Aileme karşı olan korkumu nasıl yenebilirim? Özgüvenimi nasıl kazanırım?
24 yaşındayım. 16 ve 22 yaşında bir nişan ve düğüne 2 ay kala boşanma yaşadım aile zoruyla
ailemin onay vermediği ama sırf köylü ve almancı istediği için inadına kabul ettiğim biriydi boşanmadan sonra ciddi psikolojik sorunlar yaşadım psikiyatriye gidiyorum ama çarpıntım ve ileriye yönelik düşüncelerim paniğe uğratıyor. Ailem çok baskıcı ve bundan sonra hayatıma aldığım kişiden ayırmak isterler diye korkuyorum özellikle abimden. Sürekli kendilerini aklamak için senin istediğin kişiydi diyolar ama sırf onların kalıplarına uyuyor diye bu yola girmiştim aslında. Bu süreçte de anneme kanser teşhisi konuldu işten ayrıldım hastaneye yattı annem ve yanında ben kaldım boşanma sürecimi çok zor atlattım. Abim ve annem hayatıma çok fazla karışıp yöneten birileri ve kimi zaman dua yoluyla ayırmak için şeyler de yapan biri. Hala iş bulamadım. Kendi düğün tarihimde abim evlendi benim evrak işleri için nikahım erken kıyılmıştı sadece ama yinede her şeyi benim halletiğim bir takım haller kurduğum evlilik sürecinin yıkımındaydım. Sinir krizleri kilo kaybı depresyon hepsini bir arada yaşadım. Ve ben ailemden ilerde hayatıma birini aldığımda ayırmak için uğraşmalarından baskı yapıp eve kapatmalarından korkuyorum her zorluğumu onlara hissettirmeden halleden biriyim her konuda maddi manevi sertte bir yapım vardır çözüm odaklıyım ama kendimde bunu yapamıyorum bu sürecim ve korkum nasıl geçicek?
Bu soru 13 Ekim 2025 13:22 tarihinde Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Öncelikle Merhabalar,
Paylaştıklarınız, uzun zamandır ağır bir duygusal yük taşıdığınızı çok net bir şekilde gösteriyor. Henüz 24 yaşındasınız, ancak yaşadıklarınız bir ömürlük deneyimi barındırıyor. Erken yaşta ailenizin baskısıyla girdiğiniz bir evlilik, sonrasında gelen boşanma süreci, annenizin hastalığı, ekonomik belirsizlikler, iş kaybı ve aile içinde süregelen kontrolcü tutumlar… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, hem duygusal hem de fiziksel olarak tükenmiş hissetmeniz son derece anlaşılır. Çarpıntı, panik duygusu, geleceğe dair korkular, bunlar aslında bedeninizin “artık bu kadar yük bana fazla geliyor” diyen bir alarmı gibidir.
Yaşadığınız süreç, yalnızca bir boşanma ya da kayıp hikayesi değil; aynı zamanda “kendi hayatını yaşayabilme hakkını” elinden alınmış birinin hikayesi. 16 yaşında nişan, 22 yaşında evlilik ve sonrasında gelen ayrılık… Bu yaşlar, bir insanın kimliğini, değerlerini, sınırlarını keşfettiği, kendini tanıdığı yıllardır. Ancak siz, bu dönemi başkalarının kararlarına uymak zorunda kalarak geçirmişsiniz. “İnadına kabul ettim” ifadeniz bile, aslında kendi sesinizi duyurmak için atılmış çaresiz bir çığlığın yansıması olabilir. Bazen insanlar kendi seçimlerini yapamadıklarında, kontrolün bir kısmını geri almak için “karşıt” kararlar verebilir. Oysa bu da özgürlük değil, yalnızca başka bir baskının biçim değiştirmiş hâlidir.
Boşanma sürecinizin ardından yaşadığınız psikolojik yıkım, sinir krizleri, kilo kaybı, depresif belirtiler ve kaygı, bir travma sonrası stres tepkisine oldukça benzer. Çünkü aslında sadece bir ilişki bitmedi; güven, aidiyet, “birlikte hayat kurabilirim” inancı da sarsıldı. Üstelik bu süreçte annenizin kanser teşhisiyle yüzleşmek, hem duygusal hem de fiziksel olarak sizi sürekli hayatta kalma modunda tutmuş olabilir. Bu kadar yüksek stres altında kalan bir beden ve zihin, zamanla kendi duygularını tanıyamaz hale gelir. “Ben neden hâlâ korkuyorum, neden geçmiyor bu kaygı?” diye sormanız çok doğal. Çünkü travmanın etkisi zamanla silinmez; anlamlandırılmadığında, sessizce varlığını sürdürür.
Ailenizin özellikle abinizin, hayatınıza müdahale etme biçimi, üzerinizde hâlâ güçlü bir kontrol duygusu yaratıyor gibi görünüyor. Bu kontrolün sadece davranışlarınızla değil, düşüncelerinizle de ilişkili olması çok yıpratıcıdır. “İlerde biriyle olursam beni yine ayırırlar mı?” korkusu, aslında geçmişte yaşadığınız travmatik deneyimlerin bugüne uzanan yankısı. Bu kaygı, sizi hem geleceğe adım atmaktan alıkoyuyor hem de kendi kararlarınızı sorgulamanıza neden oluyor. Burada üzerinde çalışılması gereken temel alanlardan biri “duygusal ayrışma” sürecidir. Bu süreç, aile bağlarını tamamen koparmak anlamına gelmez; aksine, “sevgiyle ama sınır koyarak” yaşamayı öğrenmeyi kapsar.
Bu noktada, terapi sürecinde geçmişteki travmatik olayların duygusal yükünü yeniden anlamlandırmak çok kıymetli olur. Çünkü korkularınız, yalnızca gelecekteki olasılıklardan değil; geçmişte yaşadığınız kontrol kaybının yarattığı derin güvensizlikten besleniyor. Terapide, “benim sınırlarım nerde başlıyor, annem ve abimle aramdaki çizgiyi nasıl koruyabilirim?” soruları üzerinde çalışmak, yeniden içsel bir güç inşa etmenizi sağlar. Bu, bir gecede gerçekleşecek bir değişim değildir; fakat her küçük farkındalık, sizi kendinize bir adım daha yaklaştırır.
Unutmayın, geçmişte yaşadıklarınız sizi tanımlar ama sizi belirlemez. Güçlü olmanız gerektiği öğretilmiş olabilir, ancak iyileşmek; güçlü görünmek değil, kendi kırılganlığınızı da kabul edebilmektir. Şu anda yardım almanız, kendinize verdiğiniz en büyük değerdir. Zamanla bu süreci, “ailemin baskısıyla yönlendirilen biri” olmaktan “kendi yaşamının öznesi olan bir kadın”a evrilerek dönüştürebilirsiniz. Her şeyin temeli, kendinize şefkat göstermeye başlamaktır. Siz zaten çok uzun zamandır mücadele ediyorsunuz, şimdi sıra, kendiniz için yaşamaya başlamada.
Sevgilerimle,
Uzman Klinik Psikolog Aslı Soylu