Çocukken yaşadığım travmalar bugünü etkiler mi?
Merhaba sayın psikolog. Bazen yaşadığım yoğun duyguların nedenini anlayamıyorum. Ufak bir tartışmada fazla kırılıyor, eleştirildiğimde panik oluyorum. Geçmişime döndüğümde, çocukken yaşadığım bazı olayların hala içimde iz bıraktığını fark ediyorum. O zamanlar konuşamadığım, bastırdığım duygular şimdi sessizce hayatımı yönlendiriyor olabilir mi? Çocukluk travmalarım bugünkü kararlarımı, ilişkilerimi, hatta özgüvenimi etkiliyor mu? Bu duygularla yüzleşmek bana nasıl bir özgürlük kazandırır? Geçmişten özgürleşmenin yolları nelerdir?
Bu soru 18 Haziran 2025 21:41 tarihinde Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba,
Yazdıklarınızı okurken içimden şöyle geçti: “Bu duygular yalnızca bugüne ait değil.” Satır aralarında, zamanında dile getirilememiş ama içinizde derin izler bırakmış duyguların izini görmek mümkün. Bazen öyle anlar olur ki; ufak bir tartışma, bir bakış ya da bir cümle, hiç beklemediğiniz bir şekilde sizi sarsar. İçinizde tarif edemediğiniz bir kırgınlık büyür, kalbiniz sıkışır, belki nefesiniz daralır. Oysa yaşanan şey, dışarıdan bakıldığında küçük görünebilir. Asıl mesele o an değil; o anın, geçmişte dokunulmamış bir yaraya denk gelmesidir. Ve o yaralar genellikle çocuklukta açılır. Zaman geçse de, o yaraların duygusal izi içimizde kalır. Çocukken anlatamadığınız, sustuğunuz, sizi anlayacak kimseyi bulamadığınız duygular… bastırıldı sanılır ama aslında sadece derine gömülür. İşte şimdi, yıllar sonra o duyguların sesi yetişkin halinize ulaşmaya çalışıyor olabilir. O küçük haliniz hâlâ içinizde bir yerlerde yaşıyor ve hâlâ görülmek, duyulmak, anlaşılmak istiyor. Belki o zaman söyleyemediğiniz “Ben iyi değilim”, “Beni bırakma”, “Yanımda biri olsun” gibi cümleler, şimdi farklı kılıklarda ortaya çıkıyor. Her panik hissi, her içe çekilme, her kırılma; bir şeyin yankısı gibi.
Bu noktada sorduğunuz o önemli soruyu duyuyorum: “Çocukluk travmalarım bugünkü kararlarımı, ilişkilerimi, hatta özgüvenimi etkiliyor olabilir mi?”
Evet, olabilir. Çünkü çocuklukta yaşanan duygusal eksiklikler ya da zorlanmalar, farkında olmadan bugünkü hayatınızı yönlendiren inançlara dönüşebilir. Örneğin; yeterince sevilmediğinizi hissettiyseniz, yetişkinlikte ilişkilerde hep onay arayabilir, eleştiriden kolayca yıkılabilirsiniz. Ya da bir zamanlar duygularınız bastırıldıysa, bugün onları ifade ederken zorluk yaşayabilirsiniz. Bu bağlantıyı kurmak, ilk başta acı verici olabilir; ama aynı zamanda şifanın başladığı yerdir.
Şunu bilmenizi isterim: Bu duygularla yüzleşmek sizi zayıf yapmaz. Aksine, bu kendinize verebileceğiniz en büyük güçtür. İçinizdeki o küçük sesi duymaya başladığınızda, artık onun yükünü tek başına taşımak zorunda kalmazsınız. Bazen sadece şöyle demek bile çok şey değiştirir: “O zaman seni kimse duymadı ama ben şimdi seni duyuyorum. O zaman yalnızdın ama şimdi ben senin yanındayım.” Bu içsel bağ, içinizde bir şeyleri yumuşatır, çözülmeyen yerleri onarmaya başlar.
Ve evet, sorduğunuz bir başka sorunun da cevabını vereyim: “Bu duygularla yüzleşmek bana nasıl bir özgürlük kazandırır?”
Bu yüzleşme, otomatikleşmiş tepkilerinizi dönüştürme gücü verir. Artık sadece geçmişin değil, bugünün içinden bakmayı öğrenirsiniz. Tepkilerinizin arkasındaki nedeni bildiğinizde, daha yumuşak bir sesle kendinize yaklaşabilir, kendinizi suçlamadan anlayabilirsiniz. Bu da ilişkilerinizde daha sağlıklı sınırlar koyabilmenizi, özgüveninizi yeniden inşa edebilmenizi sağlar. En önemlisi de, artık "neden hep böyle hissediyorum?" sorusu yerini "neye ihtiyacım var?" sorusuna bırakır.
Bazı insanlar, “Geçmişle uğraşmanın ne anlamı var?” diyebilir. Ama aslında, ağrısını tanımadığınız bir yara kendiliğinden iyileşmez. Siz fark etmeden davranışlarınıza, ilişkilerinize, düşünce biçiminize yön verir. O yüzden geçmişi silmek değil, onu anlamak gerekir. Geçmişin üzerini örtmek yerine oraya sevgiyle, merakla, şefkatle bakmak. İşte gerçek iyileşme buradan başlar.
Peki, “Geçmişten özgürleşmenin yolları nelerdir?”
Bunun için karmaşık terapiler bilmenize gerek yok. Bazen sadece bir deftere içinizden dökülenleri yazmak, “Bugün neden böyle hissettim?” diye kendinize sormak bile çok kıymetlidir. Yazmak, duyguları dışa aktarmanın en sade ama en güçlü yollarındandır. Aynaya bakıp “Yalnız değilsin” demek ya da sabah uyanınca “Bugün bana ne iyi gelir?” diye durup düşünmek… İşte bu küçük adımlar, çok derin yerlere temas eder. Gün içinde kısa da olsa kendinize temas edeceğiniz, sadece size ait küçük molalar yaratmak... zihninizdeki yükü hafifletmeye başlar. Hatta bazen sadece doğada yürümek, sevdiğiniz bir şarkıyı dinlerken içinizdeki o çocuğa sarıldığınızı hayal etmek bile bir şifadır.
Kendinize karşı daha nazik olmaya başladığınızda, duygularınızı suçlamadan kabul ettiğinizde, içinizdeki yüklerin hafiflediğini göreceksiniz. Bu yolculuk zaman alabilir, evet… ama her bir içe dönüş anı, biraz daha özgürleşmek demektir. Geçmişten kurtulmak, onu unutmak değil; onun sizi nasıl etkilediğini görmek ve artık onunla vedalaşmaya hazır hale gelmektir. Ve inanın, bu vedalaşma size iyi gelecek. Çünkü artık başkalarının sizi görmesine ihtiyaç duymadan, siz kendinizi görebileceksiniz. Ve bu, gerçek iyileşmenin başladığı yerdir. Size günlük hayatta uygulayabileceğiniz iki farklı çalışma önereceğim. Bunlarla ilgili olarak sormak istediğiniz ek bir soru olursa tekrar bize ulaşabilirsiniz.
Günlük Farkındalık Çalışması (5 Dakika)
Her gün yatmadan önce sadece birkaç dakikanızı ayırarak şu soruları yazılı olarak yanıtlayın:
- Bugün beni en çok zorlayan duygu neydi?
- Bu duyguyu ilk ne zaman, kimle yaşadığımı hatırlıyorum? (Çocukluk dahil)
- Bu duyguyla baş ederken kendime nasıl davrandım?
- Bugün kendime hangi cümleyi söylemek isterdim?
Bu sorulara dürüstçe yanıt verdiğinizde, duygularınızın kökenini ve ihtiyaçlarını daha iyi anlamaya başlayacaksınız. Cevapları verdikten sonra bu konuyla ilgili olarak tekrar konuşabiliriz. Bu sorular içinizdeki size, yaşadığınız duyguları kolaylaştırmaya yardımcı olacaktır.
Duygu Farkındalık Etkinliği: “İçimdeki Çocuğa Mektup”
Sessiz bir ortamda, gözlerinizi kapatarak birkaç dakika nefesinize odaklanın. Ardından içinizdeki küçük çocuğu hayal edin. Belki 5 yaşında, belki 9... Kırgın, üzgün, korkmuş ya da yalnız. Onun gözlerinin içine bakarak şu cümleyle yazmaya başlayın:
“Sevgili küçük ben, seni görüyorum. Uzun zamandır sustun. Ama şimdi seni duymaya hazırım...” Devamı size ait. Yazarken ağlayabilir, içinizden bir şeyler taşabilir. Bu iyi bir şeydir. Bu, içten gelen bir temastır. Her temas, iyileşmeye açılan bir kapıdır.
Bazen, içimizdeki çocuk susmaz, sadece sessizleşir. Kırıldığında güler gibi yapar, sevilmek istediğinde güçlü durur. Ama içten içe hâlâ şunu fısıldar: “Beni ne zaman duyacaksın?” Ona kulak verdiğinizde, geçmişin yükü hafiflemeye başlar. Çünkü o çocuk, sadece görülmek ister. Sarılın ona, geç kaldığınızı düşünmeyin. Her temas geç değildir. “Sana geç kaldım belki ama artık buradayım. Gitmeyeceğim.” İşte o an, iyileşme başlar.
"İçinizdeki çocuğu duyun, hissedin. Ona şefkatle yaklaşın ve neye ihtiyaç duyduğunu anlamaya çalışın. Çünkü kendinize döndüğünüz her an, hayatınızla ilgili atılmış en değerli adımdır."
“Belki aklınızın bir köşesinde dönüp duran başka bir anı vardır ya da kelimelere dökülmemiş, ama hep orada duran bir his. Merak ediyorum: Daha önce kendinizce bir yol denediniz mi, yoksa ilk kez mi bu kadar yaklaşabiliyorsunuz o duygulara?” Paylaşmak istediğiniz başka bir anı olursa buradayım.
Sevgiyle Kalın...
Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu