Kl. Psk. İrem Aşıkkutlu
Türkiye, İstanbul
Bdt/Şema terapi/ Duygu odaklı terapi/Oyun terapisi/ Çift terapisi
Uzman Hakkında
Merhaba, ben Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu.
Üsküdar Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldum. Lisans eğitimim süresince Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Başakşehir Çam Sakura Hastanesi, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi ve NP Beyin Hastanesi kurumlarında staj yaparak bilgi ve deneyim kazandım.
Lisans eğitimimin ardından Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programına başladım. Bu program, klinik psikoloji alanında derinlemesine bilgi edinmemi ve profesyonel becerilerimi geliştirmemi sağladı. Kendimi sürekli geliştirmeye ve psikoloji alanında katkı sağlamaya yönelik motivasyonum, mesleki yolculuğumun temel taşlarını oluşturuyor.
Çalışmalarımda, eğitimini tamamladığım Bilişsel Davranışçı Terapi, Duygu Odaklı Terapi, Şema Terapi, Psikodinamik Terapi, Çocuk Merkezli Oyun Terapisi ve Çocuk-Ergen Bilişsel Davranışçı Terapi, Çift terapisi gibi çeşitli terapi ekollerinden yararlanmaktayım. Anksiyete bozuklukları, depresyon, ilişki problemleri, beslenme ve yeme bozuklukları, sınav kaygısı ve iletişim sorunları gibi farklı alanlarda çocuk ve yetişkin danışanlarla çalışıyorum.
Şu anda aktif olarak Bakırköy ve Kadıköy’de bulunan kliniklerde hem yüz yüze hem de online seanslar gerçekleştirmekteyim. Seanslarımda, bireylerin psikolojik ihtiyaçlarına yönelik bilimsel temelli yaklaşımlarla destek sunarak yaşam kalitelerini artırmayı hedefliyorum. Danışanlarımın duygusal süreçlerini daha iyi anlamalarına ve çözüm odaklı stratejiler geliştirmelerine yardımcı oluyorum.
Mesleki gelişimimi desteklemek amacıyla çeşitli seminer, atölye ve kongrelere katılarak alanımdaki güncel yaklaşımları takip ediyorum. Bu etkinlikler, hem mesleki bilgi ve deneyimimi zenginleştirmekte hem de profesyonel ağımı genişletmeme katkı sağlamaktadır. Edindiğim yeni bilgilerle danışanlarıma daha etkili bir terapi süreci sunmayı amaçlıyorum.
Aynı zamanda toplumsal farkındalığı artırmak ve ruh sağlığı konusunda bilgilendirme yapmak amacıyla çeşitli seminerler düzenliyorum. Bu seminerlerde psikolojik sağlamlık, zihinsel sağlık ve kişisel gelişim gibi konulara odaklanarak bireylerin farkındalıklarını artırmayı hedefliyorum. Aldığım geri bildirimler doğrultusunda içeriklerimi geliştirmeye devam ederek topluma katkı sunmayı sürdürüyorum.
Psikolojik danışmanlık sürecinde bireylerin içsel dünyalarına eşlik etmek ve onlara güvenli bir alan sunmak benim için büyük bir motivasyon kaynağı. Bu yolculukta sizlere destek olabilmek için buradayım.
