Ailem bana iyi gelmiyor
kendimi bildim bileli ailemden işitmediğim hakaret başıma gelmeyen olay kalmadı annem babam hep bana beddua etti onları sevmek zorunda mıyım bilmiyorum sevmiyorum dersem kendimi iyi hissetmiyorum ama seviyorum derken de buna inanmıyorum sanırım arkadaşlarımı ailemden daha çok seviyorum bunda bir sorun var mı sonuçta bana iyi gelen şeyler onlar.kendimi hep suçlu hissetmekten çok yoruldum.şuan üniversiteyi onlardan uzak bir yerde okuyorum ama hala bu suçluluk duygusu bitmedi.
artık huzurlu bir hayatım olsun istiyorum ama çok yorgunum.ben hep olduğum gibi biri oldum kıyafet vs konusunda bana hep çok karışıldı ama ben hiçbir zaman aileme yalan söyleyerek bir iş yapmak istemiyorum.ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum.
Bu soru 5 Nisan 2025 15:16 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba Sevgili Danışan,
Yazdıklarınızı okuduğumda duygularınızın ne kadar yoğun, yaşadıklarınızın ne kadar yorucu ve kalbinizin ne kadar yorgun olduğunu anlayabiliyorum. Aile içinde, özellikle de çocuklukta güven, şefkat ve anlayış yerine hakaret, beddua, baskı ve karışma gibi olumsuz deneyimlerle büyümek, bir insanın ruhunda çok derin yaralar açabilir. Bu yaraların izi sadece geçmişte kalmaz, çoğu zaman kişinin bugününü, ilişkilerini, hatta geleceğe dair umutlarını bile etkileyebilir. Bu yüzden sizin “artık huzurlu bir hayatım olsun istiyorum ama çok yorgunum” demeniz, çok anlaşılır ve çok haklı bir istektir.
Öncelikle şunu bilmenizi isterim: Size kötü davranan, sizi küçümseyen ya da suçluluk hissettiren kişilere karşı kendinizi korumaya çalışmanız “bencil” ya da “vefasız” olmak değildir. Bu, aslında kendinize duyduğunuz saygının ve sağlıklı bir birey olma çabanızın bir göstergesidir. Aile kavramı toplumumuzda kutsal, dokunulmaz bir yer gibi görülse de, aslında her bireyin en temel hakkı; ona zarar veren, değersiz hissettiren kişilerle arasına sınır koyabilmesidir. Aile bireyleri bunu yapıyor olsa bile.
“Sanki onları sevmezsem kötü bir evlat olurum ama severim derken de buna inanmıyorum” diyorsunuz. Bu cümle, içsel çatışmalarınızın çok net bir göstergesi. Sevgili danışan, sevgi bir zorunluluk değildir. Hele ki bu sevgi karşılıklı şefkatten, saygıdan, güvenden beslenmiyorsa... Bazen insanlar, “kan bağı” olan kişilere sevgiyi borç gibi hisseder ama bu borç, kişinin ruhunu yavaş yavaş tüketebilir. Sizi sevmeyen, sizi aşağılayan, sizi olduğunuz gibi kabul etmeyen insanlara karşı “sevgi hissetmeme” hâli, bir arızanız ya da yanlışlığınız değil. Bu, aslında ruhunuzun kendini koruma çabasıdır.
Suçluluk duygusu ise böyle büyüyen bireylerde çok yaygın bir içsel tepkidir. Çünkü çocuklukta, ebeveynin olumsuz davranışları çocuğun suçuymuş gibi hissettirilir. “Sen yüzünden bağırdım, sen böyle giyindiğin için böyle oldu” gibi cümleler çocukta şu inancı yerleştirir: “Demek ki ben bir şeyleri yanlış yaptığım için sevilmiyorum.” Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Siz olduğunuz gibi değerli, sevilmeye layık ve yeterli birisiniz. Sizi değersiz hissettirenler, kendi duygularıyla başa çıkamayan, sevgiyi nasıl vereceklerini bilemeyen kişiler olabilir. Ancak onların sevgisizliği sizin sevilebilirliğinize dair bir ölçü olamaz.
Arkadaşlarınızı ailenizden daha çok seviyor olmanızda hiçbir sorun yok. Tam tersine, sizi kabul eden, destekleyen, iyi hissettiren kişilere yönelmeniz ruh sağlığınız için çok önemli ve sağlıklı bir davranıştır. Aile, her zaman genetik bağlarla sınırlı değildir. Bazen gerçek aile, bizi biz gibi seven, dinleyen, anlamaya çalışan insanlar olabilir. Böyle kişilerle bağ kurmak, kendinizi daha az yalnız hissetmenize ve daha sağlıklı bir benlik geliştirebilmenize katkı sağlar. Bu yüzden lütfen kendinizi bu konuda suçlu hissetmeyin. Sizi iyi hissettiren insanlara yönelmeniz, aslında kendinize verdiğiniz bir hediyedir.
Ailenizin kıyafet seçimleriniz gibi konulara karışması, sizin bireyliğinizi kabullenemediklerinin bir göstergesi olabilir. Fakat siz her şeye rağmen “aileme yalan söyleyerek bir şey yapmak istemiyorum” demeniz, ne kadar dürüst ve net bir kişilik yapınız olduğunu gösteriyor. Bu, çok kıymetli bir özellik. Fakat unutmayın: dürüst olmak demek, her şeyi söylemek ya da herkesi memnun etmeye çalışmak demek değildir. Bazen kendi ruh sağlığımızı koruyabilmek adına neyi, kime ve ne zaman söyleyeceğimize karar vermek de bir olgunluk göstergesidir. Bu noktada, “kendime ve sınırlarıma sadık kalarak nasıl iletişim kurabilirim?” sorusu üzerine düşünmeniz size yardımcı olabilir.
Üniversiteye uzak bir şehirde gidiyor olmanız, aslında kendi kimliğinizi yeniden inşa edebilmeniz için çok kıymetli bir fırsat. Bu süreçte kendinizi keşfetmek, neye ihtiyacınız olduğunu anlamak, gerçek dostluklar kurmak ve hayatta ilk kez sadece “siz olarak” var olabilmek için güzel bir zemin oluşmuş durumda. Bu süreci suçluluk duygusunun gölgelemesine izin vermemeye çalışın. Suçluluk, sizin taşımanız gereken bir yük değil. Size ait olmayan bu yükü bırakmak, zamanla daha hafif ve huzurlu hissetmenizi sağlayacaktır.
Peki ne yapabilirsiniz? Öncelikle bu duyguların sizin yaşadığınız ortamın, geçmişteki iletişim biçimlerinin doğal bir sonucu olduğunu kabul ederek başlayın. Bu sizde bir bozukluk ya da eksiklik değil. Zihninizin ve kalbinizin maruz kaldığı koşullara verdiği haklı bir tepkidir. Bu duyguları bastırmak yerine tanımak, adlandırmak ve onları dönüştürmek çok önemlidir. Eğer imkânınız varsa bir psikolojik danışmandan destek almak, bu süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetmenize büyük katkı sağlayacaktır. Terapide bu suçluluk duygusunun kökenine inebilir, kendinize daha şefkatli bir bakış geliştirebilir, sınır koyma becerilerinizi güçlendirebilirsiniz.
Sevgili danışan, huzurlu bir hayat herkesin hakkı ve siz de bu hakkı sonuna kadar hak ediyorsunuz. Şu an yorgun hissetseniz bile bu duygular kalıcı değil. Kendinizi suçlamak yerine sarıp sarmalamayı, içinizdeki o güçlü ve değerli tarafı hatırlamayı seçin. Çünkü bu dünyada varlığınız kıymetli ve sizin iyi olmanız önemli. Yolculuğunuzda size eşlik etmekten mutluluk duyarım.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğiniz farklı bir soru veya aklınıza takılanları sorabilirsiniz.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel