Ezgi Aydın

Psk. Ezgi Aydın

İstanbul

Kaygı Bozuklukları, Kariyer ve Sınav Rehberliği, Bilişsel Davranışçı Terapi

5.0
(40 Yorum)

Uzman Hakkında

Merhaba, ben Psikolog Ezgi Aydın.

Psikoloji lisans eğitimimi onur derecesiyle tamamladım. Eğitim sürecim boyunca çeşitli klinikler ve rehabilitasyon merkezlerinde staj yaparak farklı danışan gruplarıyla çalışma deneyimi kazandım.

Şu anda İstanbul/Ataşehir’de, hem online hem de yüz yüze terapi hizmeti sunmaktayım. Seanslarımda; Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Psikodinamik Terapi ve Şema Terapi ekollerini bütüncül bir şekilde kullanarak, danışanlarımın ihtiyaçlarına uygun bir çalışma yürütüyorum.

Eğitim

  • İstanbul Nişantaşı Üniversitesi - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Mindfulness
  • Yas sürecinde Öz Şefkat
  • Akran Zorbalığı ile Baş Etme Stratejileri
  • Bireysel Terapi’de Mindfullness, Şefkat ve Kabulün Kullanımı
  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
  • Zorlayıcı Duygular İle Baş Etme Teknikleri
  • Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklara Erken Müdahale Programının Faydaları
  • Deprem Sonrası Yaşanılan Kaygı Bozuklukları
  • Panikatak, Anksiyete ve Kaygı Bozukluğu ile Baş Etme
  • Stres ile Baş Etme Teknikleri
  • Vaka X: Ebeveyn İstismarları
  • Ebru Şalcıoğlu - Psikolojik Sorunlarda İlaç Tedavilerinin Etkisi
  • Oyun Terapisi
  • Objektif Projektif Testler
  • Şema Terapi

Uzmanlık Alanları

Depresyon
Panik Bozukluk
Anksiyete
Öfke Yönetimi
Duygudurum Bozuklukları
Yetişkin Psikolojisi
Ergen Psikolojisi
Motivasyon Sorunları
Değersizlik / Yetersizlik Hisleri
Uyum Sorunları
Hastalık Kaygısı
İletişim Problemleri
Stres
Erteleme Davranışı
Sosyal Kaygı
Mindfulness/ Farkındalık
Duygudurum Bozuklukları
Flört Şiddeti
Aldatılma
Sınav Kaygısı
Kardeş Kıskançlığı
Zaman Yönetimi
Kariyer Rehberliği
Dikkat Eksikliği

Çalışma Ekolleri

  • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
  • Şema Terapi

Cevaplar (209)

