Psikoloji

Ambivalans yaşıyorum, İlişkilerimi sürdüremiyorum

Gizli Kullanıcı7 Haziran 2025 14:02

Merhaba ben hayatta yerini tam bulamamış biriyim. Ambivalans dedikleri olayı yaşıyorum. İşsizim şu an ne yapmak istediğime karar veremiyorum. Açık giyimliyim ama muhafazakar arkadaşlarım var hayatları belli stabil düzeyde gelenek görenek vs üzerinden ilerliyor onlar aile tarafından çok sıkı büyütülmüşler. Bense daha seküler biriyim. Ama annem muhafazakar olduğu için çok yabancı değilim bu duruma. Üniversite yurdumda da muhafazakar arkadaşlarım da vardı. Ama zorla tesettüre girdikleri çok belliydi hepsi bana dalga geçerek bakardı farklı olduğumuz için onları umursamazdım bu sefer burnu havada gözüküyordum. Asla olduğum yere ait değildim. Aradan 6 7 sene geçti ve benim karşıma muhafazakar birisi çıktı güzel bir ilişki istediğim için ve onu da gerçekten sevdiğim için bir ilişkiye başladım kıyafetlerimden ödün verdim ama zamanla öyle şeyler yaşadık ki onunla ilişki çok sarsıldı. Pes etmedim devam ettim. Ama o kadar sorunlar vardı ki ilişkide en büyük sorun sürekli ona uyum sağlamamı bekliyordu. Her konuda ona göre hareket etmemi istiyordu. Yaşadığı hayat ile bana söyledikleri çok farklıydı çünkü o da tam bir ambivalanstı. Aileden gelen baskıdan kaçıp ailenin tam tersi bir ortamda yerini bulmuştu. Bana söylediğinin tam tersi hareket ediyordu. Muhafazakar yaşamaya çalışıyor namaz kılıyor ama ortamları buna uygun değildi. Ben de fedakarlık yapıyorum ama buluştuğumuz ortak bir nokta yoktu. Şu an ayrıyız ayrılma nedenlerimiz ikimizin de beklentileri çok farklı ancak sevgi kaldı. Tüm bunlara rağmen sevgi var diye devam etmek bana çok yorucu geliyor. Çünkü ailesi çok tutucu insanlar bense rahat yetişmiş biriyim. Daha hayatımı tam düzene koymadım bile. O muhtemelen benim bu hayatıma çekildi. Ben de onun bu düzgün görünüşüne. Olay sadece kıyafet vs değil. Hayat ikimize aynı akmıyor. Lütfen yardım edin ben kendimi nasıl bulacağım bilmiyorum. Belki de bu fedakarlık şeması yüzünden ambilavans diye etiketliyorum kendimi bilmiyorum. Çözemiyorum.

Bu soru 9 Haziran 2025 11:47 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba Sevgili Danışan,


Yazdıkların derin, samimi ve fazlasıyla insanî. Kendini bir arada tutmaya çalışırken iki farklı dünyanın arasında kalmış gibi hissediyorsun. Hem yaşadığın toplumsal yapının hem de içsel çatışmalarının seni nasıl yorduğunu ve kafanı nasıl karıştırdığını çok net bir şekilde ifade etmişsin. Aslında senin yaşadığın sadece “ambivalans” yani çelişkili duygular değil; aynı zamanda kimliksel, kültürel ve duygusal düzlemde bir aidiyet ve otantiklik arayışı. Bu arayış da kolay değil çünkü her adımda bir şeylerden vazgeçmen, başka bir şeye dönüşmen ya da bir parça daha uzaklaşman beklenmiş.


İlk olarak şunu söylemek isterim: Kararsızlık ya da çelişki yaşaman, kimliğini oturtamamış biri olduğun anlamına gelmez. Aksine, bu yaşadıkların senin farkındalığının ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Kim olduğunu, neyi neden yaptığını sorguluyorsun. Kendi sesini bastırmak yerine onunla yüzleşmeye çalışıyorsun. Bu da gelişim için atılması gereken en önemli adımdır. Çünkü kişi bazen “bir yere ait hissedememe” duygusuyla değil, “kendine ait olamama” hissiyle daha çok boğuşur. Sen şu anda kendine ait bir yer, bir duruş arıyorsun. Bu yüzden geçmişteki uyumsuzluklar, çevrendeki farklılıklar ve ilişkinin getirdiği kırılmalar seni bu kadar sarsıyor.


Açık giyimlisin, ama muhafazakâr çevrelerle iç içesin. Seküler bir yaşam sürüyorsun ama annenin değerleriyle de büyümüşsün. Bu ikilik seni zamanla bir seçim yapmaya zorlamış. Ne zaman bir tarafa “evet” desen, diğer yanın sessizce “peki ya ben?” diye soruyor. Bu nedenle attığın adımlar seni değil, başkalarının değerlerini yaşamak gibi geliyor olabilir. Bu da beraberinde aidiyet çatışmasını getiriyor. Belki bu yüzden geçmişteki yurt ortamında ya da şu anki ilişkinde bir türlü “ben buraya aitim” diyememiş olabilirsin.


