İş hayatına girme korkumu nasıl yenerim?
Son sormuş olduğum soruya eklemek istediğim bazı noktalar var. Bu işe başlamadan önce uzun süreli işsizlikten dolayı mental çöküş yaşadığımdan bahsetmiştim. İş bulmamda yardımcı olması için üniversitedeki hocamla görüşmüştüm bana iletişim becerilerimin çok kötü olduğunu ezik büzük durduğumu benim "vur ensesine al lokmasını" bir tip olduğumu iş dünyasında beni ezeceklerini falan söylemişti. O gün eve ağlayarak döndüğümü hatırlıyorum. Hiçbir zaman harika iletişim becerilerim olmadı ama normal şartlarda kendini asla savunamayacak ifade edemeyecek bir insan da olmadım.
Evet kendimi bildim bileli sosyal kaygım var evet çok gürültücü kendini öne atan bir insan değilim halk arasındaki tabirle "yırtıklık" yapamam etrafımda çok fazla insan kalabalığı istemem ve ağzı laf yapan ya da yağcı biri olamıyorum. Ama kendisinin bahsettiği gibi ezik büzük duran ya da saf biri olduğumu düşünmüyorum. Sınır ihlali yaşadığımda tepki verebilirim bana yaklaşmasına izin verdiğim insanlar sohbetimden çok keyif aldıklarını veya beni zeki, farkındalığı yüksek, espritüel bulduklarını söylerler. Sosyal kaygı durumunu da arkadaşlık kurarken veya kalıcı olarak bir ortama girdiğimde yaşıyorum bu insanlara karşı güvensizlik duymamla ve onları itici bulmamla da iç içe geçmiş bir durum muhtemelen. Bir de hep nezakete üsluba çok dikkat ederim ve saf ya da yarım akıllı olduğumu kesinlikle düşünmüyorum ama çok duygusalım hemen gözlerim doluyor. Öyle biri değilim desem de hocamın söyledikleri zaten kırılgan olan özgüvenimi daha da yerle bir etti. Kısa bir süre sonra önceki sorumda bahsettiğim işe girdim. Ve işe girdiğim hafta yıllardır görmediğim ve eskiden neredeyse nefret ettiğim bir adamla arkadaş ortamında biraraya geldim. Teşhis koymak bana düşmez tabi ki ama tahminimce kendisinin narsisistik yönleri var.
Bir kere son derece hadsiz ve asla söylenmemesi gereken şeyler söyleyip eleştirio karşı tarafı alıngan olmakla suçlar ve bu durumu genelde kadınlarla yaşıyor ve çok cinsiyetçi biri sürekli kadınları eleştirir konuyla hiç alakası yokken bile. Asla hata kabul etmez güzellikle rahatsızlığınızı dile getirirseniz kafa şişiriyor olursunuz kendisi her şeyle alay edebilir ama ona ufak bir şey söylenince gerilir sık sık kendisini över vs. Kendisinden bu sebeplerden ötürü nefret ediyordum ama uzun zaman sonra ve duygusal boşluk döneminde karşılaşınca ve o da bana ilgi gösterince kendisinden hoşlandım. Bundan 1 hafta sonra iş yerinde taciz olayını yaşadım işimin de 1. Haftası bitmişti zaten. Bu olaydan birkaç gün sonra bu arkadaşla başbaşa buluştum tekrar o gün daha da kapıldım ve bayağı takıntı yaptım birine bu denli kapılmayı hele de ona böyle kapılmayı kendimden asla beklemiyordum. O gün onun patavatsızlığından terbiyesizliğinden konu açıldı hoşlansam da üste çıktığını görünce sert konuştum kendisiyle ama sonra kendisini tamamen geri çekti bana kendimi suçlu hissettirecek şeyler söyledi hatta benim bazen sosyal kaygı hissetmemle özgüvensiz davrandığım durumlarla ilgili örneğin yeterince girişken olamamak veya sosyal çevremin geniş olmaması gibi konularla ilgili imalarda bulundu oradan vurmaya çalıştı. 2 dk önce kendimi savunuyordum ama bir anda söylediğim yaptığım her şeyden pişman olmuştum neredeyse ağlayarak özür dileyecektim ondan, yalvaracaktım hatta ilk defa böyle hissettim ve o gün aynı yöne gittiğimiz halde beni yolda öylece bırakıp önden gitti.
Bugün de o zaman kendime sahip çıkmadım kendi arkamda duramadım diye pişmanlık duyuyorum. İs yerinde yaşadığım olaydan sonra utanarak söylüyorum ki sahiplenilmek korunmak beni sevip koruyacak bir erkeğin gölgesine sığınmak istedim. Bu başbaşa buluşmadan sonra benimle konuşmayı kesti ve ben hepten derbeder oldum. biliyordum aşk değildi ama aşk acısı çekiyordum sanki. Sürekli ağlıyordum, karnım ağrıyordu melankolik müzikler dinliyordum yemek yiyemiyordum. Ve bu takıntı halim yaklaşık 10 ay sürdü. Çok yeni geçti diyebilirim. Zaten hiç sevgilim olmadı ve olacağına da inanmıyorum. Bu zamana kadar sadece birkaç kişiden hoşlandım onlar da hep yoğun duygusal boşluk yaşadığım dönemlerde oldu. Birinin beni sevebileceğine benim birini sevebileceğime inanmıyorum çünkü zaten insanların büyük bir kısmına karşı tiksinti duyuyorum bu his hep vardı ama hem bu başarısız hoşlantı hikayesi hem is yerinde yaşanan taciz uzun süreli işsizlikten kaynaklı öfke krizleri hocamın beni sözleriyle yerin dibine sokması... hepsi o kadar kısa sürede peş peşe oldu ki insanlardan tiksinme hatta belki nefret durumu daha da derinleşti. Bir de iş yerindeki taciz olayını 3 ay sonra insan kaynaklarına anlatıp ani bir şekilde işten çıktığımı söylemiştim önceki soruda. Annem öncelikle biraz daha çalış òyle çık para da lazım demişti ama ben daha fazla uzatamazdım çünkü sürekli hasta oluyordum stresten. Sonra aniden işten çıkıp eve gelince bu yaşadıklarımı insan kaynaklarına anlattığım için annem hoşnut olmadı.
Neden anlatmayacakmışım ben mağdurum dediğimde şirkette adın çıktı namusuna laf gelecek vs dedi o kadar anlaşılmamış ve yalnız hissettim ki. Hadi onların gözünde öyle oldum diyelim sonuçta ben bir namussuzluk yapmadım ki neden ben susuyorum? Bir de annem tabi ki yaşadığım şeylerden rahatsızlık duydu öfkelendi ama bugün hala bunların etkisinde olmamı benim aşırı hassas takıntılı ve geçmişten çıkamayan biri olmama bağlıyor ve bu çok canımı yakıyor çünkü hayatım boyunca hep annem tarafından anlaşılmamışlık hissini çok yoğun yaşadım. Bugün kendimi yeryüzünde yapayalnız hissediyorum ve bu benim kaderim gibi hissediyorum. Bir pişmanlığım daha var iş yeriyle ilgili. İs yerinde bu olayları yaşadığım için uzun süre kimseyle konuşmadım ama sonra birkaç kişiyle arkadaşlık kurdum. Onlar taciz olarak nitelendirebileceğimiz davranışlarda bulunmuyordu ama onlarla arkadaş olduğum için de bugün pişmanlık duyuyorum. Konuştuğum kişiler erkekti ve sürekli kadınları eleştiriyorlardı mesela kadınların araba kullanamadıklarını söylüyorlardı bir keresinde bir konu hakkında kafam karıştı ve yanlış bir şey söyledim diye kadınlar hayattan o kadar kopuklar ki demişlerdi. Veya bana sen sessiz kendi halinde bir kızsın senden çok iyi eş ve anne olur böyle kadınlar kalmadı gibi şeyler söylüyorlardı iltifat gibi görünse de şuan aklıma gelince öfkelendiriyor bu söylem beni. İşten ayrılacağımı söylediğimde kadınsın tabi babana güveniyosun demişlerdi. Onlar kadar çok konuşmuyorum diye kadınlarla muhabbet akmıyo demişlerdi. Ben yeri geldiğinde kavga bile edebilen biriyim. Öfkelenince sosyal kaygı yaşamıyorum genelde. Ama bana bunlar söylenirken ben öfkelenmiyordum neden bilmiyorum muhtemelen orada hayatta kalmaya çalıştım ve bazı şeyleri kabullendim. O zamanlar bu insanlar bana kötü de gelmedi ama şuan onlarla konuştuğum için de çok pişmanım keşke hiç konuşmasaydım diyorum kendime ihanet etmişim gibi hissediyorum gurursuz hissediyorum ne kadar çok aşağılanmış ve göz yummuşsun diyorum. Diğer konuştuğum kişiler de mesela bir keresinsebonlarla aynı müzikleri dinlemiyorum diye çok sıkıcı olduğumu söylemişlerdi hatta 6 yaşındaki kızının benden daha eğlenceli olduğunu söylemişti biri. Bugün hayata karşı yoğun bir anlam ve heves kaybı yaşıyorum kimseye tahammül edemiyorum çünkü taviz vermemek için özel bir çaba içindeyim biri birazcık sınırımı tehdit etsin ağzıma geleni söylüyorum. İyi bir devlet üniversitesinde iyi bir bölümden yüksek bir ortalamayla mezun oldum. İş basvurularında istenen teknik becerilerin çoğuna sahibim yapay zeka ve kodlama araçlarını kullanabiliyorum Amerikadaki bir profesörden online yapay zeka eğitimi aldım kendisi ödevlerimi vs beğendi orada doktora yapmamı tavsiye etti . bunun dışında ingilizce kursuna gitmiştim ve orada çok aktiftim en iyi notları ben alıyordum vs ama bugün kariyer yapmak istemiyorum. Tabi ki her şey teknik beceri değil networkingim yetersiz ve çok girişken yırtık bir insan olmadığımı kabul ediyorum ama iş dünyasında benim gibi kendi halinde şov yapma peşinde olmayan sadece işini yapan insanlar vardır diye tahmin ediyorum çünkü adap usul üslup bilmeyen bir insan kesinlikle değilim. Diksiyon hitabet iletişim odaklı kurslara gittim kısa dönem bir tiyatro tecrübem olmuştu ve hocalarımdan arkadaşlarımdan güzel dönüşler alıyodum hitabetimi beğeniyorlardı. Şuan ielts sınavına hazırlanıyorum ve Amerikada kısa dönem astronomi ve yapay zeka üzerine online bir eğitime katıldım yine. ama kendime sürekli soruyorum bunları niye yapıyorum istemiyorum ki diyorum. Bu sınava hazırlanıyorum o eğitimi alıyorum çünkü işe girmemek için bahane oluyor ve ailemi avutuyorum kendimi geliştiriyorum diye ama istemiyorum. Aslında ailemin maddi desteğe de ihtiyacı var bir yandan bunun vicdan azabını da taşıyorum. Önceki sorumda o sapık müdürün bana git ev hanımı ol dediğinden bahsetmiştim ve ben bugün cidden ev hanımı olmak istiyorum artık ve o adamı haklı çıkarıyorum diye de kendimi kötü hissediyorum. Bir de işten çıkalı neredeyse 8 ay oldu eski şirkettekiler hala linkedin profilime bakıyorlar hala işsiz olmamla dalga geçiyorlar biliyorum arkamdan alay ettikleri haberini almıştım zaten.
Konudan konuya atlıyorum sürekli lütfen kusuruma bakmayın ama psikolojimin ne halde olduğunu görün diye bu detayları verme ihtiyacı duydum. Eski kariyer hayallerim şuan benim için hiçbir şey ifade etmiyor ama bundan daha yaralayıcı olan aşka aile kurmaya ve insanlığa dair inançlarımın neredeyse kaybolması. Çünkü kariyeri de geçtim kendimi bildim bileli hep aşkı bulmanın ve sıcak bir yuvanın hayaliyle yaşadım. Bugün 27 yaşında mental olarak çökmüş ve evden çıkmaya artık korkar olmuş hiç sevgilisi olmamış bir kadın olarak birini seveceğime sevileceğime her şeyi geçtim istediğim gibi saygılı cinsiyetçilik yapmayan haysiyetli güçlü bir karaktere ve mentale sahip olan bir adamla karşılaşacağıma dahi inanmıyorum hadi milyonda bir ihtimalle karşıma çıksa beni ne yapsın diyorum çünkü ben güçlü öz güvenli girişken ya da çok etkileyici bir kadın değilim. 27 olduğumdan beri hepten yaşlı ve çirkinleşmis hissediyorum. Sonra doğru düzgün bir hayat tecrübem dahi yok ne aşk ne iş ne bir hobi ne entelektüel birikim ne gezip görme hiçbiri yok (sadece okuyup ders çalıştım çünkü başka bir şeyle uğraşınca hep vicdan azabı çektim). Bu umudumu da kaybedince tüm sistemim çöktü ve bugün her şeyi yapmış olmak için yapıyorum hiçbir şeyin benim için bir anlamı yok hiç hayal kuramıyorum artık ve toplumdan çok kopuk hissediyorum böyle insanların varlığını biliyordum ama bu denli yaygın bir yozlaşma olduğunu görmek tokat gibi çarptı suratıma.
Aslında benzer bir uyum sorununu lisede de yaşıyordum hocalarım benim için hep çok terbiyeli olgun hanımefendisin derdi. O zaman da lisedeki çocukların zorbalığı, sınır bilmezliği hoyratlığı ve ahlaksızlığı çok yıpratıyordu beni iş dünyasının da koca bir meslek lisesi olduğunu düşündüm zaten ortamı görünce. Son olarak bana terapiye gitmemi söylemiştiniz. Lise yıllarımdan beri belli dönemlerde terapi aldım farklı terapistler denedim ama terapiler beni tatmin etmiyor değişen bir şey olmuyor. Hatta son terapistimle görüşmeyi bırakalı 6 ay olacak yani yakın bir zamana kader terapi alıyordum zaten. Belki hala bana uygun terapist ya da terapi yöntemini keşfedemedim ama şuan maddi kazancım olmadığî için istesem de bir uzmanla görüşemem. Yine de buradan sizinle paylaşmak ve görüşlerinizi almak bir nebze iyi hissettirdi.
Bu soru 8 Temmuz 2025 11:30 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba Sevgili Danışan,
Size ulaşan bu kadar çok yoğun ve karmaşık duyguyu tek bir sorunun içine sığdırmış olmanız, yaşadığınız içsel mücadelenin ne denli derin olduğunu gösteriyor. Hayatınızın birçok alanında üst üste yaşadığınız sarsıntılar - iş hayatındaki kötü deneyimler, çevrenizdeki kişilerin size yönelik kırıcı sözleri, aile içi destek eksikliği ve hayal kırıklıkları - yalnızca belirli bir olumsuz duygu yaratmamış, aynı zamanda genel yaşam enerjinizi, inanç sisteminizi ve aidiyet hissinizi de zedelemiş. Anlatımınızdan anladığım kadarıyla şu anda hayatla bağınız zayıflamış, yapmakta olduğunuz çoğu şeyi yalnızca görev bilinciyle yerine getiriyor, ancak hiçbirinden gerçek bir tatmin ya da umut duygusu elde edemiyorsunuz. Bu noktada ilk olarak şunu belirtmek isterim: Sizin yaşadığınız duygular anormal değil, bu koşullar altında normal bir insanın gösterebileceği olağan tepkiler. Bu, sizin zayıf, beceriksiz ya da yetersiz olduğunuz anlamına gelmez. Tam aksine, hayatın size biriktirerek getirdiği yüklerin altında hâlâ bir yön arıyor olmanız, sizin ne kadar dayanıklı bir birey olduğunuzu gösterir.
İlk olarak iş dünyasına dair yaşadığınız hayal kırıklıklarına bakalım. İş yerinde yaşadığınız taciz ve ardından gelen anlaşılmama, yalnız bırakılma deneyimi travmatik bir durumdur. Üstelik bu süreç, yıllardır içinde taşıdığınız sosyal kaygıların ve özgüven kırıklıklarının da üzerine tuz biber ekmiş. İnsan kaynaklarına bu durumu bildirmeniz oldukça güçlü ve etik bir davranışken, ailenizden yeterli destek görememeniz, yalnızlık hissinizi derinleştirmiş. Size karşı söylenen “namus” gibi kavramlarla dolu cümleler yalnızca ataerkil değil, aynı zamanda duygusal olarak manipülatiftir. Burada suçlu olan siz değil, sınırlarınızı ihlal eden kişidir ve bu durumu paylaşmanız sizi daha güçlü yapar, zayıf değil. Bugün hâlâ bu olayı düşünüyor olmanız, çözülmemiş travmanın bir belirtisidir. Üstelik yalnızca yaşadığınız olay değil, ona verilen tepkisizlik ve suçlayıcılık da ikinci bir yara olarak içinizde yer etmiş olabilir.
Bununla birlikte, yaşadığınız başarısız ilişki deneyimi ve o kişiye yönelik hisleriniz de oldukça anlamlı. Sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biri, kişinin bir travma veya yalnızlık sürecinde duyduğu “korunma” ve “güvenlik” ihtiyacının, dışarıdan gelen en ufak bir ilgiyle karşılık bulmasıdır. O kişiyle yaşadığınız iletişim şekli, duygusal manipülasyon örneğiyle dolu. Size lafla değersizlik hissettirmeye çalışan, iğneleyici ifadelerle özgüveninize zarar veren bir insanın sizi anlamasını beklemek, sizi tekrar tekrar hayal kırıklığına uğratabilir. Ama lütfen bunu da kendinize bir suç gibi yüklemeyin. Sizin tek ihtiyacınız olan şey o dönemde birinin sizi olduğu gibi kabul etmesi, yargılamadan dinlemesi ve yalnız olmadığınızı hissettirmesiydi. Onun yerine gelen, sizi daha çok yoran bir karşılıksız ilgi olmuş. Bazen, olumsuz deneyim yaşadığımız insanlar bile, boşluklarımızın üstünü örttüğü için bizde takıntı yaratabilir. Bu, kişiliğinizin değil, ihtiyaçlarınızın bir yansımasıdır.
