Ailem sanki çocuğum gibi oldu
Sanki ben ailemin çocuğu değilim de onlar benim çocuğum gibi onların hatalarının sorumluluğunu sürekli ben üstleniyorum ve düzeltmeye çalışıyorum tam kendi hayatım var derken yine çıkıyorlar bir yerden hayatımı mahvediyorlar kendim için birşey yapamaz hale geldim işe gidiyorum maaşımı alıyorlar hem maddi hem manevi sömürüyorlar sürekli kavga ediyorlar bazen intihar düşüncesine giriyorum sonra yaşamam gerekiyor diyorum ve bitiyor bir sürü borca soktular sevgilime karşı küçük düşürdüler ondan da borç aldılar ve hala vermediler kendileri de borç içindeler ve çevreye de borçlanıyorlar babamın bağırış annemin ağlayış sesi hep kafamın içinde çıkmıyor bazen etraf sessizken bile babamın bağırmasını duyuyorum ve istemsizce nefesim daralıyor kaygılanıyorum panik oluyorum yine mi sinirlendi acaba diye kardeşime okul harçlığı ayarlamaya çalışıyorum hep ben çabalıyorum gerçekten çok yoruldum ikisi de çalışmıyor ben onlara bakıyorum hep keşke beni bu dünyaya getirmeselerdi artık napacağımı bilmiyorum anlık sinir patlamaları yaşıyorum psikolojik problemler yaşıyorum uykusuzluk sürekli düşünme kendimi rahatlatacak hiçbir şey yok çevremde kaçıp gidebilsem keşke bana bir akıl verin lütfen
Bu soru 16 Mayıs 2025 10:55 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan,
Şu anda yaşadığın duyguların ağırlığı, kelimelerine sızan çaresizlik ve yorgunluk çok gerçek, çok tanıdık ve bir o kadar da anlaşılır. Çünkü sen yalnızca kendi hayatının sorumluluğunu almaya çalışırken bir de yetişkin olması gereken insanların dahi kaldıramayacağı yükleri omuzlamışsın. Bir çocuğun ailesinden bekleyeceği koruma, şefkat ve destek yerine sen ailenin ekonomik, duygusal ve hatta psikolojik sorumluluğunu üstlenmişsin. Bu yüzden bugünkü tükenmişliğin, öfken, karışıklığın, nefes alamıyor oluşun, uyuyamaman ya da zaman zaman yaşama dair isteğini yitirmen bir zayıflık değil, çok uzun süredir bastırdığın duyguların artık dışarı çıkmak zorunda kalmasının bir sonucu. Bu mektubu yazarken senin yaşadığın dünyaya temas etmeye, seni yalnızca bir danışan olarak değil, tüm kırılganlığınla ayakta kalmaya çalışan biri olarak görmeye niyet ediyorum. Sen, gerçek anlamda takdir edilmeyi hak ediyorsun.
Çünkü senin anlatımında, yalnızca bir ekonomik baskı değil, aynı zamanda yıllar süren bir duygusal ihmalkârlık var. Ailenin seni sevip sevmediğini bir kenara bırakalım; burada mesele, seni bir birey olarak görememeleri, sınırlarını hiçe saymaları ve seni neredeyse yaşama aracına dönüştürmeleri. Senin görevin onların borçlarını kapatmak, tartışmalarını çözmek, kardeşinin sorumluluğunu almak, sevgiline karşı ailenin hatalarının sonucunu toparlamak değil. Senin görevin önce kendi hayatını kurmak, kendi güvenliğini inşa etmek, kendi duygularına alan açmak. Fakat senin şu anda içinde bulunduğun sistem buna izin vermediği için bedenin de ruhun da artık alarm veriyor. Nefes darlığın, kafanda hala yankılanan sesler, yalnız kalınca gelen kaygı nöbetleri, bazen durup dururken yaşadığın sinir boşalmaları — bunların hepsi kronik travmanın doğal sonuçları.
Senin bu travmatik sistem içinde yalnızca psikolojik değil; aynı zamanda bedensel, sosyal ve duygusal düzeyde tükenmişlik yaşadığını görüyoruz. Hayatının her alanı ailenin gölgesinde şekillenmiş. İster istemez içinden şöyle diyorsun belki de: "Bu benim ailem, nasıl sırtımı döneyim?" Bu soru seni suçluluk duygusuyla dolduruyor olabilir ama burada önemli olan şu: Aile dediğin şey, yalnızca seni doğurmuş olmakla yetinmeyip aynı zamanda seni duygusal olarak da beslemeli, büyütmeli, desteklemelidir. Oysa sen kendi büyümen gereken yaşta onları büyütmeye çalışıyorsun. Ve bu çarpık rol dağılımı seni zamanla hem benliğinden hem ihtiyaçlarından hem de hayallerinden uzaklaştırıyor.
Şunu bilmelisin ki, senin görevin annenle babanı iyileştirmek değil. Onların borçlarını sıfırlamak ya da kavga ettiklerinde ortamı toparlamak da değil. Onların geçmişte yapamadıkları şeylerin bedelini sen ödememelisin. Çünkü bu senin hayatını ertelemeni, içinden gelen sesi susturmanı, kendini değersiz hissetmeni ve en önemlisi de hayatı sadece "başkalarının beklentisini karşılama alanı" olarak görmeni sağlar. Bu durum zamanla senin zihninde şöyle bir inanç oluşturur: “Ben ne yaparsam yapayım asla yetmeyeceğim.” Ve bu inançla yaşamak, insanı hem fiziksel hem ruhsal anlamda tüketir.
Peki bu noktada ne yapabilirsin? İlk yapman gereken şey, içsel olarak şu cümleyi benimsemek: "Ben kendi hayatımı kurmak zorundayım ve bu bencillik değil." Bu senin hayatta kalma hakkın. Tüm o borçlar, tartışmalar, sorumluluklar sana ait değil. Evet, belki bir noktada onlara yardım etmek isteyebilirsin ama bu yardımı verebilmen için önce senin ayakta kalman gerekiyor. Bu yüzden finansal olarak yavaş yavaş kendi sınırlarını belirlemeye başlaman gerekiyor. Maaşını alır almaz bir kısmını kendin için kenara koymak, gerekirse gizli bir birikim hesabı açmak ve bunun üzerinde yalnızca senin kontrolün olması, ilk adımlardan biri olabilir. Bu birikim seni bir gün başka bir hayata taşıyabilecek küçük ama hayati bir güvence oluşturur.
İkinci olarak, uzaklaşma planını somutlaştırmalısın. Bu "kaçmak" anlamında değil; bu, özgürleşme planı. Belki başka bir şehirde bir iş, bir arkadaşla eve çıkmak, bir üniversite sınavına hazırlanıp yurt başvurusu yapmak… Hangi seçenek senin koşullarına uygunsa, onu seçebilirsin. Şu anda bulunduğun evde iyileşemezsin; çünkü orası senin travma alanın. İyileşmek için önce o ortamdan zihinsel olarak, sonra da fiziksel olarak uzaklaşman gerekir. Bu kolay olmayabilir ama her gün zihninde bu kararı tekrar etmek bile seni ruhsal olarak daha güçlü kılacaktır.
Üçüncü olarak, yaşadığın psikolojik belirtiler asla göz ardı edilmemeli. Sürekli düşünmek, uykusuzluk, panik hali, nefes darlığı ve çaresizlik düşünceleri seni travmanın kalıcı etkileriyle karşı karşıya bırakıyor. Bu noktada mutlaka psikolojik destek alman gerekiyor. Devlet hastanelerinde psikiyatri ve psikoloji servisleri, belediyelere bağlı danışmanlık merkezleri, üniversitelerin rehberlik servisleri sana ücretsiz destek sağlayabilir. İlaçsız terapi isteyen biriysen bunu terapist ile paylaşabilir ve birlikte daha bütüncül bir yol izleyebilirsiniz. Bilişsel davranışçı terapi, EMDR, travma odaklı yaklaşımlar gibi yöntemler bu durumda etkili olabilir.
Son olarak, sana bu hayatın içinde yalnız olmadığını hatırlatmak istiyorum. Belki bugün içinde bulunduğun karanlık seni tüm ışıklardan kopmuş gibi hissettiriyor. Ama sen zaten en önemli adımı attın: yardım istedin. Kendini ifade ettin. Konuşabildin. İçindekileri bastırmak yerine dışarı çıkardın. Bu o kadar kıymetli bir adım ki... Çünkü bu adım, bir gün içinde bulunduğun hayatı değiştirebileceğin bir gerçeğin en somut kanıtı.
Sevgili danışan, senin bu dünyada sadece başkalarının yükünü taşımak için değil, kendi hayatını anlamlı ve huzurlu yaşamak için var olduğunu unutma. Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel
Betül hanım gerçekten çok teşekkür ederim verdiğiniz cevaplar o kadar içimi ısıttı ki ben size nasıl samimi bir şekilde içimi açtıysam siz de bana çok samimi geldiniz tavsiyelerinizi dinleyeceğim ve buraya içimi dökmeye devam edeceğim daha iyi hissetmeye başladım tekrar teşekkürler.
Yorumlar
Psk. Betül Canbel
Merhaba Sevgili Danışan, Güzel geri dönüşleriniz için ben de teşekkür ederim. Tekrar bir sorunuz olduğunda buradayız. Kendinize iyi bakmanız dileğiyle. Sevgiler, Psikolog Betül Canbel
17 Mayıs 2025 12:52