Bana yapılan yanlışa karşı o kişiyle yüzleşemiyorum
Stajerlik yaptığım yerde orda mesleğini yapan kişi beni ilk günden azarladı ben yine denileni yaptım ama onun karşısına çıkamıyorum yüzleşemiyorum hasta oldum Bu yüzden kime anlatsam normal diyo ama ben ilk defa yaşıyorum bu durumu ve kaçıyorum gibi görünüyor ondan korkuyormuşum gibi ben kimseden korkmuyorum korkmamda ama herkes üstüme geliyo ben o kişinin gıcık olduğunu anlamıştım zaten çok ağladım evet zoruma gitti
Bu soru 14 Ekim 2025 11:41 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan,
Yaşadığın bu durum aslında birçok kişinin ilk iş veya staj deneyiminde karşılaştığı, ama genellikle bastırdığı bir duygusal süreçtir. İlk günden azarlanmak, özellikle de henüz bulunduğun ortama alışma sürecindeyken, hem öfke hem de utanma duygusunu aynı anda tetikler. Bu iki duygu bir arada yaşandığında, kişi çoğunlukla “donma” tepkisi verir; yani ne savunmaya geçebilir ne de oradan rahatça uzaklaşabilir. Senin “yüzleşemiyorum, kaçıyor gibi hissediyorum” dediğin şey aslında bir korkaklık değil, sinir sisteminin verdiği doğal bir savunma tepkisidir. Beynin bu durumu “tehdit” olarak algıladığı için seni korumaya çalışır. Bu koruma biçimi, bedeni hareketsiz kılmak, olaydan uzak tutmak, o kişiden kaçmak şeklinde olabilir. Yani senin şu an yaşadığın “yüzleşememe” hali aslında bastırılmış bir korkudan değil, tam tersine, sisteminin seni daha fazla zarar görmekten koruma çabasından kaynaklanıyor. Bu yüzden önce bu tepkini yargılamadan anlamaya çalışmak, kendine “ben zayıf değilim, şu an zor bir duyguyu yaşıyorum” diyebilmek iyileşme sürecinin ilk adımı olur. Çünkü yaşadığın olayın kökeninde sadece bir azarlanma değil, aynı zamanda bir otorite figürüyle yaşanan güç dengesizliği de var. Sen bir stajyer olarak oraya öğrenmek için girmişken, karşındaki kişi bilgi vermek yerine seni azarlamayı seçmiş. Bu durum bilinçdışında sende “benim değersiz olduğum düşünülüyor” hissini tetiklemiş olabilir. Bu his de doğal olarak öfke ve utanç arasında gidip gelen bir döngü yaratır.
Bir başka açıdan baktığımızda, yaşadığın bu tepkinin altında “otorite karşısında donakalma” tepkisi olabilir. Özellikle çocuklukta ebeveyn, öğretmen ya da benzeri güçlü figürler tarafından azarlanma, küçümsenme gibi deneyimler yaşamışsan, beynin bu tarz durumlarda geçmişteki benzer anılara otomatik olarak bağlanabilir. Bu durumda bugünkü olay aslında sadece o anki azarlamayı değil, geçmişte yaşanmış birçok benzer duygusal deneyimin de kapısını aralar. O yüzden duygunun yoğunluğu şu an yaşanan olayla orantısızmış gibi hissedilse de, aslında geçmişten birikmiş bir yükün gün yüzüne çıkması olabilir. Bu yüzden “neden bu kadar etkilendim” diye kendini suçlamak yerine, “bu duygunun kökü nerede olabilir” diye merakla yaklaşmak daha şefkatli ve iyileştirici olur. Bütüncül yaklaşımda biz bu tür durumlara sadece davranışsal değil, bedensel ve duygusal boyutlarıyla da bakarız. Çünkü beden her duygusal deneyimi kayıt altında tutar. Şu an hissettiğin mide sıkışması, gerginlik, yutkunma güçlüğü ya da hastalanma hali bile, aslında bastırılmış öfkenin bedenselleşmiş bir biçimi olabilir. Duygular ifade alanı bulamadığında bedende bir şekilde yer tutar. Bu yüzden “hasta oldum” derken belki de farkında olmadan bastırdığın üzüntü, öfke ve çaresizlik duygularını bedenin dile getiriyor.
İlk şey, bu yaşantıyı bastırmak yerine fark etmek ve tanımaktır. Kendine “ben o gün kırıldım, küçük düştüm, buna sinirlendim” diyebilmek duygusal farkındalığı artırır. Ardından, yüzleşemediğin kişiye karşı içinde kalan öfkeyi, güvenli bir ortamda dışa vurmak önemlidir. Bunu o kişiye söylemek zorunda değilsin; terapi ortamında, yazı yoluyla veya sesli ifadeyle de yapabilirsin. Örneğin bir kâğıda o kişiye yazılmış gibi “sen bana o gün bağırdığında kendimi şu şekilde hissettim” diye başlayan bir mektup yazmak, beynin o yarım kalmış tepkiyi tamamlamasına yardımcı olur. Bu yöntem, bedenin ve zihnin aynı olay üzerinde senkronize çalışmasını sağlar. Ayrıca yaşadığın olayda “kaçıyorum gibi hissediyorum” dediğin noktayı bir içgörü fırsatı olarak da görebilirsin. Kaçınma davranışı aslında bir alarmdır; sistemin “burada bir tehdit algılıyorum” demesidir. Kaçmak yerine o tehdidi anlamaya yönelmek, seni hem duygusal olarak güçlendirir hem de özgüvenini yeniden inşa eder.
Bir diğer önemli adım da öz-şefkat geliştirmektir. Özellikle “ben kimseden korkmam ama neden yüzleşemiyorum” dediğin noktada, aslında kendi içsel gücünü savunmaya geçememekten dolayı kendine kızıyorsun. Oysa şunu bilmelisin: duygusal dayanıklılık, her zaman dışa dönük bir tepki vermekle değil, içsel bir dengeyi koruyabilmekle ölçülür. Şu an yaşadığın kırılma, senin güçsüz olduğunu değil, duyarlılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Bu duyarlılık, ileride seni iyi bir meslektaş yapacak en önemli özelliklerden biridir çünkü başkalarının duygusunu hissedebilen biri olman, empati kapasitenin yüksek olduğunu gösterir. Ancak empati yönün güçlü olan kişiler genellikle kendi sınırlarını koymakta zorlanabilir. Yani senin yaşadığın yüzleşememe hali, sınır koyma kasının henüz gelişim aşamasında olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu kas zamanla güçlenir. Her duygusal zorlanma, aslında bu kasın biraz daha gelişmesi için bir fırsattır.
Senin gibi genç yaşta mesleki ortamda otoriteyle karşı karşıya gelen bir bireyin yaşadığı zorluk, sadece iş ilişkisine değil, kimlik gelişimine de temas eder. Çünkü meslek kimliğini oluşturduğun dönemde biri tarafından aşağılanmak, kendi yeterlilik algını zedeler. Bu zedelenme, uzun vadede “ben yetersizim” inancına dönüşmeden ele alınmalıdır. Bunun için küçük ama kararlı adımlar atmak önemlidir. Örneğin, o kişiyle doğrudan yüzleşmeye hazır hissetmiyorsan bile, bir sonraki benzer durumda sesini biraz daha duyurmayı deneyebilirsin. “Bunu şu şekilde yapsam olur mu?” gibi küçük bir cümle bile, kendi varlığını o ortamda göstermenin bir yoludur. Bu adımlar küçük görünse de, beynin “ben artık kaçmıyorum” şeklinde yeni bir kayıt oluşturmasına yardımcı olur.
Bu durum, olumsuz otomatik düşüncelerle ilişkili bir kaygı tepkisidir. Örneğin zihninde “onun karşısına çıkarsam yine beni azarlayacak”, “ben konuşursam yanlış anlaşılırım” gibi düşünceler varsa, bu düşünceler kaygını besler ve kaçınma davranışını sürdürür. BDT’de bu döngüyü kırmak için önce bu düşünceleri fark etmek, ardından da sorgulamak gerekir. “Gerçekten azarlanacağımı nereden biliyorum?”, “bu kişiyle konuşursam en kötü ne olur?”, “daha önce benzer bir durumda düşündüğüm kadar kötü oldu mu?” gibi sorular, zihni yeniden yapılandırmak için kullanılır. Ayrıca maruz bırakma teknikleri de önemlidir. Yani kaygı duyduğun durumlara kontrollü şekilde ve küçük adımlarla yaklaşmak. Örneğin o kişinin olduğu ortamlarda sadece kısa süreli bulunmak, sonra küçük bir konuşma denemesi yapmak, beynine “tehdit yok” mesajını öğretir. Bu şekilde zamanla o kişiden korkma ya da kaçınma hissi azalır.
Son olarak, yaşadığın bu durumun kişisel değerini belirlemediğini hatırlatmak isterim. Birinin sana kötü davranması, senin gerçekten yetersiz ya da zayıf olduğunu göstermez; sadece onun kendi iletişim becerilerinin eksikliğini gösterir. Sen şu anda zor bir duygusal öğrenme sürecindesin. Bu süreç seni hem insan ilişkilerinde hem de ileride mesleki yaşamında daha sağlam bir konuma taşıyacak. Unutma, her yüzleşemediğimiz duygu, içimizde birikmez; eğer üzerine düşünür, onu anlamlandırır ve dönüştürürsek, o duygu bizi büyütür. Bu yüzden kendine zaman tanı. Şu an duyguların yoğun olabilir, ama her farkındalık bir dönüşümün başlangıcıdır. Sen bu süreci fark ettiğin anda zaten güçlenmeye başlamışsın demektir.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel