Psikoloji

Herşeyi kafaya takmayı nasıl bırakabilirim?

Gizli Kullanıcı14 Mayıs 2025 15:01

taktığım şeyler mantıksız ve farkındayım ve artık bu durumu aşmak istiyorum taktığım Herseyı not alıyorum eşime soruyorum unutkanlık ve buna benzer yaşıyorum hep mutsuzum içimden hiçbirşey gelmiyor etrafımdaki herkesi kendimden üst sevıyede görüyorum konuşmaya cekınıyorum artık kafamın bedenıme ağır geldıgını düşünüyorum bazen yürümek dahi istemiyorum akıcı konuşamıyorum kendımı sevmiyorum yaklaşık bir buçuk yıldir her türlü ilacı denedim ama kendım ilaçsız kurtulmak istiyorum bu durumlardan …

Bu soru 15 Mayıs 2025 12:10 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba sevgili danışan,


Paylaştıkların, iç dünyanda yaşadığın yorgunluğun, zihinsel baskının ve duygusal ağırlığın derin izlerini taşıyor. “Kafam bedenime ağır geliyor” cümlesi, aslında sadece zihinsel bir yoğunluk değil; aynı zamanda ruhunun ne kadar yorgun düştüğünü de gösteriyor. Bu yaşadıklarının tek bir açıklaması yok. Fakat bu tür ruhsal durumların temelinde genellikle uzun süreli stres, bastırılmış duygular, değersizlik hissi, mükemmeliyetçilik, geçmişte yaşanmış kırılmalar ve kendine dair merhametsiz bir iç ses yatar. Tüm bu belirtiler tek başına “aklına takılanlar” değil, yıllardır içini susturduğun duyguların şimdi bedenine ve ruhuna yük olarak dönmesidir. Bu durumu anlaman ve “mantıksız olduğunu fark ediyorum ama engel olamıyorum” diyebilmen ise, çok kıymetli bir farkındalık.


Her şeyi kafaya takmak, çoğu zaman kontrol edememe korkusuyla ilişkilidir. Zihin bir konuyu çözemeyince, onu tekrar tekrar düşünerek kendince güvenli bir alan yaratmaya çalışır. Ama aslında bu “düşünme” hali çözüm üretmez, sadece seni daha da yorar. Sürekli sorgulamak, her şeyi not almak, unutkanlık kaygısı yaşamak, başkalarına onaylatma ihtiyacı — bunların hepsi zihinsel bir kontrol ihtiyacının göstergesi. Eşine sürekli bir şeyleri sorman da “gerçekten öyle mi?”, “ben yanlış mı anladım?” gibi iç seslerinin cevabını dışarıdan duymaya duyduğun ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Çünkü içindeki ses, kendine güvenmeni engelliyor.


Senin hikâyende özellikle özgüven ve özdeğer yarasının güçlü olduğunu hissediyorum. “Herkesi kendimden üstün görüyorum” dediğin noktada, aslında çevrendeki insanların senden daha iyi olmasından değil; senin, kendine yönelik merhametsiz bakışından söz ediyoruz. Kendini küçük görmek, konuşurken çekinmek, kelimeleri toparlayamamak gibi durumlar sadece sosyal değil, duygusal travmaların da bir sonucudur. Çünkü insan, kendini sevmediğinde, başkalarının da onu sevmeyeceğini varsayar ve geri çekilir. Bu geri çekilme, zamanla mutsuzluk, yorgunluk ve değersizlik döngüsüne dönüşür.


Bu noktada ilaçların işe yaramamış olması, “benim kurtuluşum yok” anlamına gelmez. Çünkü her zaman ilaç tek başına yeterli olmayabilir. Sen şu an köklenmiş düşünce kalıplarını, geçmişten gelen yaraları ve zihninde dönüp duran eleştirel sesleri fark edip dönüştürme sürecindesin. Ve bu süreçte en önemli şey, kendine karşı yeniden bir ilişki kurabilmektir. Şu an içinden hiçbir şeyin gelmemesi, konuşmak istememen, yürümek bile istememen depresif bir tabloyu düşündürse de, senin bu karanlık tünelde olduğunun farkında olman ve buradan çıkmak istemen en kıymetli adımdır.


Peki nasıl başlayabilirsin?

İlk olarak, zihinsel yüklerini dışa aktarmanı sağlayacak günlük bir “kafa defteri” tutmanı öneririm. Ama bu defter, sadece “bugün şunu düşündüm” değil, “bugün şunu düşündüm ve bu bana ne hissettirdi” diye duygularını yakalamaya yönelik olmalı. Çünkü zihinsel takılmaların çoğu bastırılmış duyguların yüzeye çıkamamasıyla ilgilidir.


İkinci olarak, kendine karşı çok daha yumuşak bir dil geliştirmelisin. Farkında olmadan kurduğun cümleler (“ben konuşamıyorum”, “ben kötü hissediyorum”, “herkes benden üstün”) zihnini şekillendiriyor. Bunların yerine daha şefkatli ve işlevsel alternatifler üretmeye çalış. Örneğin “Şu an zorlanıyorum ama bu geçici” ya da “Bugün kendimi yorgun hissediyorum, bu beni tanımlamaz” gibi cümlelerle zihnini dönüştürmek mümkün.


Üçüncü olarak, hareketsizlik seni daha çok içine kapatır. Kendini yormadan, her gün 15 dakikalık bir yürüyüş yapmanı öneririm. Tempon ne olursa olsun, o yürüyüş sırasında zihnini değil bedenini fark etmeye çalış. Ayaklarını yere basışın, rüzgârın yüzüne değmesi, adımların ritmi... Zihnin seni geçmişe ve geleceğe çekerken, bedenin seni “şimdi”ye döndürür. Bu farkındalık, bir süre sonra zihinsel kaygıları dengelemeye başlar.


Dördüncü adım olarak, sosyal ortamlarda konuşmaya çekindiğin anları kendine yazmanı istiyorum. “Ne hissettim?”, “Ne düşündüm?”, “Karşımdaki ne düşündü sandım?” gibi sorularla düşünce-duygu-davranış zincirini çözebilirsin. Böylece zihinsel kargaşanın yapısını görürsün. Çünkü bu kısır döngüler genellikle otomatik düşüncelerle çalışır; fark edildiğinde etkisini kaybetmeye başlar.


Son olarak, seni zihinsel olarak en çok yoran şeyin mükemmeliyetçi bir iç ses olduğunu fark etmeni isterim. Sürekli “daha doğru konuşmalıydım”, “unutmamalıydım”, “kendimi bu kadar kötü hissetmemeliyim” gibi içsel baskılar, seni iyileştirmek yerine seni boğuyor. Oysa insan bazen unutabilir, bazen susabilir, bazen içinden hiçbir şey gelmeyebilir. Bu seni eksik yapmaz, sadece insan yapar.


Sevgili danışan, senin yorgunluğun yaşadıklarının değil, kendi iç sesinle olan savaşın sonucu. Bu savaşı bitirmenin yolu kendini düzeltmeye çalışmak değil, kendine iyi davranmayı öğrenmektir. Şu an tek ihtiyacın olan şey, kendine sabırla yaklaşmak ve zihinsel yorgunluğunu anlayarak dinlendirmektir. Dilersen bu süreci birlikte yürütmeye de devam edebiliriz. Çünkü iyileşmek mümkün. Ve sen, bu isteğinle zaten ilk adımı attın bile.


Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.


Sevgiler,

Psikolog Betül Canbel

alinti

Çok teşekkürler çok yardımcı oldunuz