Merhabalar sevgili danışan,Yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla hem bedeniniz hem de duygularınız bir süredir bazı sinyaller veriyor ve siz de “bir şeyler yolunda gitmiyor olabilir mi?” diye sorgulamaya başlıyorsunuz. .. Bu çok değerli bir farkındalık. Çevrenizin sizi “agresif” olarak tanımlaması, ilk başta kırıcı ya da yabancılayıcı hissettirebilir ama siz bunu hemen savunmaya geçmeden, kendinize dönüp sormayı seçmişsiniz: “Acaba gerçekten öyle miyim?” Bu, soruyu kendize sormak aslında iç görüye sahip olduğunuzu gösteriyor :)Yazdıklarınızda bazı ipuçları var ki, duygularınızın yoğunluğu günlük yaşantınıza da etki ediyor gibi. Diş sıkma gibi fiziksel yansımalar, zaman zaman yaşadığınız panik ataklar, öfkenin dozunun sizi bile şaşırtması… Bunlar birer dışa vurumdur aslında. Zihnimiz bazen yükümüzü taşıyamadığında bedenimiz yoluyla sesini duyurmaya çalışır. Öfke noktasına gelecek olursam, Öfke dediğimiz duygu aslında ikincil bir duygudur. Yani öfke direkt bir duygu değil, yaşadığınız diğer duyguların toplamıdır aslında. .. Bazen öfke sandığımız şeyin altında incinmişlik, anlaşılmama, yetersizlik hissi ya da uzun süre bastırılmış başka duygular yatabilir. Bu yüzden öfkeyi sadece “kızgınlık” olarak değil, bir alarm sistemi gibi görmek kıymetli olur. Kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Öfkelendiğimde asıl ihtiyacım neydi? Görülmek mi? Güvende hissetmek mi? Kontrolü kaybetme korkusu mu? İşte bu sorulara yanıt vermek belki bazı şeylerin cevabını sizlere verir :)Şunu da eklemek isterim ki; Duyguların “yoğun” yaşanması, her zaman bir bozukluk belirtisi değildir. Bazı insanlar duygularını daha keskin hisseder, bu da onları hem daha empatik hem de daha kırılgan hale getirebilir. Eğer bu yoğunluk sizi zaman zaman yoruyor ya da baş edilemez hale geliyorsa, duygularınızı düzenlemeyi öğrenmek elbette ki önemlidir Yaşadığınız ataklar esnasında, burnunuzdan derin bir nefes alın, sayarak yavaşça 4 e kadar sayıp nefesinizi tutun ve sonra yine ağızdan 6 saniyede nefes verin. Bunu birkaç tekrar yapabilirsiniz. Kulağa basit gelebilir ama düzenli uygulandığında sinir sistemini yatıştırır. Şöyle de düşünülebilir;Duygusal yoğunluğunuzun kökenine inmek, sizi bu döngüden koruyabilir. Belki uzun zamandır bastırdığınız bir kırgınlık, hayal kırıklığı ya da savunmasız kalmaktan kaynaklanan bir korku öfke olarak dışa vuruyor olabilir. Özellikle çocukluğunuzda ya da gençliğinizde maruz kaldığınız zorlayıcı bir ortam olduysa, o dönemde gelişen baş etme mekanizmaları yetişkinlikte de bu şekilde devam edebiliyor. Bir günlük tutmaya başlamak da çok yardımcı olabilir. Gün içinde sizi öfkelendiren, kaygılandıran ya da aşırı tepki vermenize sebep olan olayları, olayın ardından ne hissettiğinizi ve tepkilerinizi kısa notlar halinde kaydedin. Böylece duygularınızın ve tepkilerinizin örüntüsünü daha net görebilirsiniz. Bu; hem kendinizi tanımanız, hem de değişime açık alanları keşfetmeniz açısından iyi bir arşiv olur. Son olarak, ara sıra kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: “Şu an içimde hareketlenen asıl duygu nedir?” Bazen öfke dediğimiz şeyin aslında hayal kırıklığı, kırgınlık, ya da yalnızlık gibi başka bir duygunun üzerini örtmek için çıktığını fark edebilirsiniz. Unutmayınız ki; bir duygunun varlığı onu “kötü” yapmaz. Önemli olan o duyguyla nasıl baş ettiğiniz, kendinize nasıl davrandığınız ve onu nasıl dönüştürdüğünüzdür. Öfke de, korku da, kaygı da size bir şey anlatmaya çalışır. Onları bastırmak değil, anlamak iyileştirici olan yoldur. .. Daha fazla sormak istediğiniz bir konu olursa, yeni bir soru oluşturabilirsiniz :)Kendinizden hak ettiğiniz değeri esirgemediğiniz, sorunlarla başa çıkabilecek gücü kendi içinizde keşfedebildiğiniz sağlıklı günler dilerim. Sevgiler, Psikolog Ezgi Aydın

Devamını Oku...