Paylaş
Eğitim
- Üsküdar üni - Lisans
- Üsküdar üni - Yüksek Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- Bilişsel davranışçı terapi eğitimi
- Çocuk merkezli oyun terapisi eğitimi
- Duygu odaklı terapi eğitimi
- Duygu odaklı çift terapisi eğitimi
- Çocuk -ergen bilişsel davranışçı terapi eğitimi
- Moxo dikkat testi eğitimi
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel Davranışçı Terapi
- Çocuk Merkezli Oyun Terapisi
- Duygu Odaklı Terapi
- Şema Terapi
- Çift terapisi
Cevaplar (73)
Merhabalar hoşgeldiniz🪷Sizi gerçekten çok yorgun hissettiren, kalbinizi ve zihninizi aynı anda tüketen bir dönemden geçtiğiniz anlaşılıyor. Eşinizi seviyorsunuz, ama aynı zamanda bu sevginin içinde derin bir kırgınlık, güvensizlik ve tükenmişlik hissi var. Bu duyguların hepsi bir arada yaşandığında, insanın düşünceleri karışır; bir yan “git” derken, diğer yan “ya düzelirse” diye tutunmak ister. Bu iç çatışma, psikolojik olarak en ağır yüklerden biridir. Söyledikleriniz, uzun süredir tekrarlayan hayal kırıklıkları ve duygusal ihanet algısı içinde olduğunuzu gösteriyor. “Affet, ama yine olacak” düşüncesi, bilinçdışında artık “değişmeyecek” inancına dönüşmüş. Bu da sizi öğrenilmiş çaresizlik denilen bir ruh haline sürüklüyor:Artık ne yaparsanız yapın, sonucun değişmeyeceğini düşünüyorsunuz. Bu düşünce biçimi, hem zihni hem bedeni tamamen tüketir. Eşinizin davranışlarına dair sürekli şüphe duymanız, aslında güven duygusunun derinden sarsıldığını gösteriyor. İnsan sevdiği kişiye inanmak ister, ama geçmişte yaşanan ihanet, gizlilik ya da yalanlar bu inancı kökten zedeler. Zihin, “bir daha olmasın” diye kendini korumaya çalışırken sürekli tetikte kalır. Bu da kronik bir anksiyete döngüsü yaratır:Zihin sürekli “acaba?” sorularıyla meşgul olur, kalp ise bu belirsizlikle yorgun düşer. . Önce duygularınızı bastırmayı bırakın. “Affedeyim, unutayım” diyerek üstünü kapattığınız her yara, daha sonra daha büyük bir ağrı olarak geri döner. Bir deftere yazın: “Ben şu an ne hissediyorum?”Kızgın, kırgın, çaresiz, korkmuş… Bu duyguların her biri haklı ve insani. Onları bastırmak değil, tanımak iyileşmenin ilk adımıdır. 2. Gerçeklerle duyguları birbirinden ayırın. Eşinizle ilgili kuşkularınız olduğunda, kendinize “buna dair elimde bir kanıt var mı, yoksa sadece korkum mu konuşuyor?” diye sorun. Çünkü sürekli kuşkuda kalmak da bir tür kendini cezalandırmadır. Eğer geçmişteki güven ihlalleri devam ediyorsa, bunu açıkça konuşmadan sadece affetmeye çalışmak duygusal sağlığınızı yıpratır. 3. Sınır koymayı öğrenin. Birini sevmek, her şeyi kabul etmek anlamına gelmez. Sınır, sevgisizliğin değil, özsaygının göstergesidir. Eşinizin sizi tekrar tekrar kırdığı davranışlar varsa, “ben bunu hak etmiyorum ve bu konuda değişim olmazsa artık farklı bir yol düşünmem gerekiyor” diyebilmek, kendinize sahip çıkmaktır. 4. Korkularınızla yüzleşin ama karar vermeye zorlamayın. Boşanmayı düşünememeniz çok anlaşılır. Bu tür durumlarda hemen büyük kararlar almak yerine, önce kendi psikolojik gücünüzü toparlamaya odaklanın. Bir şeyin bitip bitmeyeceğine karar vermeden önce, kendinizi yeniden ayağa kaldırmanız gerekir. 5. Profesyonel destek alın. Bu süreçte bir bireysel terapi, özellikle bağımlı ilişki dinamikleri ve travmatik güvensizlik üzerinde çalışmak açısından çok faydalı olur. Terapide amaç sizi “boşan” veya “kal” demek değildir; asıl amaç, sizin ne istediğinizi, neye dayanamadığınızı ve hangi noktada güçlenmeniz gerektiğini bulmanıza yardımcı olmaktır. 6. Ailenizle paylaşamıyorsanız, güvenebileceğiniz tek bir destek kişisi belirleyin. Sessizlik, duygusal yükü ağırlaştırır. Yakın bir dost, terapist veya danışmanla konuşmak bile nefes almanızı sağlar. 7. Kendinize iyi gelen küçük rutinler oluşturun. Yorgunluk sadece duygusal değil, bedensel de olur. Günlük kısa yürüyüşler, müzik, yazmak, nefes egzersizleri… Bunlar basit görünür ama sinir sisteminizi düzenleyerek kaygı düzeyinizi azaltır. Siz şu anda hem seviyor, hem kırılıyor, hem de çıkış yolu arıyorsunuz. Bu karışık duyguların hepsi normal. Ama bilmenizi isterim: hiçbir insan, sürekli şüpheyle, korkuyla, “yine olacak” endişesiyle yaşamak zorunda değildir. Gerçek sevgi, güvenin ve huzurun olduğu yerde büyür. Bu süreci adım adım, profesyonel destekle yürütürseniz hem kendinizle hem eşinizle yeniden sağlıklı bir ilişki kurma şansınız olur. Unutmayın, değişim bir anda değil; kendinize yeniden inanabildiğiniz gün başlar. Umarım cevabım sizlere yardımcı olmuştur. Aklınıza takılan bir soru varsa her zaman sorabilirsiniz. Sağlıcakla kalınız
Merhabalar hoşgeldiniz🪷Öncelikle şunu bilmenizi isterim: Muska, nazar, enerji gibi inanç temelli durumlar kişiden kişiye değişir. Burada asıl önemli olan, sizin bu olaydan sonra yaşadığınız duygusal etkidir. Evde böyle bir şey bulmak, bilinçdışında “bizim huzurumuz bozuldu” duygusunu tetikler. Bu duygu da zamanla hem sizde hem eşinizde kaygı, öfke, huzursuzluk olarak davranışlara yansır. Yani, olayın kendisinden çok, yarattığı stres ve korku ilişkideki gerginliği artırabilir. Diğer bir yandan, son 5–6 aydır sık tartışmaların olması, evliliğinizde zaten bir süredir biriken bazı duyguların artık yüzeye çıktığını da gösterebilir. Çoğu zaman çiftler, geçmişte bastırılan kırgınlıkları, yorgunlukları ya da birbirine anlatılamayan ihtiyaçları farkında olmadan öfke ve çatışma yoluyla dışa vurur. Dolayısıyla yaşadığınız bu süreçte hem psikolojik hem de ilişkisel faktörler bir arada etkili görünüyor. 1. Öncelikle duygularınızı birbirinize açıkça ifade edin. Birçok çift, tartışmalar sırasında sadece haklı çıkmaya odaklanır ama asıl duygusunu anlatmaz. “Sürekli bana bağırıyorsun” yerine, “sen bana böyle konuştuğunda kendimi değersiz hissediyorum” gibi duygusal bir dil kullanmak, karşınızdakinin savunmasını azaltır. 2. “Muskadan sonra bozulduk” düşüncesi yerine, “o olay bizi etkiledi” diyerek süreci sahiplenin. Eğer bu olay sizde korku ve huzursuzluk yarattıysa, bunu bastırmayın. Ancak kontrolü dış bir güce tamamen devretmek, çaresizlik hissini artırır. Gücü yeniden kendi elinize alabilmek için “biz bu dönemi birlikte atlatacağız” düşüncesini besleyin. 3. Evinizde huzurlu alanlar oluşturun. Sürekli tartışma yaşanan evlerde enerji, gerçekten de duygusal olarak ağırlaşır. Bu nedenle zaman zaman birlikte derin nefes egzersizleri yapmak, birlikte yemek hazırlamak, evde loş ışıkta sakin müzik açmak gibi küçük ama duygusal bağı güçlendiren ritüeller oluşturun. 4. Tartışma anlarında ara vermeyi öğrenin. Kavga sırasında ne söylendiği değil, nasıl söylendiği önemlidir. Tartışma hararetlendiğinde, 15–20 dakika ayrı bir odada sakinleşmek, duyguların kontrolsüz biçimde büyümesini önler. 5. Geçmişten biriken konuları gündeme getirin. Bazen küçük meseleler, geçmişte çözümlenmemiş kırgınlıkların üzerine eklenir. Sessiz kalınan dönemler, bir noktada patlamaya yol açar. Bu yüzden “artık neleri içimizde tutuyoruz” sorusunu birlikte konuşmanız faydalı olur. 6. Birlikte profesyonel destek alın. Bir çift terapisti ya da evlilik terapisti, iletişim biçiminizi anlamanıza, öfke kontrolünü sağlamanıza ve duygusal bağınızı yeniden kurmanıza yardımcı olur. Terapide suçlama değil, anlamaya dayalı bir iletişim geliştirilir. Bu sayede “neden tartışıyoruz” değil, “nasıl birbirimizi daha iyi anlayabiliriz” sorusuna odaklanılır. 7. İnanç yönünüzle psikolojik desteği birleştirin. Eğer muska olayı sizde inançsal bir etki bıraktıysa, manevi olarak rahatlamanızı sağlayan dualar, ibadetler ya da olumlu ritüeller yapabilirsiniz. Ancak bunu “korkudan” değil, “içsel huzuru yeniden kurmak” amacıyla yapmanız çok daha faydalıdır. Şu an yaşadığınız huzursuzluk, evliliğinizin bitişini değil; aslında bir dönüm noktasını gösteriyor olabilir. Her kriz, yeniden yapılanmanın da başlangıcıdır. Bazen ilişkiler “temizlenmek” için sarsılır. Eğer siz bu süreci birlikte anlamlandırmayı seçerseniz, bu dönemi daha güçlü bir bağla atlatabilirsiniz. Unutmayın, huzur dışarıdan gelen bir şey değildir; iki kişinin birbirine yeniden güvenmeyi seçmesiyle içeriden yeniden doğar. Umarım cevabım sizlere yardımcı olmuştur. Aklınıza takılan başka soru varsa her zaman iletebilirsiniz. Sağlıcakla kalınız. Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu
Merhabalar hoşgeldiniz🪷Bu kadar açık, içten ve farkındalıkla paylaştığınız duygular, aslında iyileşmeye ne kadar istekli olduğunuzu gösteriyor. Bir psikolog olarak, yaşadıklarınızı hem duygusal hem de klinik açıdan bütüncül biçimde ele almak istiyorum; çünkü anlattıklarınız bir “zayıflık” değil, uzun süredir taşınan bir yükün artık taşınamaz hale gelmesidir. Sürekli bir yorgunluk, isteksizlik, hiçbir şey yapamama ama aynı zamanda toparlanma isteği… Bunlar genellikle depresif duygudurum ve duygusal tükenmişlik belirtileridir. Kişi bir yandan yeniden ayağa kalkmak, hayatına yön vermek ister; ama bedeni ve zihni sanki izin vermez. Bu iki yönlü çatışma yani “istiyorum ama yapamıyorum” hali insanı en çok tüketen psikolojik süreçlerden biridir. Bu dönemde beyninizdeki motivasyonla ilişkili sistemler (özellikle dopamin ve serotonin düzeyleri) dengesiz çalışır. Bu da, bir işe başlama enerjinizin düşük olmasına, başlasanız bile devam edememenize neden olur. Dolayısıyla bu durum “iradesizlik” değil, biyolojik, duygusal ve zihinsel bir tükenmişliğin sonucudur. Bahsettiğiniz kontrol ihtiyacı, aslında yoğun kaygının bir dışavurumudur. Kontrol etmeye çalıştığınız her insan ya da durum, aslında “kendimi güvende hissetmek istiyorum” duygusunun bir yansımasıdır. Kaygı, belirsizliğe tahammül edemez; bu yüzden zihin sürekli “ya olmazsa”, “ya giderse”, “ya hata yaparsam” gibi düşünceler üretir. Bu düşünceler biriktiğinde de sinir ve ağlama krizleri ortaya çıkar çünkü artık sistem taşmıştır. Kontrol bağımlılığı, içsel güvensizliğin bir savunma şeklidir. Bir şeyleri veya birilerini kontrol ettiğinizde, kısa süreli bir rahatlama yaşarsınız ama ardından suçluluk, öfke ya da pişmanlık gelir. Bu döngü, zamanla hem sizi hem çevrenizdekileri yıpratır. Öncelikle, kendinizi “iyileşmek zorundayım” diye baskılamayın. İyileşme bir yarış değildir. Şu anda yaşadığınız yorgunluk, uzun süredir bastırdığınız duyguların yüzeye çıkmış hâlidir. Zihniniz ve bedeniniz size “artık biraz dur” diyor olabilir. Kendinize bu molayı tanıyın. Günlük ritminizi küçük hedeflerle yeniden kurun. Büyük planlar, şu anki ruh haliniz için ağır gelebilir. Bunun yerine “bugün sadece 20 dakika ders çalışacağım” gibi ulaşılabilir hedeflerle başlayın. Her tamamladığınız küçük adım, beyninize “yapabiliyorum” mesajını gönderir. Kaçış davranışlarını fark edin ama kendinizi suçlamayın. Telefona yönelmek, düşünmemek için zihninizin geliştirdiği bir savunmadır. Bunun farkında olmak bile bir ilerlemedir. Bu anlarda “şu anda zorlandığımı fark ediyorum” demek, kendinize şefkat göstermenin ilk adımıdır. Duygu düzenleme çalışmaları yapın. Ağlama krizleri geldiğinde, derin nefes almak, kısa bir yürüyüş yapmak, duyguyu bastırmak yerine “şu anda üzgünüm ve bu geçecek” diyebilmek, o anda krizin şiddetini azaltır. Kontrol duygusunu bırakmayı öğrenmek için terapi desteği alın. Kontrol ihtiyacının altında genellikle geçmişte yaşanan kayıplar, ihmal veya reddedilme deneyimleri yatar. Bunları terapide ele almak, içsel güveni yeniden inşa etmenizi sağlar. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve duygu odaklı terapi (EFT) bu konuda oldukça etkilidir. Psikiyatrist desteğini sürdürün. Depresyon ve anksiyete tanınız olduğundan, ilaç tedavisi veya düzenli kontrol süreci önemlidir. Psikoterapiyle birlikte yürütüldüğünde çok daha kalıcı sonuçlar alınır. Kendinize karşı daha merhametli olun. Şu anda elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Bazen “hiçbir şey yapamamak” bile bir çabadır; çünkü bedeniniz o sırada toparlanmaya çalışıyordur. Hatırlatma🪷Siz şu anda çökmüş değilsiniz; sadece uzun süredir “güçlü kalmaya çalışan” bir zihnin dinlenmeye ihtiyacı var. Bu süreç, yeniden yapılanma dönemidir. Ağlamalarınız, öfkeleriniz, kontrol etme çabalarınız hepsi zihninizin “artık iyileşmek istiyorum” deyişidir. Umarım cevabım sizlere yardımcı olmuştur. Eğer aklınıza takılan başka sorularınız varsa sorabilirsiniz. Sağlıcakla kalınız. Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu
Merhabalar hoşgeldiniz🪷Anlattıklarınız, eşinizle aranızda bir dönem oldukça güçlü olan cinsel bağın zamanla zayıfladığını gösteriyor. Nişanlılık döneminde heyecan, merak ve arzu çok daha yoğunken; şu anda cinselliğin daha “görev gibi” yaşandığını, zevkin yerini alışkanlığın aldığını hissediyorsunuz. Bu değişim, birçok çiftin ilişkisinin bir döneminde karşılaştığı bir durumdur ama genellikle dile getirilmediği için daha da derinleşir. Cinsel isteksizlik çoğu zaman sadece “istememek” değildir. Genellikle duygusal ya da bedensel bir dengesizliğin dışa vurumudur. Eşinizin bu süreçte sessiz kalması, aslında içinde bir şeylerin eksildiğini fark etmesine rağmen, nasıl ifade edeceğini bilememesinden kaynaklanıyor olabilir. Stres, kaygı, sorumluluklar, yorgunluk ya da geçmişte yaşadığı performans kaygısı bile cinsel isteği bastırabiliyor. Özellikle bir dönem ilaç kullanmış olması, o dönemde yaşadığı kaygının etkilerini hâlâ taşıyor olabileceğini düşündürüyor. Bu durum sizin açınızdan da oldukça zorlayıcı. Partnerinizin ilgisizliği karşısında “artık beni istemiyor mu?” hissi, zamanla kendinize olan güveninizi zedeleyebilir. Fakat bu noktada önemli olan, bu durumu bir “reddedilme” olarak değil, bir çağrı olarak görmektir. Çünkü çoğu zaman cinsel isteksizlik, ilişkinin “ben artık eskisi gibi hissetmiyorum” diyen sessiz bir sinyalidir. Önce anlamaya çalışın, sorgulamaya değil. Eşinize “neden böyle oldun?” demek yerine, “son zamanlarda seni yoran bir şey var mı, birlikte konuşabilir miyiz?” gibi yumuşak bir dil kullanmak, savunma duvarlarını indirir. Çünkü isteksizlik çoğu zaman duygusal baskının bir sonucudur. Cinselliği sadece cinsel birleşme olarak görmeyin. Temas, öpüşme, sarılma, birlikte vakit geçirme… Bunlar cinsel yakınlığın temel taşlarıdır. Fiziksel değil, duygusal yakınlıktan yeniden başlamak çoğu zaman isteği kendiliğinden canlandırır. Performans baskısını ortadan kaldırın. “İyi bir ilişki yaşamalıyız”, “zevk almalıyız” gibi düşünceler hem sizde hem eşinizde baskı yaratır. Bu da cinsel isteği azaltır. Cinselliği bir sonuç değil, birlikte keyif alınan bir süreç olarak görmek önemli. Eşinizle dürüst ve yargısız konuşun. “Aramızdaki yakınlığın eskisi gibi olmadığını hissediyorum. Bunun seni de etkileyip etkilemediğini merak ediyorum. ” gibi bir cümleyle konuyu açmak, karşı tarafın savunmaya geçmeden paylaşım yapmasına izin verir. Profesyonel destek alın. Bir cinsel terapist veya çift terapisti, bu sürecin hem psikolojik hem de ilişkisel yönünü ele alır. Çünkü cinsel isteksizlik çoğu zaman sadece bireysel değil, ilişkisel bir sorundur. Doğru terapi yaklaşımıyla hem duygusal bağ hem de fiziksel uyum yeniden kurulabilir. Gerekirse tıbbi kontrol önerin. Eşinizin bir üroloji ya da endokrinoloji uzmanına görünmesi de faydalı olabilir. Hormon dengesizlikleri, bazı ilaçlar ya da fiziksel etkenler isteksizliğe neden olabilir. Psikolojik ve biyolojik etkenlerin birlikte değerlendirilmesi en sağlıklı yaklaşımdır. Cinsel yaşamın bir dönem zayıflaması, bir ilişkinin bittiği anlamına gelmez. Aslında bazen bu tür duraklamalar, çiftlerin birbirini yeniden anlaması için bir fırsattır. Bu süreci bir “kriz” olarak değil, “yeniden bağ kurma” alanı olarak görmeye çalışın. Cinsellik, sadece bedensel bir eylem değil; sevgi, güven ve duygusal yakınlığın yansımasıdır. Bu bağ yeniden güçlendiğinde, isteğin de doğal biçimde geri döneceğini göreceksiniz. Umarım cevabım sizlere yardımcı olmuştur. Aklınıza takılan başka sorunuz olursa iletebilirsiniz. Sağlıcakla kalınız. Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu