablosu. 14 saat çalışmanıza, yorgun olmanıza, her akşam eşinizin yanında kalmaya çalışmanıza, eşinize karşı ses yükseltmemenize, küfür etmemenize rağmen “hiçbir şey yapmıyorsun” denmesi gerçekçi değil. Siz sevginizi eşinize zaman ayırarak, yanında olarak, ona alanlar açarak göstermeye çalışırken eşinizin sürekli aynı yerden yaptıklarınızı ilgi sanıyorsun gibi bir yerden ifade etmesi “ilgi”yi çok daha yoğun, çok daha sürekli bir şey gibi hayal etmesiyle ilgili olabilir ancak bu hakaret etmeyi, küfür etmeyi, tırnaklamayı, kanatmayı, aşağılamayı haklı çıkarmaz. Gece 23’te bile sürekli konuşmak isteyen, sürekli onu düşünen, sürekli enerji verebilen bir eş… Sevgili danışan siz bir robot değilsiniz, insansınız. Bedeninizin, zihninizin bir sınırı var. Yorgunken uyuyakalmanız, bazen susmanız, konuşacak gücünüzün kalmaması ilgisizlik değil; tükenmişlik. Tekrardan belirtmek isterim ki sağlıklı bir ilişkide küfür edilmesi, fiziksel zarar verilmesi, sürekli “seni istemiyorum”, “başkası olsun istiyorum” denmesi, uykusuz bırakacak şekilde konuşmaya zorlanması gibi davranışlar ilgi beklentisi değil, kontrol ve duygusal baskıdır. Bu noktada kendinize şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirsiniz. “Benim sakin olmam, yorulmam, susmam sevgisizlik değildir. ” Diğer yanda sizin sorgulamanız gereken şey ise eşinizin sizin alanlarınıza ne kadar saygı duyduğu ve alan açtığı. Peki neler yapabilirsiniz?Burada yapmanız gereken ilk şey eşinize duygularınızı ifade ederken kendi sınırlarınızı da içeren bir cümle kurmanız olacak. Bu “Ben seni seviyorum ve ilgileniyorum. Ama bana hakaret edildiğinde ya da fiziksel zarar verildiğinde konuşmaya devam edemem. ” gibi bir cümle kurmanız bir tehdit değil kendini korumadır. İkinci olarak sizin sevginizi, ilginizi belirtme biçiminizin bu olduğunu “Benim ilgim; yanında olmak, birlikte vakit geçirmek ve sakinlik. Sürekli konuşmak benim kapasitemi aşıyor. ” gibi bir ifade ile netleştirebilirsiniz. Sevgili danışan son olarak fiziksel şiddetin ne olursa olsun bir kırmızı çizgi olduğunu belirtmek durumundayım. Bu noktada gerek çift terapisi gerek bireysel terapi ve gerek güvenli mesafe ile kendinizi korumanız gerektiğini eklemek isterim. Sizin yaptıklarınız ilgiye, sevgiye giriyor. Ama herkesin sevgiye dayanma kapasitesi farklıdır. Sorun sizin sevginizin olmaması değil, eşinizin beklentisinin sınırsızlaşmasıdır. Burada artık kendinize "Eşime nasıl daha iyi davranırım?" değil "Ben bu ilişkide kendimi nasıl korurum?" diye sormanız gerekiyor. Burada kendinize de alanlar açmayı ihmal etmemenizi, sizin de ihtiyaçlarınız olduğunu, hayatınızın sadece ev ve işten ibaret olmadığını kendinize hatırlatmanızı eklemek isterim. Süreç boyunca yazmaya devam edebilirsiniz. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Psikolog Fatma Gizem Bitgen
Merhabalar,Öncelikle belirtmek isterim ki çocuğunuzun içinde bulunduğu duruma karşın farkındalıkla yaklaşmak adına kendinizi burada dürüstlükle ifade ederek gösterdiğiniz duyarlılığı takdir ediyorum. Özellikle 11 yaş, ergenliğin kapısının aralandığı, hem çocukların hem de annelerin çok zorlandığı bir dönem olabiliyor. Bu noktada kızınızın içinde bulunduğu duruma daha yakından bakalım ve neler yapabilirsiniz, üzerine konuşalım. Sevgili ebeveyn burada ele almamız gereken ilk konu kızınızı yalan söyleme davranışına iten sebeplerin neler olabileceği. Beş yaşına kadar çocuklarda yalan söyleme davranışı hayal gücünün esnekliğinden dolayı normal görülür ancak 11 yaş gibi geç çocukluk dönemine gelindiğinde bu yaşta yalan söyleme davranışı, çoğu zaman “kötü niyet”ten değil, korku ve kaygıdan besleniyor olabilir. Ceza korkusu, “annem üzülmesin” düşüncesi, arkadaşlarına uyma isteği, sınır denemeleri… Hepsi karışık bir şekilde devreye girebiliyor. Yani çoğu yalan bir güvende kalma çabasıdır. Burada sizin onu kırmadan incitmeden ona nasıl yaklaşabilirim gibi bir tutumu benimsemeniz çok kıymetli. Neler yapabilirsinizden önce ne yapmamalısınız kısaca değinmek istiyorum. Öncelikle kızınız yalan söylediğinde uzun sorgulamalar yapmayın. Arkadaşlarıyla kıyaslamayın. Ahlaki dersler vermeye çalışmayın. Bu gibi tutumlar “Doğruyu söylemek tehlikeli. " gibi bir mesajın oluşmasına sebep olabilir. Peki neler yapabilirsiniz?1. Davranışına değil, duygusuna odaklanın: Kızınızın ilk etapta duygularının görülmesine ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu noktada sakin bir anda onunla konuşmak çok önemli. Kavga ettikten sonra değil. Mesela akşam birlikte çay içerken “Son zamanlarda bazı şeyleri benden sakladığını fark ediyorum. Bunu söylediğimde kızgın değilim, daha çok üzülüyorum. Çünkü seninle aramızda güvenin güçlü olmasını istiyorum. " gibi bir giriş yapabilirsiniz. 2. Güven odaklı yaklaşım: Kızınızın yalan söylediğini fark ettiğinizde “Bak yine yalan söyledin!” gibi bir tutum yerine “Gerçeği söylemek zor geliyor gibi hissettim. Buradayım, konuşabiliriz. ” gibi bir tutumu benimsemeniz doğruyu söylemeyi güvenli hale getirmede faydalı olabilir. Ve akabinde doğruyu söylediğinde ise “Bunu yapman hoşuma gitmedi ama doğruyu söylediğin için teşekkür ederim. ” gibi bir yaklaşımda bulunmanız davranışı onaylamadığınızı ancak ne yaparsa yapsın yanında olduğunuzu hissetmesini sağlar. 3. Kızınıza alanlar açın: Kızınızın yalan söyleme davranışının altında kontrol edilmekten kaçınma, kendi alanını kurma ihtiyacı olabilir. Bu noktada kendisine özgürlük alanları açmanız, her şeyini denetlememeniz "annem bana güveniyor" mesajıyla süreci destekleyici adımlar olabilir. 4. Örnek olun: Çocuklar yetişkinleri taklit ederler. Davranışlarınızla doğruyu yapmakla örnek olacağınız gibi, hata yapmanın da çok insani olduğunu belirten tutumlarınız kızınızda yalan söyleme ihtiyacının azalmasına katkı sağlayacaktır. Süreç boyunca yazmaya devam edebilirsiniz. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Psikolog Fatma Gizem Bitgen