• Psikologca
  • Blog
  • "Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü Üzerinden Varoluşsal Acılar ve Ölümle Yüzleşme Analizi: Hayatın Gerçek Anlamını Keşfetmek"
Psikoloji

"Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü Üzerinden Varoluşsal Acılar ve Ölümle Yüzleşme Analizi: Hayatın Gerçek Anlamını Keşfetmek"

Psk. Özgür Sarımaden 10 Aralık 2024

Lev Tolstoy'un 1886 tarihli kısa romanı İvan İlyiç'in Ölümü'nde yaşamın ve ölümün anlamına dair derin bir felsefi ve psikolojik araştırma bulunuyor. Ivan Ilyich'in yaşamı, hastalığı ve ölümü aracılığıyla eser, okuyucuyu bireyin varoluşsal acılarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bu yazıda kitabın psikolojik temelleri incelenecek ve romanda her insanın hayata ve ölüme nasıl baktığı incelenecektir. Ayrıca eserdeki karakterlerin iç yaşamları ve eylemleri psikolojik açıdan değerlendirilecektir.Lev Tolstoy'un 1886 tarihli kısa romanı İvan İlyiç'in Ölümü'nde yaşamın ve ölümün anlamına dair derin bir felsefi ve psikolojik araştırma bulunuyor. Ivan Ilyich'in yaşamı, hastalığı ve ölümü aracılığıyla eser, okuyucuyu bireyin varoluşsal acılarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bu yazıda kitabın psikolojik temelleri incelenecek ve romanda her insanın hayata ve ölüme nasıl baktığı incelenecektir. Ayrıca eserdeki karakterlerin iç yaşamları ve eylemleri psikolojik açıdan değerlendirilecektir.

‘‘Tolstoy, bize yaşamın neye benzediğini hissettirir. Onun yazdıklarını okurken detayların tadını çıkarırsınız; doğal ve samimi bir anlatımı vardır. Tolstoy bana yaşamda neyin önemli olduğunu öğretti. Tolstoy, yazılarında ahlak, maneviyat ve insan hayatını birleştirerek edebiyatı felsefenin ve bilimin ötesine taşır. O, bizim rehberimizdir.’’ - Orhan Pamuk


Lev Nikolayeviç Tolstoy’un eserleri okuma yazma öğrenen her çocuğa belirli bir olgunluğa eriştiğinde önerildiği gibi  pek tabi bana da önerilmişti. Açıkçası limbik beyniyle düşünen bir ergenlik yaşadığım göz önüne alınırsa o dönemlerde bu tavsiyeleri dinlememem çok ta şaşırtıcı değil ! Ancak bir o kadar da acınası olduğunu Tolstoy’u ve eserlerini anlamaya başladıkça  özümsedim. Bu günlere kadar genel manasıyla hayata karşı daha aktivist yazarları okumayı ve aktivist olmadığı gibi garip bir düşünceyle Tolstoy’u okumayı reddetmiştim. Lisans hayatımın başında (kendim için en iyi başlangıç olduğunu bugünlerde anlayarak) ‘’Savaş ve Barış’’  ı okuyarak  Tolstoy’u tanımaya başlamıştım. Bir psikolog adayı olarak, o gün Tolstoy bana şu soruyu sordurmuştu; Muhalefet sadece içsel bir çatışmaya ya da siyasi partilerine karşı mı yapılır? Tolstoy cevabını eserleri ile veriyordu; İnsan varoluşunun ve ahlaki değerlerinin çarpık kentleşmesi başlı başına bir muhalefet sebebidir ! 


İvan İlyiç'in Ölümü: Bireyin Varoluşsal Çıkmazı

Lev Tolstoy'un 1886 tarihli kısa romanı İvan İlyiç'in Ölümü'nde yaşamın ve ölümün anlamına dair derin bir felsefi ve psikolojik alt yapı bulunuyor. Ivan Ilyich'in yaşamı, hastalığı ve ölümü aracılığıyla eser, okuyucuyu bireyin varoluşsal acılarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bu yazıda kitabın psikolojik temelleri incelenecek ve romanda her insanın hayata ve ölüme nasıl baktığı incelenecektir. Ayrıca eserdeki karakterlerin iç yaşamları ve eylemleri psikolojik açıdan değerlendirilecektir. 


Eserin başkarakteri Ivan Ilyich, standart burjuva yaşam tarzını benimsemiş, toplumsal normlara uygun davranan bir kişidir. Tolstoy, Ivan'ın sığ ve anlamsız yaşamını tüm detaylarıyla anlatarak ortaya çıkarıyor. Ivan Ilyich, kariyerine ve sosyal duruşuna büyük önem veriyor. Ancak tedavi edilemeyen hastalığı nedeniyle ölümle yüzleşmek zorunda kalır. Bu durum, ölüm kaygısı olarak bilinen psikolojik olgunun açık bir örneğidir. Bireyin ölümlü olduğunu anladığında yaşadığı korku ve dehşet duygusuna ölüm kaygısı adı verilmektedir. Ivan Ilyich'in koruma sistemleri, ölüm gerçeğiyle yüzleştiğinde tetikleniyor. Başlangıçta koşulları reddediyor ve iyileşme umudunu taşıyor. Ama sonunda, kendi ölümünü acı bir şekilde kabul etmek zorunda kalır. 

 Bu durum Elisabeth Kübler-Ross'un (1969) yılında tanımladığı: ‘‘ Yas Modelinin Beş Aşaması  (inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme) ’’ bu süreci anımsatıyor. İvan’ın yolculuğu da benzer şekilde ilerler. 


İvan İlyiç’in karnında ağrılar başladığı dönem, doktora gitmesiyle kör bağırsak sendromuna yakalandığını öğrenir. Doktorun sözlerinden çıkarabildiği sonuç kitaptaki anlatım haliyle şöyleydi: 

“Durumu kötüydü ve onun durumunun kötü olması doktorun da, başka herhangi birinin de umurunda değildi çünkü durumu kötü olan oydu. İvan İlyiç’e bu çok dokundu, kendine acıdı ve yüreği öfkeyle doldu.”


İvan İlyiç Kendi acısına seyirci kalan bir dünyanın içinde sıkışmış gibi hissediyor, çevresindekilerin yüzeysel ilgisi ve onların sözde tesellileri İvan için sadece alaycı bir yankıdan ibaret kalıyordu. Herkes, var olanı görmezden gelerek ve bir yalanın içinde yaşamaya devam ederek onun ıstırabını yok saymayı seçiyordu. Bu, yalnızca fiziksel bir acı değil, insan ruhunun, sevgi ve anlamdan yoksun bırakıldığı için duyduğu derin bir yara idi.


Yazar İvan İlyiç’in ölüm düşüncesiyle olan mücadelesini okurlarının kendi hayatlarını sorgulamalarını ister gibi betimliyor ve bilinç akışı tekniği ile okunan her bir satırları şu cümlelerle zihinlere kazıyor ve her birinin altında psikolojik bir değerlendirmeye ışık tutuyor; 


" Belki de sürdürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?"- Sayfa 71

Ivan'ın sorusu "Belki de yaşadığım hayat, sürmem gereken hayat değildir?" Frankl'ın "varoluşsal boşluk" fikrini mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Frankl, insanların hayatlarının anlamsız olduğunu hissettiklerinde kendilerini çürük idealler ve toplumsal beklentilerle tatmin etmeye çalıştıklarını iddia ediyor. Romanda, Ivan hayatını maddi zenginliğe, kariyer başarısına ve sosyal statüye dayandırdı. 

Ancak durumu kötüleştikçe bu ilkelerin hayatında anlamsız olduğu sonucuna varır. Ivan bu farkındalığın sonucunda varlığını sorgulamaya ve amaç aramaya başlar. Bu sorgulamanın öz-değer duygusunda önemli bir kırılmaya neden olması ve onu ölümle yalnız başına bırakmasıyla varoluşsal krizi başlar.



" Yaşadığın ve yaşamakta olduğun her şey yalan. Senden hayatı da ölümü de gizleyen koca bir yalanı yaşadın sen. " – Sayfa 80

Öte yandan Ivan’ın “Yaşadığın ve yaşamakta olduğun her şey yalan. Senden hayatı da ölümü de gizleyen koca bir yalanı yaşadın sen.” sözü, Freud’un savunma mekanizmaları teorisiyle başlı başına bağlantılı gözüküyor. Freud, bireylerin korkutucu gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmak için bilinçdışı bir şekilde gerçekliği bastırdığını ya da çarpıttığını savunur. İvan, hastalığı öncesinde bu mekanizmalar sayesinde toplumsal başarılarına tutunmuş ve ölüm fikrini reddetmiştir. Ancak, hastalığın etkisiyle savunma mekanizmaları çözülmeye başlar ve İvan, geçmişteki seçimlerinin yüzeyselliğini kabullenir. Bu, onun hem hayatına hem de ölümüne karşı daha samimi bir bakış açısı geliştirmesini sağlar. Ölüm gerçeği, İvan için bir "uyanış" anı yaratır; bu uyanış, onun geçmişteki "yalanları" terk etmesine ve hakikatle yüzleşmesine yol açar. Ve romanın sonlarına doğru İvan, ölümü bir tür özgürleşme olarak görür. Ölümün, fiziksel acılardan ve anlamsız bir yaşamın yükünden kurtuluş olduğunu fark eder.

 

Roman İvan karakteri üzerinden, bireyin ancak ölümle yüzleştiğinde yaşamına ilişkin hakikati görebileceğini ve anlamlı bir yaşamın yüzeysel değerlerin ötesinde olduğunu vurguluyor. İvan’ın yaşadığı kriz, yalnızca ölümle ilgili bir korku değil, aynı zamanda insanın kendi yaşamıyla ve onun gerçek anlamıyla yüzleşme çabasıdır. Bu, hem psikolojik hem de felsefi olarak evrensel bir meseledir ve Tolstoy’un bu konudaki iç-görüleri bugün bile psikolojik anlamda geçerliliğini koruyan bir yapıdadır.

Yüzeysel Bir İlişkinin Yansıması: Praskovya Fyodorovna’nın Rolü

Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü adlı eserindeki Praskovya Fyodorovna karakteri sığ ve benmerkezci tutumun güçlü bir örneğidir. Pragmatist ve duyarsız tavırları karakterine dikkat çekiyor. Eşi Ivan Ilyich'e olan saygısızlığı hem toplumsal hem de kişisel eleştirinin bir yansımasıdır. Tolstoy, bu karakter aracılığıyla para endişelerinin ve statüye dayalı beklentilerin modern dünyadaki ilişkilere nasıl zarar verdiğini göstermeye çalışır. 


Diğer yandan, Praskovya'nın, Ivan Ilyich'in içinde bulunduğu zor duruma karşı duyarsızca umursamazlığı, psikolojik açıdan, onun narsist ve yüzeysel doğasını açığa çıkarıyor. Ivan'ın acısını hafifletmek için samimi bir girişimde bulunmak yerine, parayı ilk sıraya koyuyor ve kocasının hastalığını, itibarını nasıl etkileyeceğine göre değerlendiriyor. 


Praskovya cenaze düzenlemeleri sırasında gösterdiği ilgisizlik ve harcamalara olan takıntısıyla bu tutumunu gözler önüne serer. Bu tür detaylar, Praskovya’nın karakterini anlayabilmek için önemli bir zemin oluşturur – (Bekaroğlu,2019)

           

Bu sonuç, araştırmanın diğer bölümleri tarafından da desteklenmektedir. Mesela Praskovya'nın tutumu ve ailesinin ona ilgi göstermemesi, Ivan'ın kendi hayatı ve yakın çevresindeki ilişkiler üzerine düşündüğü pasajlarda güçsüzlük ve yalnızlık duygusunu daha da artırır. Bu bağlamda Praskovya'nın karakter analizi, Tolstoy'un kişisel eleştirisini sunmanın yanı sıra toplumsal ideallere yönelik eleştirisini de desteklemektedir. Praskovya, zenginlik ve prestijin hakim olduğu bir toplumda duygusal bağlantıların nasıl marjinalleştirildiğini göstermek için kullanılıyor.           

Tolstoy’un Merhamet Figürü Gerasim

Romanda Ivan Ilyich'in hizmetkarı Gerasim, insanların en masum ve nazik yönünü temsil ediyor. Tolstoy, Gerasim'in sadeliğini ve dürüstlüğünü öne çıkarırken onu diğer karakterlerden ayırıyor. Roman içerisinde Gerasim, Ivan'ın duygusal ve fiziksel acısını dindirmek için yorulmadan çalışıyor. Bu çalışmanın temel motivasyonu Gerasim’in Tolstoy tarafından yansıtılan empatik bakış açısından gelmektedir. Gerasim’in İvan’a karşı tutumu ve bakış açısı, Carl Rogers’ın insancıl psikoloji anlayışındaki “koşulsuz kabul” kavramına benzer. O, İvan’ın tavır ve davranış durumunu olduğu gibi kabul eder ve onun ihtiyaçlarına içtenlikle ve empatiyle yanıt verir. Gerasim, ölümün doğallığını kabullenmiş bir karakterdir. Ölümü, korkulacak bir şeyden ziyade yaşamın doğal bir parçası olarak görür. Bu, onun İvan’a gösterdiği dinginlik ve anlayışta açıkça görülür.

Doktorlar: Dönemin Tıbbi Yaklaşımının Eleştirisi

Tolstoy, dönemin tıbbi sistemine yönelik eleştirilerini doktor karakterlerinin yaklaşımları ve psikolojik etmenleri üzerinden aktarır. İvan’ı tedavi eden doktorlar, onun bir insan olduğunu unutarak, yalnızca fiziksel belirtilere ve semptomlara odaklanır. Bu, dönemin tıbbının insancıl olmayan yönlerine yapılan önemli bir göndermedir. Aslında Tolstoy, İvan’ı içten içe kemiren ruhsal sıkıntının çözülmesine dair her hangi bir tıbbi yardımın sağlanmaması ve insani bakış açısının empati ve anlayıştan uzak olmasını eleştirir. 

Bu noktada Tolstoy modern tıpta da yaygın bir eleştiri olan “hastanın insani yönlerini ihmal etme” sorununu gözler önüne serer. Psikolojik olarak ele alındığında bu durum nesnelleştirme ve duyarsızlık olarak ele alınabilir.

Sonuç: Ölüm ve Yaşam Arasındaki Psikolojik Denge

Lev Tolstoy'un yazdığı İvan İlyiç'in Ölümü, bize ölümün hem korkunç bir deneyim hem de yaşamın amacını öğrenme şansı olduğunu öğreten eskimeyen bir hikaye niteliğindedir. Bir kişinin ölüm korkusu, varoluşsal acısı ve yaşamın gerçek anlamını düşünme süreci kitapta belirgin bir şekilde ele alınıyor. Tolstoy, toplumsal başarıların ve sığ ideallerin nasıl içi boş bir varoluşa yol açabileceğini ortaya koyarak gerçek amacın ancak sağlam kişisel bağlarda bulunabileceğini etkili bir şekilde hatırlatıyor.


Romanda Ivan Ilyich hayatı boyunca işine, maddi varlığına ve statüsüne odaklanmış ve sosyal geleneklere uygun davranmıştır. Ancak hayata dair bu sığ görüşü, ölümcül hastalığı nedeniyle altüst olur. Ivan'ın durumu, fiziksel çöküşünün yanı sıra yeniden düşünmesine ve maneviyatının daha fazla farkına varmasına neden olur. Ivan bu süreç sayesinde geçmiş kararlarını inceleyebilir ve hayatın gerçek amacını arayabilmektedir. Bu hikaye aracılığıyla Tolstoy, insanların ölüm endişelerine ek olarak hayata nasıl daha fazla amaç verilebileceğini anlatıyor.


Kitabın sonunda Ivan, ölüm gerçeğiyle yüzleştiğinde sığ ideallerden ayrılıp daha derin bir anlayışa ulaşabiliyor. Bu, birey için bir aydınlanma olmasının yanı sıra toplum ideallerinin ve protestolarının güçlü bir eleştirisidir. Ivan'ın sorunları aynı zamanda günümüz kültüründe bireylerin ne kadar sığ olduğunu ve kişisel idealleri nasıl zora soktuklarını da vurguluyor.


Tolstoy, İvan İlyiç'in Ölümü aracılığıyla bir bütün olarak topluma güçlü bir mesaj iletiyor: Hayatı gerçekten tanımlayan şey, maddi zenginlik veya sosyal statüden ziyade insanlığın, sevginin ve şefkatin en derin nitelikleridir. İnsan ölümün önemini, ölümle karşılaştığında çok iyi anlayabilir ve küçük başarılarla kendi varoluşunu anlamlandırabilir. Tolstoy'un bu türdeki eserleri toplumun ve kişisel değişimin bir döngüsü olarak yorumlanabilir.


Sonuç olarak, çağdaş insanın varoluşsal acılarına dair ebedi bir ders İvan İlyiç'in Ölümü' ile gözler önüne serilmiştir. Tolstoy, bu sürecin hayatı daha derin bir anlamla kavrama şansı sağladığını ve bireyin ölüm karşısında yalnız olmadığını nazik diliyle ancak içsel anlamda sert eleştiriler ile vurguluyor. Bu iç-görü Tolstoy'un insanlığa bıraktığı kalıcı bir miras niteliğindedir. Roman bizi ölümün korkunç bir son değil, insan hayatına anlam kazandıran bir başlangıç ​​olduğuna inandırıyor. Ve hayatın anlamlandırılmasına önemli bir bakış açısı sunuyor.        

"Tolstoy'un İvan İlyiç'in Ölümü Üzerinden Varoluşsal Acılar ve Ölümle Yüzleşme Analizi: Hayatın Gerçek Anlamını Keşfetmek" Konusu hakkında psikoloğa soru sormak ister misin?

Hayatın Aslında Ne Anlama Geldiğini Sormak: “İvan İlyiç'in Ölümü” Üzerine Bir Yolculuk


Lev Tolstoy, İvan İlyiç'in Ölümü'nün bir adamın ölümü hakkında bir hikaye olduğunu düşünmemizi istemez; ölmekte olan bir adam hakkında bir tür hikaye yazar, fakat bu esnada bizi nasıl yaşadığımızı düşünmeye zorlar. Bu eser bize kendimizi geri yansıtır ve yaşamlarımızı, ilişkilerimizi ne üzerine kurduğumuzu ve neyin önemli olduğunu hangi kriterlere göre değerlendirdiğimizi düşünmemizi ister.


Peki bizler bu aynaya ne kadar cesurca bakabileceğiz?

Psikoloğa Soru Sor!

Etiketler:

tükenmişlik sendromu
ÖZSAYGI
yasın evreleri

Benzer Yazılar