Herşeyi dramatize edip ağlamak bağımlılık yaşamak
herşeyi çok dramatize edip ağlıyorum, cok bağımlı hale geliyorum. 1. Yıldır uzak mesafe ilişkim var babası vefat ettikten hemen sonra kötü haldeylen tanıstık bi anda bana asık oldugunu söylüyor hep. Ama hep ısıne gelmeyımce ayrlıyor. Bende Ayrılıyorum hayatını kontrol altında tutmaya çalışıyorum. Ya başkasını görür beni unutur ona asık olursa diye. Zaten kendi ayrılıyor. Ayrıl barış ilişkimiz ama yazın cok güzeldi aynı evde yaşadık mesafe girince gene başa sardı. Sureklı kabul edip ulaşılabilir oldugum ıcın mı hor davranıyor? kumarı alkolü var o kaybeder emeklerime kıyamıyorum. Realist olup bitti diyemiyorum. Her dedğini dram yapıyprum. Annesi haline gelmiştim. Ne yapmam lazım. Çok bağlanıyorum bağ kuruyorum lütfen cevap verirmisiniz :(
Bu soru 21 Ekim 2025 13:07 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan,
Yazdıklarını okurken ne kadar yorgun, karışık ve içten içe kırgın hissettiğini görebiliyorum. Bir insanın bir ilişki içinde hem çok güçlü bağlar kurup hem de sürekli kırılması, kontrol etmeye çalışırken daha da çaresiz hissetmesi çok yıpratıcıdır. Senin hikâyende özellikle “her şeyi dramatize etmek” ve “aşırı bağlanmak” cümlelerinin ardında aslında derin bir duygusal ihtiyaç yatıyor. Bu ihtiyaç; sevilmeye, görülmeye, güvende olmaya ve birine ait hissetmeye dair. Ancak ne yazık ki bu ihtiyaç, sağlıksız bir ilişkide doyurulmaya çalışıldığında kişi kendini hep suçlu, eksik ya da bağımlı hisseder.
Birlikte yaşadığın bu durumun temelinde büyük olasılıkla duygusal bağımlılık ve kaygılı bağlanma stili yer alıyor. Bu durumun sadece “ilişkiyi abartmak” ya da “fazla duygusal olmak” gibi yüzeysel bir mesele olmadığını, köklerinin çocuklukta, duygusal regülasyonun nasıl geliştiğiyle bağlantılı olduğunu görürüz.
Duygusal bağımlılık, bir ilişkide partnerin ilgisi, onayı veya varlığı olmadan kendini tamam hissedememekle ilgilidir. Bu bağımlılığın en belirgin işaretleri: sürekli ondan haber alma isteği, ayrılığa tahammül edememe, “ya giderse” korkusu, reddedilme kaygısı ve öz-değerin partnerin davranışlarına göre değişmesidir.
Senin “ya başkasını görür, beni unutur, ona âşık olursa diye korkuyorum” cümlen, aslında kaygılı bağlanmanın tam kalbinden geliyor. Bu kaygı genellikle çocuklukta duygusal tutarsızlık yaşayan bireylerde görülür. Yani bazen sevgiyle yaklaşan ama bazen uzak, bazen anlayan ama bazen ilgisiz ebeveynlerle büyüyen kişiler, yetişkinlikte de sevgiyi kaybetme korkusuyla tutunur. Beyin, “kaybetmemek için sürekli dikkatli olmalıyım, kontrol etmeliyim” kalıbını geliştirir.
Senin “hayatını kontrol altında tutmaya çalışıyorum” demen de bu kaygının davranışsal yansıması. Aslında niyetin onu korumak ya da ilişkiyi yürütmek ama bu çaba farkında olmadan seni ilişkideki ebeveyn rolüne sokmuş. “Annesi haline geldim” demen çok değerli bir farkındalık. Çünkü bu, ilişkideki dinamiğin eşitlikten uzaklaştığını, senin sürekli veren, onun ise sürekli alan tarafta olduğunu gösteriyor.
“Her şeyi dramatize ediyorum, hemen ağlıyorum” diyorsun. Bu, senin duygularını yoğun yaşadığını, onları bastıramadığını gösteriyor. Aslında dramatizasyon bir savunma değil, bir duygusal regülasyon biçimidir. Yani iç dünyandaki acı o kadar güçlü ki, bedenin ağlayarak, büyüterek, dramatize ederek onu boşaltmaya çalışıyor. Bu da bir tür denge arayışı.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey şu: Eğer ağlamak bir rahatlama yerine seni sürekli aynı döngüye geri itiyorsa, o zaman duygusal boşalma değil, duygusal tekrarlama haline gelmiştir. Yani aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşayıp, sonunda aynı duyguda sıkışmak. Bu da zihni yorar, kişiyi kendine yabancılaştırır.
Bu noktada duygusal farkındalık çalışılır.
Örneğin:
“Şu anda ağlamak istiyorum, çünkü içimde neyi ifade edemiyorum?”
“Bu dramatik tepkinin altında hangi ihtiyaç var: sevilmek mi, duyulmak mı, anlaşılmak mı?”
Bu soruları kendine sormaya başladığında, dramatizasyon bir savunma değil, bir duygusal rehber haline gelir.
Uzak mesafe ilişkilerinde en zorlayıcı şey, belirsizliktir. Karşındaki kişinin ne yaptığını, kiminle olduğunu, seni ne kadar düşündüğünü göremediğin için, zihnin boşlukları korkularla doldurur. Bu durum özellikle kaygılı bağlanma eğiliminde olan kişiler için çok daha zorlayıcıdır.
Senin “hep o ayrılıyor ama ben onu kontrol etmeye çalışıyorum” demen, aslında iki zıt dinamiğin çatışması:
Bir yandan sevgiyle bağ kurmak istiyorsun,
Diğer yandan kaybetme korkusuyla tutunuyorsun.
Bu tutunma hali farkında olmadan karşındaki kişide baskı hissi yaratıyor olabilir. Çünkü her ilişkide iki temel ihtiyaç vardır: bağlanma ve özgürlük. Senin tarafında bağlanma ihtiyacı çok güçlü, onun tarafında ise özgürlük ihtiyacı daha baskın görünüyor. Bu nedenle sen yakınlaştıkça o uzaklaşıyor. Bu da seni daha fazla dramatik duygulanıma itiyor.
Ama burada suçlu sen değilsin. Bu, bir ilişki dansı. Ve bu dansın ritmini değiştirmek mümkündür. Bunun için öncelikle kendi iç dünyandaki duygusal dalgalanmaları fark etmen gerekiyor.
Bir şey olduğunda hemen ağlamak ya da dramatize etmek yerine, birkaç saniye dur. Kendine sor: “Şu anda hangi duygudayım?” Kırgınlık mı, öfke mi, yalnızlık mı, kaygı mı? Duyguyu isimlendirmek, onun seni yönetmesini engeller.
Partnerini kontrol etmeye çalışmak yerine, kendi sınırlarını belirleyebilirsin. “Ben ne kadar verebilirim, ne kadarını kabul edebilirim?” Bunu yazılı hale getirmek bile düşünce dağınıklığını azaltır.
İlişkide “kurtarıcı, anne, toparlayan” rolünden çıkmak için “kendine dönen bir partner” olmaya çalışabilirsin. Şunu hatırla: Sevgi, sorumluluk almak değildir; paylaşmaktır.
Ağlamak geldiğinde bunu bastırma ama yönlendirebilirsin. Müzik, yazı, yürüyüş, nefes çalışması gibi araçlarla duygunu dönüştür. Ağlamak seni tüketmemeli, rahatlatmalı.
En az 3 gün boyunca iletişim kurmadan kendine dönebilirsin. Bu süre boyunca, içsel olarak “onsuz kimim?” sorusuna yanıt aramaya çalış. Çünkü gerçek bağımsızlık, yalnız kaldığında da kendini tamam hissedebilme becerisidir.
Şu anda bütün enerjini onu çözmeye harcıyorsun. Oysa bu enerjiyi kendine döndürdüğünde fark edeceksin:
“Ben ne istiyorum?”
“Benim sınırlarım nerede başlıyor?”
“Benim değerim onun davranışlarına göre mi şekilleniyor?”
Kendine şunu hatırlat: Sen fazla değilsin, duyguların yanlış değil, sevme biçimin sadece düzenlenmeye ihtiyaç duyuyor. Duygusal bağımlılık bir karakter zayıflığı değil, şefkat ihtiyacının yanlış yönlenmiş halidir. Sen sevilmeyi, anlaşılmayı, güveni hak ediyorsun - ama önce kendinle bu güven ilişkisini kurman gerekiyor.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel