Sosyal Hayat

Karşı Cins Anksiyetesi

Gizli Kullanıcı11 Ekim 2025 12:43

İyi günler, Her ay belli bir dönem düşünce yoğunluğuyla boğuşmaya başladım ve bu düşünceler beni inanılmaz derecede kafamı doldurup mental açıdan yoruyor. 2 gün sonra sınavım var ve zar zor odaklanıyorum. İlkokul dönemlerimde bazı çocukların dalga geçmesi yüzünden karşı cinsle olan ilişkim zedelenmişti. Karşı cinsle iletişimde ciddi bir anksiyete duyuyordum. Bu durum özellikle ben 6.sınıfa gelene kadar devam etti. Öyle ki o noktadayken artık karşı cinsle göz teması kuramıyordum. Sonraki süreçte bu önemli ölçüde azaldı ama bazı kalıntılarından hâlâ kurtulamıyorum. Yaşım 21, şu ana kadar herhangi bir ilişkim olmadı. Elimin yüzümün düzgün olduğunu düşünüyorum fakat temel sorun kızlarla erkeklerle olduğum kadar rahat değilim ve de bu yüzden kızlarla çok yüzeysel arkadaşlıkların ötesine gidemiyorum hatta çabalayamıyorum bile. Bu yaşa kadar herhangi bir ilişkim olmaması da bununla ilgili. Herhangi bir kadına ilk adım atmam benim açımdan olanaksız duruyor gibi ve bunun böyle olması uzun vadedeki süreç için beni istediğim birisiyle evlenemeyeceğim kaygısına sokuyor. Ben kimseye adım atmazsam kimse de bana adım atmaz çünkü yeni tanışacağım kızlara (gülümseme vs.) arkadaşlık sinyallerini de veremiyorum. Bu sorunu aşamıyorum ve aklımda ciddi yer etmeye başladı son zamanlarda. Bunun da sebebi yakın zamanda birisinden hoşlanmış olmam. Hoşlandığım kişiyle zar zor da olsa kendimi sıkıp 15-20 saniyelik bir tanışma yapabildim ama kendisinin de sürekli kendi kız arkadaş ortamında bulunmasından ötürü ilerletme fırsatım olmadı. Ama zannımca sorun direkt o kız değil, kafamda sürekli kendime bir şeyleri kanıtlama isteği var. Yani o kişiye olan duygularımın sebebi sadece kendime ilişki yapabileceğimi ve bir kadınla yakınlık kurabileceğimi kanıtlama isteği de olabilir. Bu düşünceler her ay belli bir dönem gelip beni yiyip bitiriyor. Dallanıp budaklanıyor, sen özgüvensiz bir insansın vs.gibi. Sınav sürecine odaklanmamı da etkiliyor. Halbuki dışarıdan bakan bir insan benim için her şeyin yolunda olduğunu düşünecektir. Türkiyenin en büyük tıp fakültelerinden birinde okuyorum ve hayatımın hiçbir döneminde çok da asosyal denecek veya yalnız bir insan da olmadım. Özetle durum bu kadar, bu düşüncelerden kurtulmak istiyorum ve bu düşünceler ben başarıya ulaşana kadar da bitmeyecek gibi.

Bu soru 14 Ekim 2025 11:35 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba sevgili danışan,


Yazdıklarını dikkatle okudum. Bu tür bir durumda yaşadığın süreç, sadece “karşı cinsle iletişim kurmakta zorlanma” meselesi değildir; çok daha derin, duygusal kökleri olan bir kendilik değeri, onaylanma ihtiyacı ve sosyal güven eksikliği sorunudur. Çocuklukta maruz kalınan alay edilme, küçümsenme veya dışlanma gibi deneyimler, bireyin zihninde “ben yetersizim” ya da “ben kabul edilmeye değer değilim” inancını yerleştirir. Bu inanç, ilerleyen yıllarda hem özgüveni hem de ilişki kurma biçimini belirler. Özellikle senin örneğinde, çocuklukta karşı cinsten gelen alaycı davranışlar, duygusal belleğinde bir tür travmatik iz bırakmış durumda. O dönemlerde, “karşı cins benimle alay ediyor, o hâlde onlarla konuşmak tehlikeli” mesajı öğrenilmiş. Beyin bunu bir savunma stratejisi olarak depolar; böylece ilerleyen yaşlarda da “yaklaşma kaygısı” dediğimiz durumu tetikler.


Karşı cins anksiyetesi, aslında bir reddedilme korkusu ile kendilik algısının kırılganlığının birleşimidir. Bu durumlarda kişi, karşısındaki insandan gelecek olumsuz bir tepkiyi ya da ilgisizliği, kişisel bir başarısızlık olarak yorumlar. “Beni beğenmedi, demek ki ben yetersizim” şeklinde otomatik düşünceler devreye girer. Halbuki karşımızdaki kişinin tutumu çoğu zaman bizimle değil, onun kendi iç dünyasıyla ilgilidir. Fakat geçmişte bu tür incinmeler çok derinse, zihin bunu ayırt edemez; en ufak bir reddedilme olasılığı bile tehdit gibi hissedilir. Bu yüzden kişi daha baştan “hiç yaklaşmayayım” stratejisini geliştirir. Bu strateji kısa vadede seni korur gibi görünse de, uzun vadede hem özgüveni hem de sosyal ilişkileri zedeler.


Burada devreye şema terapisi perspektifiyle “kusurluluk-utanç” ve “reddedilme” şemaları girer. Bu şemalar, bireyin erken dönem yaşantılarında oluşur ve “eğer kendimi tamamen gösterirsem, sevilmem ya da reddedilirim” inancını içerir. Senin durumunda da bu şema, özellikle karşı cinsle etkileşime girdiğinde aktifleşiyor. Çünkü geçmişte alay edilme anıları, zihninde hâlâ canlı bir biçimde saklı. Beynin bu anılara “duygusal gerçeklik” olarak tepki verdiği için, bugünkü deneyimlerinde de o geçmiş duyguyu yeniden yaşıyorsun. Yani şu anda yaşadığın kaygı, aslında bugünün değil, geçmişin yansıması. Fakat zihin bu farkı ayırt edemiyor ve “tehlike şimdi varmış gibi” tepki veriyor. Bu, travma sonrası stres yanıtına benzer bir mekanizmadır; geçmişteki bir utanç, bugünkü sosyal ortamlarda yeniden tetiklenir.


Bir başka önemli boyut, senin kendi içinde taşıdığın performans temelli özsaygı yapısı. Yani “değerli olmanın koşulu bir şeyi başarmaktır.” Akademik anlamda çok başarılı olman - Türkiye’nin en büyük tıp fakültelerinden birinde okuman - bu yapıyı güçlendiriyor. Zihninde şöyle bir denklem oluşmuş olabilir: “Başarırsam değerliyim.” Ancak duygusal ilişkilerde başarı, kontrol edilebilir bir performans alanı değildir. Dolayısıyla ilişki, seni performanssız, savunmasız ve gerçek hâlinle görünür kıldığı için kaygıyı artırır. Çünkü o alanda “garanti başarı” yoktur; bu da zihin için büyük bir tehdit demektir. Böylece duygusal yakınlık ihtiyacı ile başarısız olma korkusu arasında bir iç çatışma yaşanır. Bu çatışma ise kaygıyı besler ve kaçınma davranışlarını artırır.


Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) bu noktada önemli bir araç sunar. Çünkü BDT’ye göre, duygularımızı belirleyen olaylar değil, olaylara yüklediğimiz anlamlardır. Karşı cinsle konuşma anında yaşadığın kaygı, o anın kendisinden değil, zihninde oluşan otomatik düşüncelerden kaynaklanır. Örneğin, “şu an yanlış bir şey söylersem rezil olurum” veya “beni beğenmezse değersiz hissederim” gibi düşünceler kaygı düzeyini yükseltir. Bu düşüncelerle başa çıkmak için ilk adım, onları fark etmektir.

Kendine şu soruları sorabilirsin:


Bu düşüncemin kanıtı ne?


Bu durumda arkadaşım olsa ona da aynı şeyi söyler miydim?


Bu düşünce bana nasıl hissettiriyor, nasıl davranmama yol açıyor?

Bu sorgulama, zihinsel esnekliği artırır. Çünkü kaygı, çoğu zaman mutlak ve katı inançlardan beslenir. Düşünceler esnedikçe, duygular da yumuşar.


Ancak sadece düşünceyle değil, davranışla da çalışmak gerekir. BDT’nin temel prensiplerinden biri maruz kalmadır. Yani kaçındığın durumlara küçük adımlarla tekrar tekrar girmek. Karşı cinsle iletişimde kaygıyı azaltmanın yolu, o iletişimi tamamen kaçınmak değil, kontrollü biçimde deneyimlemektir. Başlangıçta bu yalnızca kısa bir selamlaşma veya ortak bir konudan iki cümlelik konuşma olabilir. Zihin, bu küçük adımlarla “korktuğum şey aslında o kadar tehlikeli değilmiş” mesajını alır. Her tekrar, sinir sistemine yeni bir öğrenme kazandırır.


Bütüncül yaklaşıma göre ise sadece bilişsel düzeyde değil, bedensel ve duygusal düzeyde de iyileşme gerekir. Çünkü anksiyete, bedende sıkışmış enerjiyle kendini gösterir. Göğüs sıkışması, nefesin kısalması, kalp çarpıntısı - hepsi bedenin tehdit algısına verdiği yanıtlardır. Düzenli nefes egzersizleri, farkındalık meditasyonu veya kısa yürüyüşler, sinir sistemini regüle ederek zihinsel yükü hafifletir.


Ayrıca sosyal kaygılarda öz-şefkat çalışmaları da çok etkili olur. Çünkü kendini eleştirmek yerine, zorlandığın anlarda “şu anda elimden geleni yapıyorum” diyebilmek, beynin tehdit merkezini (amigdala) sakinleştirir. Öz-şefkat, “başkaları ne düşünür” kaygısını azaltır ve bireyin içsel güven duygusunu güçlendirir.


Psikodinamik bakış açısıyla da bu süreç, bastırılmış utanç duygularının yeniden görünür olmasıdır. Çocuklukta yaşanan dalga geçilme deneyimleri, içselleştirilmiş bir “aşağılama sesi” yaratmıştır. Bu ses, bugün bir kadınla göz teması kurmak istediğinde bile “yetersizsin” diyerek ortaya çıkar. Terapide bu sesi tanımak, onun çocukluk dönemine ait olduğunu fark etmek ve yetişkin benliğinle o sesi yeniden çerçevelemek çok önemlidir. Çünkü utanç, tanındığında gücünü kaybeder; gizlendiğinde büyür.


Tüm bu açıklamaların ötesinde, senin durumunda dikkat çeken bir başka unsur da zihinsel döngüsellik. Her ay belli bir dönemde düşünce yoğunluğu yaşadığını söylüyorsun. Bu, zihninin stresli dönemlerde geçmiş travmatik temalara geri dönme eğiliminde olduğunu gösterir. Yani stres düzeyin arttığında - örneğin sınav öncesi gibi - beyin otomatik olarak eski güvenlik tehditlerine yöneliyor. Bu yüzden düşünceler “ilişki kurma”, “yetersizlik” veya “özgüvensizlik” temalarında dönüp duruyor. Bu, kontrol kaybı değil; beynin bilindik bir kaygı kanalına sığınmasıdır. Terapide bu döngüyü fark etmek, stres anlarında düşünce yoğunluğunun geçici olduğunu bilmek, kaygının etkisini azaltır.


Bu süreçte kendine şu gerçeği hatırlatman çok önemli: Kaygı bir düşman değil, bir sinyaldir. Sadece fazla gürültüyle çalıyor. Onu susturmak değil, dinlemek gerekir. “Neden şimdi bu kadar gürültü yapıyor?” sorusunu sormak, farkındalığı artırır. Belki bu kaygı sana “artık geçmişteki utançla yüzleşme zamanın geldi” diyor. Çünkü bastırılmış duygular, ancak bilinçli olarak tanındıklarında iyileşir.


Sonuç olarak, karşı cinsle iletişimde yaşadığın zorluk; özgüven eksikliğinden değil, geçmişte oluşmuş duygusal kalıpların bugüne taşınmasından kaynaklanıyor. Bu kalıplar değişebilir. Duygusal güven, tıpkı kas gibi çalıştırıldıkça güçlenir. Her küçük sosyal adım, her fark edilen düşünce, seni bu kaygının ötesine taşır.


Eğer bu düşünceler akademik ve sosyal yaşamını sürekli etkiliyorsa, bir psikologla birebir çalışarak Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) veya Şema Terapi temelli bir süreç başlatman oldukça faydalı olacaktır. Çünkü bu tür terapiler sadece belirtileri değil, onların kök inançlarını dönüştürür.


Unutma, senin içinde ilişki kurmak isteyen, duygusal bağa değer veren bir parça var. Bu parça, geçmişin gölgesinde değil, geleceğin ışığında var olmak istiyor. Kaygının sesi ne kadar yüksek olursa olsun, onun ardında yakınlık kurmak isteyen cesur bir tarafın var. O tarafla temas kurdukça, ne göz teması kurmak zor gelir ne de reddedilme korkusu seni yönetir. Gerçek özgüven, “herkes beni beğensin”den değil, “beğenilmesem de ben yeterliyim” diyebilmekten doğar. Ve sen bu farkındalığa adım adım yaklaşıyorsun.


Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.


Sevgiler,

Psikolog Betül Canbel

💪 Psikoloğun Önerdiği Egzersizler

1
4-7-8 Nefes Tekniği
4-7-8 nefes tekniği, bedenin doğal gevşeme tepkisini harekete geçirerek stresi azaltan, uykuya geçiş...
Nefes Egzersizleri⏱️ 3 dakika
Psikoloğun Notu: Bu egzersizin size iyi geleceğini düşünüyoruz.
Egzersizi açmak için tıklayın →
2
Renk Nefesi
Renk nefesi, nefes alırken pozitif bir rengi zihinde canlandırıp bedeninize davet etmeyi, verirken i...
Nefes Egzersizleri⏱️ 3 dakika
Psikoloğun Notu: Bu egzersizin size iyi geleceğini düşünüyoruz.
Egzersizi açmak için tıklayın →

Yasal Bilgilendirme: Bu içerik tanı ve tedavi niteliği taşımayan, genel psikolojik bilgilendirme amaçlıdır.

Cevaplanmış benzer sorular