Sosyal Hayat

Aidiyet hissedemiyorum

Gizli Kullanıcı12 Haziran 2025 18:00

Son 8 ayda arkadaşım olmadı. Korona sırasında 4 duvar arasında kalmam yetmez gibi anksiyete teşhisi koyan doktorun önerisiyle açığa geçtim ve 3 kez mezuna kaldım, iyice kafayı yemiş hissediyorum, derslerimse hala kötü, belki vasat bir yer yazabileceğim.


İnternetten konuştuğum kişiler var ama kaygı artırıyor. Reelde dış görünüşten dolayı çekiniyorum, geçen sene iletişim kurmayı denedim ama insanlar ilgisizler ve pek fazla ortak noktam yok. Gerçekten ilgili olmadıklarını hissettim, 2 3 kez sohbet açmaya çalıştığım da oldu, ama arkadaş bulamıyorum. Aşırı titiz biri değilim, az çok anlaşabileceğim ve kendim gibi davranabileceğim/güvenebileceğim birilerini bulamıyorum.


İnternette kendime yakın gördüğüm kişilerle aram zamanla açılıyor ve kaygım artıyor. Örneğin bir kişiyle 2 aydır konuşuyoruz. Mesajıma dönmediğinde bütün gün zırt bırt bunu aklıma getirdiğim oldu. Günün çöp olduğu da oldu. Kendime aşırı öfkelenmeme yol açıyor bu. Bağımlılık geliştirdiğimi sezmelerinden ve beni bırakmalarından korkuyorum. Bugün de aynı şey oldu, yazmadı, korktum aklıma farklı olasılıklar geldi, açıklamayı minimum tutuyorum olabildiğince ama gerdiğimi düşünüyorum onu.


Kaygılandığım zaman kendim olamıyorum, normal arkadaşlıkta bile. Eskiden çok uzun yazılar yazardım. Şimdi ise bunun garip olabileceğini bildiğim için yapmıyorum fakat gereksiz açıklamalar YAPMAYI bilerek yapmasam bile kendi kafamdaki düşüncelerden hislersen dolayı karşı tarafı gergin hissettirdiğimi düşünüyorum


Kimseyle doğru düzgün bağ kuramıyorum ve asla kuramamaktan korkuyorum, hep böyle olacak gibi hissediyorum. İnsanlara güvenemiyorum ve güven veremiyorum. Bir videoda "böyle hissedince bırakın, uzaklaşın oradan" diyordu, benim sosyal anlamda gidebileceğim hiçbir yer de yok. Ki insanları yedekte bulundurmak da istemem.


Yalnızlık hissi çocukluğumda zorbalanan biri olduğum için bana daha çok koyuyor ve sanırım bu yüzden daha "yoğun" arkadaşlıklara ihtiyaç duyuyorum. Bunun gibi bir arkadaşlık gelişiyor gibi hissettiğim zaman mahvetmekten inanılmaz korkuyorum. Geçmişte öyle yaptım çünkü.


Kendime güvenim de yok. Güven hissetmek ya da vermek için yaptığım şeyler genelde ters tepiyor. Az çok bağım olduğunu sandığım insanlarla aram bile zamanla açılır diye korkuyorum ve bu galiba çoğu zaman "kendini gerçekleştiren kehanet" oluyor


Muhtemelen bir işe gireceğim ve belki yanında herhangi bir okul okuyacağım ve düzgün bir bağ edinme konusunda umudum çok düşük. Açlığım ise yüksek. Bu konuda ne yapacağımı bilmiyorum.


Beni umursamadıklarını düşündüğümde çok kızıyorum ve bu kadar taktığım için kendime kızıyorum. Tamamen yapayalnız kalmak ve sert takılmak istiyorum inadına ama bunun iyi gelmediğini tecrübe ettim.