Bahsettiğin ilişkide çok önemli bir nokta var: Sürekli ona uyum sağlaman beklenmiş. Bu durum, senin kişiliğini yavaş yavaş silen bir ilişkisel dinamiğe dönüşmüş. İlişkilerde sevgi kadar önemli olan şey “karşılıklı birey olabilme” halidir. Eğer bir taraf sürekli değişiyor, ödün veriyor, sınırlarını zorluyorsa; zamanla o ilişki değil, o kişi zarar görür. İlişkinin yürüyebilmesi için her iki bireyin de kendi değerleriyle ilişkiye katılması gerekir. Oysa senin tarif ettiğin tabloda, sevgiye rağmen “yaşam tarzı”, “ailesel değerler”, “beklentiler” gibi konular ortak bir paydada buluşamamış. Aslında ilişkinin seni yoran kısmı da burada başlıyor. Sürekli bir denge kurmaya çalışmak, ama o dengeye hiç ulaşamamak… Bu yıpratıcı bir döngü.


Bir diğer önemli boyut da senin bu “fazla uyum sağlama” eğilimin. Belki geçmişten gelen bir öğrenilmiş davranış, belki sevgiyle özdeşleşmiş bir şema… Ama fark ettiğin gibi, “fedakârlık” senin en çok kullandığın ama en çok da yorulduğun strateji olmuş. Bu noktada kendine şu soruyu sorman çok önemli: “Ben, bir ilişkide neden kendimden bu kadar çok veriyorum? Beni sevmeleri, anlamaları, kabul etmeleri için ne kadar değişmem gerektiğine neden inanıyorum?” Çünkü kişi bazen sevginin “karşılıklı” değil, “bedelli” bir şey olduğuna inanabilir. Oysa sevgi, olduğun hâlinle kabul gördüğünde anlamlıdır. Kıyafetlerinden ödün vermek, düşüncelerini bastırmak, hayata onun gözünden bakmaya çalışmak… Tüm bunlar seni sevgiden çok, bir var olma savaşına sokmuş olabilir.


Senin ilişkinin özelinde “sevgi kaldı ama devam etmek bana yorucu geliyor” demen ise oldukça sağlıklı bir farkındalık. Çünkü sevgi, her zaman yeterli değildir. Ortak değerler, benzer yaşam hedefleri, birbirini anlayabilme ve birlikte büyüyebilme potansiyeli de gerekir. Aksi hâlde, sevgi sadece bir bağ olarak kalır ama o bağ zamanla zincire dönüşebilir. Sen artık bu zincirleri fark ettiğin için, devam etmekle bırakmak arasında bir çelişki yaşıyorsun. Bu ambivalans hali çok doğal. Çünkü bir yanın sevdiği, bağlandığı kişiyi bırakmak istemiyor; diğer yanın ise kendi kimliğini, sınırlarını korumak için mesafe koymaya çalışıyor.


İş yaşamında da belirsizlikten bahsetmişsin. Bu aslında ilişkilerde yaşadığın ambivalansla benzer bir zemin üzerinde duruyor. Çünkü kişi, bir alanda kendini tanımakta zorlandığında, diğer alanlarda da karar almakta güçlük çekebilir. İşsiz olman ve ne yapmak istediğine karar verememen, aslında “ben kimim, neye inanıyorum, ne istiyorum?” sorularının henüz netleşmemesiyle ilgili olabilir. Bu noktada küçük ama düzenli adımlarla ilerlemek çok daha sağlıklı olur. Mesela kendine şu soruları sormayı deneyebilirsin:


Hangi ortamlarda kendimi rahat, otantik, baskılanmamış hissediyorum?

Benim için “özgürlük” ne demek?

Hangi ilişkilerde kendimi daha çok ben gibi hissediyorum?

Karar verirken gerçekten kendi ihtiyaçlarımı mı yoksa başkalarının beklentilerini mi dikkate alıyorum?


Bu sorulara vereceğin yanıtlar, seni kendi öz değerlerine daha yaklaştıracaktır. Unutma ki kendi kimliğini bulmak, tek bir kalıba sığmak değil; seni sen yapan parçaları tanımak ve onlarla barışmak demektir. Bu bazen hem muhafazakâr hem seküler çevrelerle temas kurmak, ama sonunda kendi yolunu seçmek anlamına gelebilir. Senin geçmişin de bu çeşitlilikten oluşmuş. Şimdi yapman gereken şey, bu parçaları çatışma değil, bütünlük içinde görmeye çalışmak.


Son olarak, bir psikologtan destek almanı da öneririm. Çünkü destek, bu çelişkileri yargılamadan, sana ait olan sesi daha net duymana yardım eder. Senin hikâyen, “hangi kimlikte daha çok kabul görürüm?” sorusundan çok daha derin. Asıl mesele, “ben hangi kimliğimde daha çok kendim gibi hissediyorum?” sorusunun cevabını bulmak. Bu cevabı bulduğunda, hem ilişkilerinde hem kariyer yolculuğunda daha sağlam adımlar atabileceğini göreceksin.


Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları yeni bir soru oluşturarak bizlere iletebilirsin.


Sevgiler,

Psikolog Betül Canbel