Zihnim bana sen hastasın diyip duruyor,paranoyak mıyım ?
Küçükken evde şiddet gören dikkat çekemeyen babamın göz teması kurmadığı annemin sarılmadığı sadece ihtiyaçlarımızın görüldüğü bi evdeydim ve kaygı yaşıyordum sürekli . Ailem evde sürekli kaygılarımdan dolayı sen hastasın kafanda sorun var buna gelmişler felan diyorlardı ve evde korkulu hikayeler korkutmalar ve bununla eğlenmeler vardı . Ben git gide korkak biri oldum . Dikkat çekebilmek onlara katılabilmek için hakkaten bende bir varlık musallat var diye hayal ettim ve aileme gidip ben şöyle rüya gördüm bakın şöyle hareketler yapabiliyorum gibi şeylere odaklandım sürekli korku filmleri izledim arkadaşlarımla bunları konuştuk üç harfli hikayeleri vs… sanki beni özel kılacaktı bu çünkü ailemin dikkatini çeken bi meseleydi ve ben bunları konuştuğumda herkes bana dikkat edip beni dinliyordu .zamanla artık paranoyak gibi arkamda bişe mi var bu bi işaret mi hakkaten bir şey mi görücem diye korkmaya tedirgin olmaya başladım . Ergenlikte bu devam etti . Bu kez babam benim psikolojimin bozulduğunu anlamayıp beni dövmeye başladı evde baya hırpalandım . Canım acısa da acımıyor diyordum kendimden uzaklaşıp kendime hayata yabancılaşıyordum . Zihnimde sanki bi ben bir de başka ben vardı bedenim sanki bana ait değildi . Kafama ağır bişe attılar yine de acımadı dedim güçlüyüm diyebilmek için . Şimdi hala bu devam ediyor ve ben artık acaba ben hakkaten paranoyak mıyım diye korkmaya başlıyorum . Bir şey gördüğüm inandığım yok sadece korku anlarında zihnimde hemen imgeleme yapıp bi varlık hayal ediyorum sanki o gelip beni korkutacak gibi . Ya da sürekli olumsuz düşünüyorum zihnim hiç susmadan konuşuyor en son gün içinde bedenime zihnime yabancılaşıp kopuyorum … çok yoruldum bu döngüden ben ne yaşıyorum lütfen acil yardım edin
Bu soru 8 Mayıs 2025 17:56 tarihinde Psikolog Ayşe Tuba Aksakallı tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba Sevgili Danışan,
Satırlarınız bana ulaştı ve kalbime dokundu. Çocukluğunuzun ve ergenliğinizin zorlu geçtiğini hissetmeniz, omuzlarınızda ağır bir yük taşıdığınızı düşünmeniz beni derinden etkiledi. Bu kadar açık yüreklilikle ve samimiyetle hislerinizi paylaşmanız gerçekten çok değerli ve cesurca bir adım.
Küçük yaşlarda o görünmez yükü taşımak zorunda kalmanızın, içinizde nice kez "Ben buradayım, beni de görün" fısıltılarına neden olduğunu tahmin edebiliyorum. Anlatımlarınızda sıklıkla hissettiğim o "benimle ilgilenilsin, fark edileyim" arayışının zamanla nasıl bir dönüşüm geçirdiğini anlamak mümkün. Evde ihtiyaç duyduğunuz sıcaklık, güven ve temasın yerini korku ve yok sayılmanın alması, sanırım her şeyin temelini oluşturmuş olabilir. Dikkat çekebilmek için hayal dünyanızı zenginleştirmeniz bana hiç de yabancı gelmedi. İnsan kendini bu kadar yalnız ve görünmez hissettiğinde, bazen en beklenmedik yollarla bile olsa fark edilmek ister.
Korkulardan beslenen bir ev ortamında büyüdüğünüzde, zihninizin bir savunma mekanizması olarak paranoyaya, yoğun hayal gücüne ya da iç içe geçmiş anlatılara sığınması şaşırtıcı değil. Sanırım siz, kendi ihtiyaçlarınıza odaklanmaktan çok çevrenizin sizi nasıl algıladığına odaklanmak zorunda kalmışsınız. Böyle bir ortamda gerçek duygularınızı anlamak, hatta kendinize ait hissetmek zamanla zorlaşabiliyor. Sizin de bahsettiğiniz gibi "kendinize ve bedeninize yabancılaşmak" dediğiniz durum tam da burada kendini gösteriyor. Bazen zihin, ruhu korumak adına bir tür "uyuşma" geliştirir; acıdan, korkudan ya da yoğun duygulardan kaçmak için. Dayak yerken "acımadı" demeye çalışmanız da muhtemelen o acıdan kaçmanın bir yoluydu. Başka çareniz var mıydı, birlikte düşünmek gerek.
Bugün yaşadığınız imgeleme ve korku dalgalanmaları, bir noktada çocukluğunuzda öğrendiğiniz hayatta kalma stratejilerinin bir devamı gibi görülebilir. Gerçekten de insan zihni bazen eski alışkanlıklarını bırakmakta zorlanır; korku, güvenlik ihtiyacına dönüştüğünde bir döngü gibi tekrarlayabilir. Bunun farkında olmanız aslında çok önemli bir başlangıç noktası... Ancak siz artık bu döngünün size ağır geldiğini, hatta bazen nefes bile alamadığınızı söylüyorsunuz.
Belki de ilk defa, şimdi, kendi acınızı sahiplenmeye başlıyorsunuz. "Ben güçlüyüm" diye kendinizi zorladığınız dönemler geride kalsa da; o dönemin sorumluluğu size ait değildi. Şimdi ise bu döngüden çıkmak, eski alışkanlıkların zincirini hafifletmek bambaşka bir ihtiyaç gibi.
Şu an hissettiğiniz çaresizliği, yorgunluğu kelimelere dökebilmeniz bile çok kıymetli bir adım. Bunu yalnızca bir "hastalık" ya da "psikolojinizin bozulması" olarak görmek bana çok indirgemeci geliyor. Kendi kaynaklarınıza, dayanıklılığınıza da bir göz atmak gerekiyor. Belki de bu süreçte, küçük küçük; nefes egzersizleri, bedeninizle yeniden temas kurma denemeleri minik başlangıçlar olabilir. Örneğin, gözlerinizi birkaç dakika kapatıp ellerinizi baş parmağınızdan başlayarak yavaşça birbirine dokundurmak, sonra yüzünüzde, saçınızda kısa süreyle güvenli bir şekilde gezinmek... Ufacık bir bedensel temas bile bazen o kopukluk hissini bir nebze olsun hafifletebilir.
Düşündüğümüzde, çok uzun bir süre yalnızca kendinizi korumaya, ayakta kalmaya odaklanmışsınız. Belki şimdi biraz da "nasıl iyileşebilirim?", "Aslında ben ne hissetmek isterdim?" gibi sorulara alan açmak gerekiyor.
İşin içinden tek başınıza çıkmaya çalışmak bazen mümkün olmayabilir. Yanınızda size güvenli, sıcak bir liman olabilecek bir psikolog desteği bu süreçte çok büyük bir fark yaratabilir. Kendinize şefkat gösterebileceğiniz ufak adımlar (sıcak bir duş almak, sevdiğiniz bir müziği dinlemek, kısa yürüyüşler) bile bazen zihinle beden arasındaki o köprüyü kurmanın ilk taşı olabilir. Böyle bir geçmişte, değişim hemen kolayca gelmeyebilir ama atılan en küçük adım bile gelecekte büyük bir fark yaratabilir.
Sanırım biraz zamana, biraz da içinizdeki çocuğun elini tutmaya ihtiyacınız var. Ne yaşadıysanız, yalnızca ‘güçlü’ olmaya çalıştığınız için değil; ayakta kalmak zorunda bırakıldığınız için yaşadınız. Şimdi, yavaş yavaş kendi hikayenizin başrolüne geçme zamanı gibi… Güzel şeyler filizlenebilir; bazen en karanlık yerlerden bile filizlenir. Unutmayın, bu yolculukta yalnız değilsiniz ve her adımınız değerli.
Sevgiler,
Psikolog
Ayşe Tuba Aksakallı