Şirketiniz için teklif alın
Zihin Aynaları: Başkalarında Kendimizi Görmek
İnsan, yalnızca kendini tanıyarak olgunlaşmaz; başkalarında kendini fark ederek de dönüşür. Her ilişki, ister kısa süreli bir karşılaşma olsun ister uzun bir bağ, bize bir şey öğretir: bazen sevginin sıcaklığını, bazen reddedilmenin acısını, bazen de içimizde sakladığımız bir yönü.
Bu Yazıdaki Konular
Hayat, karşımıza sürekli “ayna” görevi gören insanlar çıkarır. Birinin sözleri, bakışı, davranışı ya da suskunluğu bile, içimizde bir duyguyu harekete geçirir. Kimi zaman “Neden bu kişi beni bu kadar etkiliyor?” diye sorarız. Cevap basittir ama yüzleşmesi zordur: Çünkü o kişi bize kendimizi hatırlatıyordur.
Yansıtma: Ruhun Savunma Mekanizması
Psikanaliz bize şunu öğretir: İnsan, kendine dair her şeyi bilmek istemez.
Zihnimiz, acı verebilecek ya da toplumun onaylamayacağı duyguları bastırır.
Ama bastırılan hiçbir şey gerçekten yok olmaz; sadece yön değiştirir.
Bu bastırılan parçalar, yansıtma (projection) adı verilen bir savunma mekanizmasıyla başkalarına aktarılır. Örneğin, içten içe rekabet duygusu taşıyan biri, çevresindekileri “kıskanç” olmakla suçlayabilir.Ya da bastırılmış öfkesini fark edemeyen biri, sürekli başkalarının “agresif” olduğundan şikayet edebilir. Bu durumda kişi, kendi duygusunu başka birine “yansıtarak” ondan uzaklaşmış olur.
Bu bir tür içsel savunmadır zihin bizi acıdan korumak ister.
Ancak bu mekanizma fark edilmediğinde, kişi kendini sürekli aynı ilişkisel döngülerde bulur.
Çünkü zihin, öğrenilmemiş dersi tekrar tekrar önümüze getirir.
Kimi zaman aynı tür partnerlere aşık oluruz, kimi zaman benzer arkadaşlıklar kurarız, kimi zaman da aynı tartışma kalıplarına saplanırız. Her defasında hikâye değişir, ama duygular tanıdıktır.
Bu, ruhun “aynayı tekrar karşına koymasıdır.”
Jung’un Gölgesi ve Aynanın Derinliği
Carl Gustav Jung’a göre insanın en derin dönüşümü, “gölgesiyle” yüzleştiğinde başlar.
Gölge, kişiliğimizin bilinçdışı kısmında yer alan, bastırılmış düşünce ve duygulardır.
Bunlar genellikle çocuklukta, aileden ya da toplumdan öğrendiğimiz “kabul edilmez” mesajlarla şekillenir.
Örneğin, “Kızlar öfkelenmez.”
“Erkekler ağlamaz.”
“Başarısızlık utançtır.”
Bu inançlar, bizi “iyi” ve “kabul gören” biri haline getirmek için görünüşte faydalıdır.
Ama aynı zamanda ruhsal bütünlüğümüzden parçalar koparır.
Öfke bastırılır, kırılganlık gizlenir, utanç görmezden gelinir.
Ve bir süre sonra bu reddedilmiş parçalar, bir başkasında karşımıza çıkar.
Bu yüzden Jung der ki:
“Başkalarında bizi rahatsız eden her şey, kendimizi anlamamız için bir fırsattır.”
Birine duyduğumuz aşırı öfke, kıskançlık ya da hayranlık bile, kendi iç dünyamızın aynasından yansır.
Birinin “fazla özgüvenli” olduğunu düşünüyorsak, belki de kendi potansiyelimize izin vermiyoruzdur.
Birinin duygusal tepkilerini küçümsüyorsak, belki kendi duygularımızdan korkuyoruzdur.
Birinin sevgisine tutunuyorsak, belki içimizde hâlâ görülmeyi bekleyen bir çocuk vardır.
İlişkiler: Ruhun Dönüşüm Alanı
Terapötik süreçte en çok fark edilen şeylerden biri, insanların ilişkilerinde kendilerini tekrarladıklarıdır.
Bir danışan sık sık “Neden hep aynı tür insanlara çekiliyorum?” diye sorar.
Bu sorunun yanıtı, genellikle geçmişte saklıdır.
Çocuklukta yaşadığımız ilk bağlanma ilişkileri anne, baba ya da bakım verenle kurulan duygusal temas zihnimizde “sevgi böyle olur” diye kodlanır.
Eğer bu ilişkide ihmal, reddedilme ya da tutarsızlık varsa, yetişkinlikte bilinçdışı bir şekilde bu duyguları yeniden yaratırız.
Çünkü zihin tanıdık olana yönelir; “güvenli” olan değil, “alışılmış” olanı arar.
Ve bu alışkanlık, her seferinde benzer bir duygusal senaryoya dönüşür:
Sevilmek isteriz, ama aynı zamanda sevilmekten korkarız.
