Psikoloji

Geçmişe karşı kin beslemek

Gizli Kullanıcı2 Ağustos 2025 19:38

Merhaba.

Geçmişte yaşadığım şeyler yüzünden kin besliyorum. Geçer diye bekliyorum ama senelerdir geçmiyor. Mesela reddedilmem geliyor aklıma. Reddederken söylediği sözler geliyor bunlarla başa çıkamıyorum. Keşke diyorum haddini bildirseydim ona neden o zaman yapmadım niye ona sınır çizmedim bana böyle diyemezsin demedim diye düşünüyorum. Onun umursamazlığını gördükçe ya da diğer insanlara ne kadar iyi davrandığını görünce daha da kötü oluyorum. Sadece bana kötü davrandı o. Yani sanki sorun benmişim gibi hissettiriyor.

Ya da mesela arkadaşımın söylediği bir söz geliyor aklıma dalga geçilerek veya beni dışlayarak söylenen şeyler neden izin verdim diye düşünüyorum. Neden beni ezmesine izin verdim. Onlar beni zayıf, ezik, hakkını koruyamayan biri olarak düşünmüşlerdir . Keşke izin vermeseydim.

Artık hayatımda olmadıkları için bir şey de yapamam ,diyemem . Nasıl kurtulmam gerek ?

Bu soru 5 Ağustos 2025 09:26 tarihinde Psikolog İrem Gülsün Zengin tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba Sevgili Danışanım,


Yaşadığın duygular son derece anlaşılır. Zihninde tekrar tekrar canlanan sahneler, o anlarda yaşadığın çaresizlik, değersizlik ve öfke duygularının izleri, bugün hâlâ seninle birlikte yaşıyor. Bu, duygusal belleğin işleyiş biçimiyle ilgilidir. İnsan zihni özellikle yüksek stres, reddedilme, aşağılanma ya da dışlanma gibi yoğun duygular içeren anları çok daha kalıcı şekilde kaydeder. Çünkü bu anlar, bilinçdışında bir tür “tehdit algısı” yaratır. Ve zihin, bizi benzer tehditlerden koruyabilmek için bu kayıtları tekrar tekrar canlandırır. Bu yüzden yaşadığın şeyin zamanla kendiliğinden geçmesini beklemek bazen yanıltıcı olabilir. Çünkü bu tür duygular, işlenmeden, dönüştürülmeden, sadece zamanla silinmezler. Senin yıllar sonra hâlâ aynı olayları hatırlayıp aynı şekilde etkileniyor olman, duygularını bastırmadığını değil, aksine onların hâlâ senin içinde çözülmemiş olduğunu gösterir.


Özellikle reddedilme ve değersizleştirilme gibi yaşantılar, bireyin özsaygısını derinden etkileyebilir. Reddedildiğin andaki sözlerin aklından çıkmaması, sadece o kişinin sana ne dediğiyle değil, o sözlerin sende hangi içsel yaraya temas ettiğiyle ilgilidir. Belki daha öncesinde taşıdığın bir “yetersizlik” hissine, belki daha küçük yaşlarda gelişmiş olan bir “ben sevilmeye değer değilim” inancına denk gelmiştir. Bu tür inançlar, farkında olmasak bile çocuklukta maruz kaldığımız ilişki dinamikleriyle şekillenir. Yani bugün birinin seni dışlaması ya da kötü davranması, sadece o anı değil, çok daha gerilerde oluşmuş duygusal bir yarayı da harekete geçirmiş olabilir. Bu da acıyı daha yoğun ve daha kalıcı kılar.


Birçok insan yaşadığı acının sorumluluğunu kendine yükler. “Neden o zaman haddini bildirmedim?”, “Neden sınır koymadım?” gibi sorular, suçluluk duygusunun dışa vurumudur. Oysa bu soruların arkasında aslında daha derin bir ihtiyaç yatar: Kendini koruyabilmiş olma arzusu. Geçmişte susmuş olmak, tepki verememiş olmak, o anki koşullar altında donakalmak ya da içine kapanmak, senin zayıf ya da değersiz biri olduğunu göstermez. Aksine, bu da bir hayatta kalma stratejisidir. O sırada sana güvenli gelen yol buydu ve zihnin seni korumak için böyle davrandı. Kendine kızmak yerine, o zamanki halini anlamaya ve onunla empati kurmaya ihtiyacın var. Çünkü o zamanın sen’i, bugün bu satırları yazan bilinçli ve kendini sorgulayan kişi sayesinde iyileşecek.


Bir diğer önemli nokta ise, geçmişte sana zarar vermiş kişilerin başkalarına iyi davranması. Bu tür durumlar, kişinin kafasında büyük bir çelişki yaratır. Çünkü insan adalet arar. Kötü davranan birinin “herkese kötü davranması” bir bakıma içsel adalet duygusunu tatmin eder. Ancak aynı kişi başkalarına nazik ve anlayışlı davranıyorsa, kişi ister istemez “demek ki sadece bana böyle davrandı, o zaman sorun bende olmalı” sonucuna varır. Bu da değersizlik hissini derinleştirir. Oysa bu durum, senin değerinden bir şey eksiltmez. İnsanların davranışları kendi iç dünyalarının, kendi eksikliklerinin ve kendi savunma mekanizmalarının ürünüdür. Sana kötü davranmış birinin başka birine iyi davranması, onun sana yaptığını aklamaz. Aksine, seni daha da haklı kılar. Çünkü bu seçici davranış, onun empati kurma kapasitesinin, ilişkisel becerilerinin ya da içsel tutarlılığının zayıflığına işaret eder. Bu noktada, kendini onun tutumuyla tanımlamak yerine, sınır çizememiş olmanın duygusunu işlemek çok daha iyileştirici olur.


Arkadaşlarının söylediği alaycı sözler ya da dışlayıcı davranışları da benzer şekilde etkiler bırakmış. Bunlar, özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde, kimlik oluşumunun en hassas olduğu zamanlarda yaşandığında, kişinin kendilik algısını olumsuz yönde şekillendirebilir. Bu tür durumlar bireyde “ben değerli değilim, kabul görmüyorum, yeterince güçlü değilim” gibi yıkıcı inançlar yerleştirebilir. Ve ne yazık ki bu inançlar, sadece o anı değil, gelecekte kurulacak ilişkileri de etkileyebilir. Bu nedenle kendini yargılamadan, o anki duygusal olgunluk düzeyini ve sosyal becerilerini de hesaba katarak, kendine şefkatle yaklaşman gerekir. O zamanlar yaşadığın şeyler karşısında nasıl tepki verdiğini değil, bugün bu olaylara nasıl baktığını değiştirmek iyileşmenin kapısını aralayacaktır.


Şimdi bu kişiler hayatımda değil diyorsun bu seni daha da çaresiz hissettiriyor olabilir. Çünkü yüzleşme ihtiyacın tamamlanmamış bir süreci işaret ediyor. Psikolojide buna “tamamlanmamış işler” denir. Bu tür yaralar bazen fiziksel bir yüzleşmeyle değil, içsel bir çalışmayla iyileşir. Yaşadığın olayları tekrar tekrar düşünmek bir yönüyle doğal bir arayıştır: İçsel bir kapanış, bir tür duygusal adalet arayışı. Bunu yaşamak da çok insani. Ancak bu süreci sağlıklı bir şekilde sonlandırmak için bazen geçmişe yönelik duygularını simgesel yollarla ifade etmek gerekir. Mesela o kişilere mektup yazmak, sonra o mektupları yırtmak, yakmak ya da sembolik olarak bir kutuya kaldırmak gibi ritüeller, bilinçdışında güçlü etkiler yaratabilir. Bunu bir terapi desteğiyle birlikte yapmak çok daha etkili olur elbette, ama kişinin kendi başına yaptığı çalışmalar da duygusal olarak rahatlatıcı olabilir.


Sonuç olarak yaşadığın duygularla baş edemiyor olman, senin zayıf ya da gelişmemiş biri olduğunu değil, aslında bu duyguların senin için ne kadar derin ve anlamlı olduğunu gösterir. Bu, aynı zamanda iyileşme kapasitenin de bir göstergesidir. Duygularının farkında olman, onları adlandırabiliyor olman, geçmişi anlamaya ve dönüştürmeye açık olman, seni bu sürecin tam ortasına yerleştiriyor. Unutma, iyileşme sadece “iyi hissetmek” değil, olanı tüm açıklığıyla görüp onunla yeni bir ilişki kurabilmektir. Ve sen bu sürece çoktan adım atmışsın.


Bu yol kolay değil, ama yürünebilir. Kendini suçlamadan, küçük görmeden, geçmişteki haline merhametle yaklaşarak ve destek almayı seçerek ilerlemek mümkün. Şu anda hissettiklerin, geçmişin kalıntıları. Ama geleceğini belirleyecek olan, şimdi neyi fark edip neyi dönüştürmek istediğin.


Sevgilerimle🧡

Psikolog İrem Gülsün Zengin