Merhabalar sevgili danışan,Öncelikle burada soru sorma cesareti göstermeniz, kendiniz buraya açmanız çok çok kıymetli. Yazdıklarınızı okurken, bir yandan dışarıya neşeli ve rahat bir yüz gösterirken, diğer taraftan içeride epey yoğun bir baskı hissettiğinizi anlıyorum. Özellikle üniversitede okurken hem çalışmak, hem de manevi anlamda iç huzurunuzu elde etmek zorlayıcı olabilir. .. Yazdıklarınızdan anlıyorum ki şu anda yaşadığınız bu zihinsel yorgunluk artık fiziksel bir yorgunluğa da dönüşüyor…Geceleri hissettiğiniz nefes darlığı, uyuyamama ve sürekli düşünce akışı… Bunlar bir süredir bilinçaltınızda biriktirdiğiniz yüklerin, artık biraz “benimle ilgilen” diye sesini yükseltmesidir aslında… İnsanın gün içinde gülüp insanlara pozitif enerji vermesi, kendi iç dünyasındaki fırtınaları susturmaz. Bazen en çok güldüren insanlar, kendi içlerinde en derin sorgulamaları yapanlardır :)Bazılarımız bastırılmış acılarımızı mizah yoluyla savunma mekanizması olarak kullanırız. Belki de mizahınız hem sizin gücünüzü temsil ederken bir yandan da acılarınızı temsil ediyor olabilir :)Bu süreçte bedeninizin verdiği sinyalleri ciddiye almak, duygusal yükünüzü hafifletmenin ilk adımı olabilir. Nefes darlığı, uykuya dalamama ya da baş ağrısı gibi belirtiler aslında duygusal sistemimizin alarm vermesi gibidir. Yani bedeniniz diyor ki: “Ben yoruldum, benimle biraz ilgilen. ” Bu yüzden önce kendinize karşı biraz daha şefkatli ve anlayışlı olmayı deneyebilirsiniz. Kendiyle baş başa kaldığında “gerçek ben kimim?” sorusu kendinize soruyor olabilirsiniz. İşte orası aslında çok kıymetli bir durak. Belki de uzun süredir bastırdığınız bazı duygular, beklentiler veya kendinize dair bazı sorgulamalar artık gün yüzüne çıkıyor. Bazen sorunun tam kaynağını bulmak kolay olmuyor ama insanı asıl tedirgin eden de bu belirsizlik. “Neyin ağırlığı bu, niye bir türlü huzur bulamıyorum?” diye sormak çok anlaşılır bir şey. Aslında çoğumuzun sessiz sedasız yaşadığı ama nadiren konuşabildiği bir durum bu. Ve belki de bu kadar çok düşünmenizin, sürekli zihinsel bir döngü içinde olmanızın nedeni; bir şeyleri kaçırmamak, geç kalmamak ya da yanlış yapmamak adına sürekli teyakkuzda olmanız olabilir. Bu farkındalıkla birlikte, “Sürekli tetikte olmak zorunda mıyım?” sorusunu kendinize sorabilirsiniz. Belki bu soruya vereceğiniz dürüst cevap, size biraz olsun rahat bir nefes aldırır. Kendinize yüklenmektense, akşamları yatmadan 10 dakika kadar bir defter alıp, o gün en çok zihninizi meşgul eden birkaç şeyi yazabilirsiniz. Sanki içinizde dolanıp duran düşünceler, kağıda döküldükçe biraz daha hafifliyor gibi olabilir. Ayrıca nefes darlığını hissettiğinizde, iki elinizi göğsünüze koyup, biraz daha derin ve yavaş nefes alıp vermeye odaklanmak basit ama etkili bir rahatlama yöntemi olabilir. Unutmayın, bazen “gerçek ben”i bulmak için hemen cevap aramaya gerek yoktur :) Kendi iç yolculuğunuza acımasızca yaklaşmadan, kendinize biraz anlayış ve sabır göstermek, düşündüğünüzden daha fazla ferahlık getirebilir…Daha fazla sormak istediğiniz sorularınız var ise, yeni bir soru oluşturabilirsiniz. Kendinizden hak ettiğiniz değeri esirgemediğiniz, sorunlarla başa çıkabilecek gücü kendi içinizde keşfedebildiğiniz sağlıklı günler dilerim :)Sevgiler,Psikolog Ezgi Aydın

Devamını Oku...

Merhabalar sevgili danışan,Öncelikle burada soru sorma cesareti göstermeniz, kendiniz buraya açmanız çok çok kıymetli. Yazdıklarınızı okurken kelimelerinizin içinden geçen o yorgunluğu hissedebiliyorum. Dışarıdan bakınca “mücadele eden” biri gibi görünmek ile, içinizdeki o sessiz ağırlığı taşımak arasında, incecik bir ipte yürüyormuşsunuz gibi… Bazı insanlar “hadi, geçer,” diyor belki ama siz her sabah yataktan kalkarken bu kadar efor harcarken, o cümleler gerçekten havada asılı kalıyor olabilir. Motivasyon cümleleri bazen insanı sarıp sarmalamak yerine, iyice uzaklaştırabiliyor. Hele bir de kendinizi bulmak, yeniden hayata dönmek için çabalarken, dışarıdan gelen bu tür yaklaşım daha da yalnız hissettirebiliyor. Bu, başkalarının niyetini yanlış anlamak değil; aradığınız şeyin doğruluğunu ve derinliğini özlemek gibi aslında. Aslında ihtiyacınız olan şey, güçlü görünmek zorunda kalmadan da anlaşılmak. Birinin size “Evet, çok yorulmuşsun, bu da çok doğal” diyebilmesi…Bazen yorgunluk sadece fiziksel değil, beklentilerin ve hayal kırıklıklarının da taşıdığı ağırlıktan gelir. Belki uzun süredir “yeterince çabalarsam düzelir” diye düşündünüz ama şu an hissettiğiniz şeyler size artık başka bir şey söylüyor olabilir. sevgili danışan, belki de dinlenmeye, şefkate ve biraz durmaya da hakkınız var. O kadar güzel ifade etmişsiniz ki; “hem mücadelem var, hem de yorgunluğum. ” Ruhun üzerindeki baskı, bazen fiziksel yorgunluğun da ötesinde, insanı sanki her hareketinde geriye doğru çekiyor. Sonuçlar istediğiniz gibi olmadığında, yapılan onca çabanın görünmez olduğuna inanmak da kolaylaşıyor, değil mi? Hayatınızda işler zorlaşırken, siz çok uzun zamandır düşmeden ilerlemeye çalışıyor olabilirsiniz. Arada bir, o yük hafiflesin, “Bu kadar çaba gerçek anlamda görülüyor ve değerli,” desin biri, istiyorsunuz belki de…Şunu düşünebiliriz birlikte: Kendinize yüklediğiniz tüm bu “yapabilmeliyim, güçlü olmalıyım” baskıları nereden geliyor? Bazen, özellikle bizim kültürümüzde, güçlü olduğumuzu göstermek zorundaymışız gibi hissedebiliyoruz. “Sorunlarla boğuşmayı bil, sık dişini, geçecek!” diye büyütülen bir nesiliz sonuçta. Belki de, zaman zaman güçsüz hissetmenin, yolunda gitmeyen şeyleri dile getirmenin ne kadar insanca olduğunu kabul etmeye ihtiyacımız var. Durup içinizdeki tüm o karmaşayı, yorgunluğu, öfkeyi birinin gerçekten görmesini istemek çok insani. Kim bilir, belki uzun bir zamandır ilk kez birilerine bu denli açık yazıyorsunuz kendinizi…Ve bu açıklık, sizin içsel gücünüzün bir parçası aslında. Yani zayıflık değil :) Duygularınızı bastırmak yerine onları dürüstçe paylaşabiliyor olmak değişime, iyileşmeyealan açtığınız anlamına gelir. “Yavaş yavaş yapmaya başladım” derken, fark etmeden kendinize yeniden yer açtığınız bir sürece girmişsiniz. Atacagınız küçük adımlar bile bazen bir insanın hayatında çok büyük değişimlerin habercisi olabilir. Küçük bir egzersiz önerisinde bulunmak isterim: Kafanızı her zamanki gibi dinlendirmek için değil, içinizdeki yüklerle yüzleşmek için, günde sadece 5-10 dakika sessizce oturun. O sırada tek yapmanız gereken, nefesinize odaklanıp, aklınızdan geçen cümleleri yargılamadan izlemek. “Yorgunum”, “başaramıyorum” ya da “destek istiyorum” gibi düşünceler belirsin, onları zorlamadan, sadece gözlemleyin. Bazen, bu düşüncelere izin vermek, savaşmadan içinde olabilmek, hafif bir rahatlama getirir. Belki de bu son bir ayda hissettikleriniz, sadece sınavın değil uzun zamandır biriken duyguların da bir yansıması olabilir… Bu kadar yük taşırken hala pes etmemiş olmanız, aslında ne kadar güçlü olduğunuzu gösteriyor. Ama güçlü olmak her zaman dimdik durmak demek değildir. Bazen “zorlanıyorum” diyebilmek de en gerçekçi güçtür aslında. Kendinize, “Şu an elimden gelen bu kadar ve bu da yeterli” diyebildiğiniz anlar, sizi ayakta tutan dayanaklara dönüşebilir. Küçük adımların kıymetini küçümsemeyin; çünkü ilerlemek bazen sadece yerinizde kalabilmek ve düşmemekle başlar…Daha fazla sormak istediğiniz sorularınız var ise, yeni bir soru oluşturabilirsiniz. Kendinizden hak ettiğiniz değeri esirgemediğiniz, sorunlarla başa çıkabilecek gücü kendi içinizde keşfedebildiğiniz sağlıklı günler dilerim. Sevgiler,Psikolog Ezgi Aydın

Devamını Oku...

Merhabalar sevgili danışan,Öncelikle burada soru sorma cesareti göstermeniz, kendiniz buraya açmanız çok çok kıymetli… Yazdıklarınızı okurken içinizde taşıdığınız o yoğun duyguları çok çok iyi anlıyorum. Bir yandan öfke, bir yandan hayal kırıklığı, öte yandan da değersiz hissetmenin bıraktığı izler taşıyorsunuz… Bu duyguların böyle iç içe geçmesi çok yorucudur elbette. .. Özellikle o kişiyle fiziksel olarak hiç buluşulmasa da sanal dünyada kurulan bağın etkisi elbette ki hafife alınamaz. Bir insanla bazen bağ kurmak için fiziksel bir temasa gerek yoktur… Çünkü bağlandığınız şey onun varlığı, sizin ona vermiş olduğunuz değer ve emeğin toplamıdır aslında :) Hatta bazen bu tür bağlar, kişinin kendi içindeki boşluklara dokunduğu için gerçek hayattakilerden bile daha güçlü hissedilebilir. Anlattığınız kadarıyla, duygusal olarak kırılgan bir döneminizde ona tutunmuşsunuz. Belki bir heyecan, bir anlam arayışıydı o… Ve birine değer verirken, kendinizi ortaya koyarken doğal olarak karşılığında da aynı ilgiyi görmek istemişsiniz. Ama o kişi sizin duygularınızı anlamamış, sizin için anlamlı olan şeyi aynı şekilde sahiplenmemiş. İşte bu noktada yaşadığınız kırgınlık çok anlaşılır. Zihninizde idealize ettiğiniz bir figür yavaş yavaş gerçek hayal kırıklıklarıyla yer değiştiriyor gibi…Sosyal medya üzerinden onu ve takip ettiği kişileri kontrol etme isteğinizin altında yatan duygular da oldukça anlaşılır. O başka birinin fotoğrafını beğendiğinde ya da ilgisini farklı bir yöne çevirdiğinde, bu sizi doğrudan değersizmişsiniz gibi hissettirebilir. Oysa mesele sizin değerinizi sorgulamak değil; sizin gösterdiğiniz sevgi, emek ve samimiyetin karşılık bulamamış olması. “Ben o değilim, ben sahte değilim” derken aslında bir duruş sergiliyorsunuz ve bu çok kıymetli. Unutmayın, o kişinin sizi görememiş olması sizin görünmez olduğunuz anlamına gelmiyor. “Bunları hak etmemiştim” diyorsunuz ya, işte orası çok önemli. O cümlede kendinize dönmeye çalışan, hakkınızı teslim etmeye çalışan bir yan var. Bazen birine emek veririz, hayal kurarız, belki o hayalin içine kendimizden çok şey katarız… Ama karşılık bulmadığında yaşadığımız hayal kırıklığı sadece o kişiye değil, verdiğimiz emeğe, kendimize, inandıklarımıza da olur. Bu yüzden acı çok derin gelebilir bizlere. .. Kendinize biraz şefkatle yaklaşmayı deneyebilir misiniz? Belki bir deftere, “Ben ne yaşadım ve bana ne öğretti?” sorusunu yazıp, içinizden geçenleri olduğu gibi dökebilirsiniz. Ardından “Şu an kendime ne demek isterdim?” sorusunu sorarak, o kırılmış yanınıza biraz olsun yumuşaklık sunabilirsiniz. Unutmayın, bir başkasının sizi görememesi, sizin yeterince parlamadığınız anlamına gelmez. Bazen sadece doğru gözlerle karşılaşmadığımız için kendimizi yetersiz sanırız. Oysa siz sevmiş, emek vermiş ve değerli biri gibi davranmışsınız. Bu, en çok da sizin kendinize ne kadar kıymet verdiğinizi gösterir. Ve belki de şimdi sizin asıl ihtiyacınız olan şey onun sizi fark etmesi değil de sizin, o yaşadığınız kırılmaların içinden çıkarken kendinizi fark edebilmeniz… “Ben orada yalnız kaldım ama kendimi bırakmadım” diyebileceğiniz bir yerden yeniden güçlenmek mümkün olabilir. Bu da zamanla, dalga dalga gelen o yoğun duyguların hafiflemesini sağlayacaktır. Unutmayın, sizin içinizde verdiğiniz bu mücadele, yürüdüğünüz yolu yarın aydınlatacak olan bir fener aslında :) yol şu an sisli, biliyorum ilerisini göremiyorsunuz. Ancak ışık sizin içinizde… Yolunuzu aydınlatabilmek için kendi ışığınızı keşfedebildiğiniz,kendinizden hak ettiğiniz değeri esirgemediğinizve zamanla sorunlarla başa çıkabilecek gücü kendi içinizde keşfedebildiğiniz sağlıklı günler dilerim…Daha fazla sormak istediğiniz sorularınız var ise, yeni bir soru oluşturabilirsiniz :)Sevgiler,Psikolog Ezgi Aydın

Devamını Oku...