Yakınlık ararız, ama yakınlık geldiğinde uzaklaşırız.
Tam olarak iyileşemediğimiz noktada, yeniden aynı aynanın karşısında buluruz kendimizi.
Bu noktada farkındalık devreye girdiğinde, ilişki artık sadece bir “tekrar” değil, bir “iyileşme fırsatı” haline gelir.
Çünkü fark ettiğimiz şeyi dönüştürebiliriz.
Zihinsel Aynalara Bakmak İçin Duygusal Cesaret
Aynalara bakmak cesaret ister.
Çünkü o aynalarda yalnızca güzellikler değil, karanlık taraflarımız da görünür.
Ama karanlık, ruhun düşmanı değildir rehberidir.
Bir duygunun, bir davranışın, bir tepkimizin kökenine inmek; onu dönüştürmenin ilk adımıdır.
Zihinsel aynalarla çalışmanın üç önemli aşaması vardır:
1. Tetiklenmeyi Fark Et
Bir kişi ya da olay seni beklenmedik biçimde sarsıyorsa, orada bir “yansıma” vardır.
Bu duyguyu bastırma, hemen analiz etme.
Sadece hisset: “Şu anda ne oldu da bu kadar etkilendim?”
Zihin o an bir kapı aralıyordur; içeride geçmiş bir duygunun yankısı vardır.
2. Yansımayı Sahiplen
Birinde gördüğün her şey, sende bir karşılık bulduğu için görünür hale gelir.
Hoşuna giden ya da gitmeyen özelliklerin hepsi, sende de potansiyel olarak vardır.
Yargılamadan bak: “Bu davranışı ben de zaman zaman yapıyor muyum?”
Kendini suçlamadan kabul etmek, aynayı berraklaştırır.
3. Şefkatle Dönüştür
Kendine “Neden böyle hissediyorum?” diye değil, “Bu duygunun bana ne anlatmak istediğini nasıl dinleyebilirim?” diye sor.
Çünkü her duygunun altında bir ihtiyaç vardır.
Birini kontrol etmeye çalışıyorsan, muhtemelen güvende hissetmeye ihtiyacın vardır.
Birine kırılıyorsan, anlaşılmaya ihtiyaç duyuyorsundur.
Kendine bu ihtiyaçları vermeye başladığında, başkalarının davranışları üzerindeki yük azalır.
Aynada Görülen Yüz: “Ben de O’yum”
Gerçek psikolojik olgunluk, “ben de o’yum” diyebildiğimiz anda başlar.
Birini yargılamak yerine, onda kendimizin bir parçasını görebildiğimizde, insan olmanın bütünlüğüne yaklaşırız.
Bu, ne pasif bir kabullenme ne de sınırları silmek anlamına gelir.
Tam tersine, farkındalığın en olgun halidir:
“Kendimde olanı tanıyorum, bu yüzden başkasına yansıtmıyorum.”
Bu farkındalık, ilişkilerde büyük bir dönüşüm yaratır.
Artık başkalarının davranışlarını kişisel algılamazsın; çünkü onların da kendi aynalarıyla yüzleştiklerini bilirsin.
Empati derinleşir, öfke azalır, anlayış artar.
Kendini sevdikçe, başkalarına da şefkat gösterebilirsin.
Kendini Görmenin Şifası
Kendimizi başkalarında görmeyi öğrendiğimizde, ilişkiler birer mücadele değil, birer öğretmen olur.
Zihin aynaları bize yalnızca kim olduğumuzu değil, kim olabileceğimizi de gösterir.
Birini sevdiğimizde, aslında kendi sevgiyi hissetme kapasitemizi görürüz.
Birine kızdığımızda, içimizde iyileşmemiş bir parçayı fark ederiz.
Birine hayran olduğumuzda, kendi potansiyelimizin ışığına dokunuruz.
Ve bir gün, aynalardan korkmamayı öğreniriz.
Çünkü artık biliriz ki her insan, kendi iç dünyasının bir yansımasını getirir karşımıza.
Sevgiyle, anlayışla, farkındalıkla baktığımızda, o aynalarda artık düşman değil; yol gösterici görürüz.
Sonunda şu gerçeğe varırız:
“Başkalarını değiştirmeye çalıştıkça kendimizi kaybederiz; kendimizi anlamaya başladıkça, ilişkiler doğal biçimde iyileşir.”
Son Söz
Zihin aynalarına bakmak, ruhsal bir yolculuktur.
Bu yolculuk bazen sessizdir, bazen acı vericidir; ama sonunda özgürleştiricidir.
Kendini tanımak, sadece “ben kimim?” diye sormakla değil; “ben diğerlerinin gözlerinde kim oluyorum?” diye cesaretle bakmakla mümkündür.
Bir dahaki sefere biri seni öfkelendirdiğinde, yargılamadan önce bir an dur.
Belki o kişi, içindeki görünmek isteyen bir parçayı gösteriyordur.
Belki de seni, kendine biraz daha yaklaştırıyordur.
Ve o an fark edeceksin ki:
Her ilişki, bir aynadır.
Bazıları seni incitir, bazıları büyütür ama hepsi seni kendine geri getirir.


