• Anasayfa
  • Sorular
  • İnsanları değiştirmeye çalışmayı nasıl bırakabilirim
Psikoloji

İnsanları değiştirmeye çalışmayı nasıl bırakabilirim

Gizli Kullanıcı2 Temmuz 2025 16:33

Bir insanda gözüme batan bir şey olduğunda kırıldığım şeyi ona hep anlatıp bakış açısını değiştirmeye çalışıyorum ilk başta anladığını söyleyip yine aynısını yapınca kendimi yine açıklıyorum ağlıyorum benim gibi hissetmesini istiyorum beni anlamasını kısır döngüye giriyor sonra da çok kafana takıyorsun yine başladın diyorlar insanları öyle kabul edemiyorum bu da beni çok yoruyor ben empati yapabiliyorsam onlarda yapabilir diye düşünüyorum böyle insanlara çok sinir oluyorum sonra da çok sinirli oluyorum mesela ufak bir şey lafımı kesme aslında basit bir şey ama birisine çok söyledim her seferinde kaç kere ağladım açıkladım kendimi çoğu zaman of takma kafana ne abarttın dedi bazen de tamam dedi sonra yine aynısını yaptı neden böyle yapıyorsun diye ağladığımda da senin canın mı sıkılıyor başlama yine sinirliydim haksızlığa gelemiyorum diye söyleniyor haksızda olsan tavır yapmadan konuşma sırası sana geldiğinde söyleyebilirsin ben hep kendimi düşünen birisi değilim seni de dinlerim bölmem seni ama anlamıyorlar buda bende takıntı gibi oldu narsist gibi işine göre davranıyor diye düşünüyorum bir daha kendimi açıklamıcam diyorum sonra merhametim ağır basıyor yine ağlıyorum açıklıyorum kendimi o insanı öyle kabul edemiyorum sadece o insan da değil hayatımı etkiliyor bu kırıldığım zaman karşımdakinin beni anlamasını zorlamam değiştirmeye çalışma huyum, birisine anlattığımda da çok kafana takma boşver diyorlar bende biliyorum onu öyle olmuyor işte çok kırılıyorum artık gözyaşımın değerini bilmiyorlar her seferinde ağlıyorum kendimi ne zaman açıklamaya çalışsam boğazımda yumru oluyor kalp çarpıntılarımda vardı psikolojikmiş ya bilmiyorum ama bu hayatta beni en çok ben yoruyorum insanları değiştirmekten vazgeçsem en azından bir kısmını, üzerimde ki yük kafamın doluluğu kalbimin kırıklığı biraz da olsa geçer diye umuyorum ama ne yapmam gerek bilmiyorum çıkmazdayım.

Bu soru 4 Temmuz 2025 12:58 tarihinde Uzman Klinik Psikolog Elif Kızılkaya tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba Sevgili Danışan,

Anlattıkların, ilişkilerinde yaşadığın duygusal yorgunluğun derinliğini ve bu yorgunluğun nasıl tekrar eden bir döngüye dönüştüğünü gösteriyor. Belli ki senin için bir ilişkide empati, karşılıklı anlayış ve duygulara verilen değer çok önemli. Bu nedenle, kırıldığında ya da incindiğinde, kendini açıkça ifade etmeye, karşındaki kişiye hislerini anlatmaya çalışıyorsun. Anlaşılma arzun oldukça insani ve aslında hepimizin içinde taşıdığı temel bir ihtiyaç: “Anlatmak değil, anlaşılmak.” Fakat bu ihtiyaç karşılanmadığında, yaşadığın hayal kırıklığı daha da derinleşiyor. Belki de seni asıl yoran şey, olayın kendisinden çok, duygularının görülmemesi ve hafife alınması oluyor.

Karşındakinin seni dinler gibi yapması ama davranışını değiştirmemesi, seni her seferinde yeniden kırıyor. Ve sen, kırıldığın noktada geri çekilmek yerine daha çok anlatıyorsun, ağlıyorsun, duygularını ortaya koyuyorsun. Aslında bir yanın, karşı tarafın senin kadar duyarlı, senin kadar düşünceli olmasını istiyor. Çünkü sen empati kurabiliyorsan, onların da kurabileceğine inanıyorsun. İşte burada kırılma başlıyor. Çünkü herkesin empati kapasitesi, duygusal farkındalığı ve ilişkideki öncelikleri aynı olmuyor. Senin “önemli” dediğin bir şeyi, bir başkası “abartı” olarak görebiliyor ve bu da seni derin bir yalnızlık duygusuyla baş başa bırakıyor.

Sen ilişkilerde sadece anlaşılmak değil, adalet de istiyorsun. Haksızlığa gelememek, duygularını açıkça dile getirme isteğinle birleştiğinde, karşındaki kişi için bu bazen “fazla hassasiyet” gibi görünebilir. Oysa bu bir hassasiyet değil, bu senin kişiliğinin, değerlerinin bir yansıması. Sen kendini sadece kendi açından değil, karşı tarafın açısından da değerlendiriyorsun; onu da dinliyor, ona da alan açıyorsun. Ama aynı karşılığı göremediğinde hayal kırıklığın daha da büyüyor. Bu noktada hissettiğin öfke aslında bir savunma mekanizması; anlaşılmamanın, değersizleştirilmenin verdiği içsel acının dışa vurumu.

Zihinsel yüklerin, duygusal çabaların ve sürekli “kendini açıklama” halinde olmanın, seni tükenme noktasına getirmesi çok anlaşılır bir durum. Boğazındaki düğüm, çarpıntıların, gözyaşların; aslında sadece birer semptom değil, bir iç sesin, bir içsel alarmın. Bedenin ve zihnin, “bu bana ağır geliyor” diyor. Ve sen bunu duyuyorsun. Zaten bu kadar çok düşünmen, yazman, anlatman da, kendi iç dünyanı fark etmeye çalışmandan kaynaklanıyor.

Ama belki de bu noktada şuna bakmak gerekiyor: Her kırıldığında, karşı tarafı değiştirmeye çalışmak seni iyileştiriyor mu, yoksa seni daha mı çok yoruyor? Değişim, dış dünyada değil, belki de önce içsel sınırlarını güçlendirmekte başlıyor. Her şeyi konuşmak, her şeyi anlatmak, her kırıldığında içini dökmek elbette bir iletişim becerisidir ama bu beceri, karşılıklı olmadığında bir yük haline gelebiliyor. Karşındaki kişi sana duvar örüyorsa, sen o duvara daha çok çarptıkça canın yanıyor. O zaman belki de bir adım geri çekilip şu soruyu sormak gerek: “Ben neden bu kadar çok anlatıyorum? Karşımdaki anlamadığı hâlde neden hâlâ anlamasını bekliyorum?”

Bu sorunun yanıtı, derin bir duyguya temas ediyor olabilir: anlaşılma ihtiyacı. Belki çocukluktan gelen, belki geçmiş ilişkilerden birikmiş, belki de çok uzun süredir içini meşgul eden bir ihtiyaç bu. Ve bu ihtiyacı, anlayamayan insanlarda karşılamaya çalıştıkça daha da büyüyor. Tam da bu noktada, duygusal emeğini hak eden ve senin gibi hissedebilen kişilerle duygusal bağ kurmak daha sağlıklı olabilir.

İnsanları olduğu gibi kabul etmek bazen zordur, özellikle de senin kadar duygusal emeğe önem veren biri için. Ama belki de kabul etmenin bir anlamı da şudur: “Seni değiştiremem, ama seni tanıdım ve kendi sınırlarımı çiziyorum.” Bu, kendini geri çekmek ya da pes etmek değil; bu, kendi ruh sağlığını korumak adına bilinçli bir seçimdir.

Unutma, kırıldığın yer aslında seni en çok büyüten yerdir. Ama bu büyüme, başkalarını değiştirmeye çalışarak değil, kendi iç dünyandaki sınırları yeniden yapılandırarak olur. Gözyaşın değerlidir ama herkes o değeri göremez. Ve sen artık, gözyaşını kimin yanında döktüğünü, hangi ilişkilerde içini açtığını yeniden gözden geçirebilirsin.

Hayatın yükü, çoğu zaman dışarıdan gelmez; kendimize yüklediklerimizden gelir. Belki de bu süreçte kendine şefkatle yaklaşmak, “neden böyleyim?” yerine “kendime nasıl daha iyi davranabilirim?” diye sormak sana iyi gelebilir. Değişimin yönü, karşıyı dönüştürmekten değil, kendine alan açmaktan geçer.


Uzm. Klinik Psk. Elif Kızılkaya


alinti

Çıkmazdayken bana yol gösterildiği için minnettarım