En son topluma ilişkin şeylerle olabildiğince bağımı kesip dağ adamı gibi yaşamayı düşünüyorum. Bir seviyede de öyleyim zaten, neredeyse hiç film-dizi izlemem, futbol takip etmem, entelektüel değil de ucube/garip biri olduğum için. Hobim yok. Ama hobiden dolayı arkadaşlık da yapay olurmuş gibi hissettiriyor.


Olabildiğince detay vermek için biraz farklı gibi gözüken şeylere değindim ama hepsi aynı eksende. Ait hissedemiyorum.

Bu soru 13 Haziran 2025 12:06 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba Sevgili Danışan,


Yazdıklarını okurken içindeki yalnızlığı, çaresizliği ve artık duvara tosladığını düşündüğün o içsel yorgunluğu tüm ağırlığıyla anladım. Her satırında, insanlara yaklaşma arzunla, tekrar incinmekten korkan tarafının nasıl çatıştığını, ait olma ihtiyacınla birlikte gelen “ya yine reddedilirsem?” endişesini, her girişimin sonunda yaşadığın kırılmaları ve buna rağmen hâlâ bir yerlerde tutunacak bir dal aradığını görmek çok kıymetli. Bu mektup gibi yazdığın soruda, aslında bir bağ kurma denemesi de var: "Lütfen birisi duysun artık beni," diyorsun.


“Aidiyet hissedemiyorum” cümlen, tek başına bile çok şey söylüyor. Çünkü bu sadece sosyal bir bağın yokluğu değil, aynı zamanda duygusal olarak da bir yere, bir insana, bir topluluğa, hatta bazen kendine bile köklenememek demek. Özellikle zorbalığa maruz kalmış bir çocukluk geçmişi, bireyin hem kendine hem de başkalarına güven duygusunu sarsar. İnsan ilişkilerini bir tehdit gibi algılamaya başlarsın; çünkü çocukken kabul görmek yerine dışlanmak, eleştirilmek, küçük düşürülmek seni öğrenmeye iter: "Ben galiba yeterince iyi değilim," ya da "Benim farklılıklarım sevgiye engel."


Ama gerçek şu ki, ait olamamak senin eksikliğinden değil, geçmişte maruz kaldığın dışlanmalardan kaynaklı bir yara. Bu yara, bugünkü ilişkilerini sürekli etkiliyor. Yeni birine yaklaştığında, beynin bu eski yarayı tekrar tekrar kontrol etmeye başlıyor: "Acaba beni terk edecek mi?", "Garip bulur mu?", "Ben fazla mı geliyorum?" Ve zihnin ne kadar sorgularsa, bedenin o kadar geriliyor. Böylece bağ kurmak için çıktığın yolda bir anda kendini daha da yalnız hissettiğin bir noktada buluyorsun.


Sosyal ilişkilerde yaşadığın kaygı, sadece "reddedilmekten korkmak" değil. Aynı zamanda karşındakinin seni gerçekten görmeyeceğinden, ya da gördüğünde beğenmeyeceğinden korkmak. Bu kaygı, seni konuşurken aşırı düşünmeye, bazen “normalde olacağın kişi” yerine “kaygılarının yönettiği biri” haline getiriyor.


Karşı tarafın senden uzaklaşmasını engellemeye çalışırken, kaygıyla attığın adımların birçoğu aslında seni yalnızlaştıran davranışlara dönüşebiliyor. Buna psikolojide kendini gerçekleştiren kehanet deniyor. Yani “beni terk edecekler” korkusuyla hareket ettiğinde, bazen istemeden, o terk edilme sürecini sen başlatmış olabiliyorsun. Ama bu da senin suçun değil. Bu, baş edilemeyen duygusal açlıkla gelişen, savunma odaklı davranışlar.


Bir yandan derin bir ilişki arzusu duyuyorsun; biri seni tüm yönlerinle sevsin, olduğun gibi kabul etsin istiyorsun. Ama bir yandan da insanların seni “garip, fazla, yetersiz” görebileceği ihtimali seni o kadar korkutuyor ki, bu ihtimale maruz kalmamak için onlardan uzaklaşmak istiyorsun. Bu, “yaklaşma-kaçınma çatışması” dediğimiz şey. Yani, sevgiye yaklaştıkça korkuyor, korktukça geri çekiliyor, geri çekildikçe daha çok yalnızlaşıyorsun. Bu kısır döngü içinde bazen “ya tamam, dağ başında tek kalayım” demek bile daha kolay geliyor.


Ama yine de yalnız kalmak seni beslemiyor, seni dindirmiyor. Çünkü o yalnızlık, senin seçtiğin bir yalnızlık değil. Mecbur kaldığın bir yalnızlık. İşte bu yüzden çok daha yorucu.


Bağ kurmak zaman alır. Kendini tamamen açmak zorunda değilsin. Bir sohbetin yükünü tek başına taşımak, anında samimiyet kurmak, karşıdan “derin ilgi” beklemek seni yıpratıyor. Küçük ve risksiz sohbetler, ilişkilerin ön adımıdır. Örneğin, bir sohbette yalnızca görüş belirtmek, kişisel dertlerini paylaşmadan iletişim kurmak, sosyal kaslarını geliştirebilir.


İlginin olmadığı alanlar (futbol, diziler vs.) seni toplumdan dışlıyor gibi gelse de bu seni ucube yapmaz. Kendi ilgini keşfetmeden, başkalarının ilgilerine göre hareket etmek sadece sahte bir maskeye dönüşür. İlgin olan bir alan yoksa bile, küçük meraklar geliştir: belki bir podcast, belki bir kitap, belki bir dijital çizim... Bunlar seni bir topluluğa bağlayan köprü olabilir.


Birine mesaj attığında cevap gelmeyince gününün çöp olduğunu söylemişsin. Bu, yalnızlıkla temas ettiğin andaki dayanma eşiğini gösteriyor. Bu yüzden, tek kişiye aşırı yatırım yapmak yerine 2-3 farklı minik bağ geliştirmeyi hedefle. Bu, duygusal yükü dağıtır. Aynı zamanda bir bağ kurulduğunda o kişiye “ben seni hayatımın merkezi yaptım” mesajı vermeden daha doğal bir ilişki geliştirmeni sağlar.


Toplumdan kaçmak bir çözüm gibi gelir ama uzun vadede seni yalnızlığa daha fazla iter. Senin bir “sosyal açlık” tarifin var. Bu ihtiyaç bastırılmaz; doğru biçimde karşılanması gerekir. Tam bağ kurmadan uzaklaşmak seni daha da güvensizleştirir. Bu yüzden kaçmak yerine “güvenli sosyal alanlar” aramalısın. Belki düşük beklentili sohbet grupları, kitap kulüpleri, bireysel terapiler, ya da gönüllü çalışmalar...


Yalnızlık, kaygı, geçmiş travmalar ve aidiyet eksikliği iç içe geçmiş durumda. Bu çok yönlü karmaşayı tek başına çözmek zorunda değilsin. Özellikle kaygı bozukluğu geçmişin olduğunu ve mezuniyet sürecinde zorlandığını da belirtmişsin. Bu nedenle, yeniden bir psikologla görüşmeye başlaman ve belki de kaygı yönetimi odaklı çalışman, seni uzun vadede içsel olarak güçlendirir.


Senin “çok isteyen ama bir türlü kök salamayan” tarafını anlıyorum. Bu dünya bazen farklı olanları dışlayabilir ama unutma: Farklılıklar bir eksiklik değil, bir kimliktir. Senin gibi hisseden çok kişi var ama çoğu bu yalnızlığı dile bile getiremiyor. Sen en azından sesini duyuruyorsun. Bu bile bir dirençtir. Bu bile bir bağ kurma çabasıdır. Bu bile iyileşmenin başlangıcıdır.


Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları yeni bir soru oluşturarak bizlere iletebilirsin.


Sevgiler,

Psikolog Betül Canbel

Cevaplanmış benzer sorular