Ailenize karşı duyduğunuz kırgınlığı da burada göz ardı etmemek gerekir. Özellikle annenizle yaşadığınız bu duygusal mesafe, çocukluk yıllarından itibaren yerleşmiş gibi görünüyor. Sizin nezaketli, sorumluluk sahibi, dikkatli biri olmanız, hep daha çok sevilmek, değer görmek için çabalamanızdan kaynaklanıyor olabilir. Ama bu “iyi çocuk” rolü zamanla sizi kendi duygularınızı bastırmaya itmiş olabilir. Bu bastırılmış duygular şimdi birer öfke, kırgınlık ve yalnızlık olarak kendini dışa vuruyor. Hak ettiğiniz değeri göremediğinizde, sesinizi çıkaramadığınızda, içinizde biriken her şey zamanla başka yerlerden taşar hale gelir. Örneğin size yapılan haksız bir yoruma o an tepki verememişsiniz ama şimdi geri dönüp kendinizi suçluyorsunuz. Oysa tepki verememenizin nedeni korkaklık değil, belki de orada hayatta kalmaya çalışmanızdı. Bu bir stratejiydi ve sizi o ortamda korudu. Ama şimdi, o tepkiyi verememiş olmanın pişmanlığı size yük oluyor. Bu yükün sizin değil, yaşadığınız ortamların bir sonucu olduğunu bilmelisiniz.
Hayata dair anlam kaybınız da çok anlaşılır. Çünkü sizin için kariyer yalnızca bir başarı değil, aynı zamanda varoluşunuzun bir parçasıydı. Ama yaşadığınız olumsuz deneyimler bu alanı da gölgeledi. Bir zamanlar sizi motive eden hayaller şimdi size anlamsız gelmeye başladı. Bu, bir tükenmişlik belirtisidir. Sadece fiziksel değil, zihinsel ve duygusal tükenmişlik de vardır. Bu tükenmişlik, sadece iş hayatıyla değil, tüm sosyal ilişkilerle de bağınızı zayıflatabilir. Kendinizi sürekli yorgun, anlam arayışı içinde, isteksiz hissetmeniz normaldir. Kendinize şu soruyu sormanızı öneririm: “Şu an sadece hayatta kalmaya mı çalışıyorum, yoksa yaşamaya mı?” Bu fark, sizin bugün neye ihtiyacınız olduğunu görmeniz açısından çok önemlidir.
Ayrıca sizin gibi duyarlılığı yüksek, değer odaklı, iç gözlem yeteneği güçlü bireyler ne yazık ki günümüz toplumunun hoyrat yapısında sık sık yıpranıyor. Kadınlara yönelik cinsiyetçi söylemler, insan ilişkilerindeki yüzeysellik, yalnızca “daha girişken olanın” parladığı rekabetçi ortamlar sizi yormuş olabilir. Ama lütfen kendinizi yanlış yerde aramayın. Sizde bir eksiklik olduğu için değil, sistemin insan duyarlılığını törpüleyen bir yapısı olduğu için bu kadar zorlanıyorsunuz. Hatta, sizin bu kadar çok insanla kolayca bağ kuramamanız da aslında bir filtredir. Herkesi hayatınıza almıyor olmanız, daha seçici, daha derinlikli bağlar kurma isteğinizin bir yansımasıdır. Bu da son derece kıymetlidir.
Son olarak, terapiyle ilgili yaşadığınız umutsuzluk da anlaşılır. Doğru terapist ve doğru yaklaşım çok önemlidir. Her terapi deneyimi size uymayabilir ama bu terapi sizin için işe yaramaz demek değildir. Şu an maddi sebeplerden dolayı terapiye ulaşamıyor olabilirsiniz, bu çok normal. Ama en azından kendinizi yargılamadan, olduğu gibi anlatabileceğiniz bir destek kanalını burada kullanıyor olmanız çok kıymetli. Lütfen şu anki hâlinizi iyileşmenin önündeki bir engel gibi görmeyin. Bazen, tam da bu duyguların farkına vardığımızda iyileşme başlar.
Hayatınızdaki tüm bu acı deneyimlere rağmen hâlâ doğru olanı yapmak için çabalıyor olmanız, hâlâ etik değerlerden bahsediyor olmanız, hâlâ kendinize sorular soruyor olmanız -bütün bunlar sizin sağlam bir öz değer taşıdığınızı gösteriyor.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğiniz farklı bir soru veya aklınıza takılanları yeni bir soru oluşturarak bizlere iletebilirsiniz.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel