Kaygı

Kaygı bozukluğu yaşıyorum

Gizli Kullanıcı18 Temmuz 2025 15:37

Merhaba uzun zamandır kaygı bozukluğu yaşıyorum daha sonrası stres üzüntü heyecan mutluluk her türlü gelişme hayatımda çıkmaza yol açıyor. Mide bulantısı öğürme mide yanması baş dönmesi nefes alamama hissi yaratıyor. Eskiden bu daha fazlaydı evin içinde hızlı hızlı gezerdim midemi tuta tuta insanlara uzun açıklamalar yapardım onları kaybetmeyeyim diye. Ama artık öyle bir noktaya geldim ki konuşarak çözmeye uğraşıyorum çözülmüyorsa hakkımı savunup bitirmeye çalışıyorum tabi bu öyle kolay değil yine bir kaç kez yazıyorum şansımı deniyorum. Örneğin bir ayrılık yaşadığımda genelde zaten o insana çok bağlanıyorum çünkü hayatımda çok arkadaşım yok işimi de kaygı yüzünden kaybettim. Şu an duygusal olarak da bir boşluktayım kendimi eve kapattım izole oldum son 2 senedir hiçbir şeye adım atamıyorum başlayamıyorum yaşım 30 sosyalllik konusunda zorlamıyorum herkes hayatını kurmuş oluyor bu yaşlarda ben ise 20 lerimi hep depresyon kaygıyla geçirdiğim için daha çocuksuyum yaşıma göre öyle oturmasını kalkmasını bilen kalıpların uzağındayım böyle diyorum çünkü evdeyim potansiyelim var biliyorum gezmek eğlenmek çok severim çocuksu yanım içimdeki kız çocuğu hala bir yerlerde duruyor onu çok mutlu etmek istiyorum ama ne böyle çevrem ne de böyle bir imkanım var etrafımdaki herkes evlenmiş çocuklu hayattan bezmiş insanlar onlar beni çok negatif buluyor belki de çünkü hayatımda güzel gitmeyen çok şey var ama onların hayatları da bana sıkıcı geliyor benim öyle bir yaşam döngüm olsun istemiyorum evlen çocuk yap vs. Evleneceğim insan hep gezsin birbirimizin en yakın arkadaşı olalım istiyorum. Onlar ise kaynana elti dedikodusu yapıyor hep. Kimseyi yargılamıyorum herkesim hayatına saygım sonsuz onların dertlerini de dinlerim ama bulunduğum ortamlar bana çok yavaş kaldı. Gece yarısı Kütüphanesi kitabını okudum hayatta neyi seçeceğini bilemesen hep bir hayal kırıklığı vardır ya. Sanırım ben deneyimlenmeye geldim bu hayata ama hayatın içinde de değilim uzaktan izliyorum. Toprağım burası değil biliyorum ama fazla hayalci miyim bilmiyorum tükenmişlik sendromuna girdim resmen yorumlarınız benim için çok değerli teşekkür ederim

Bu soru 27 Temmuz 2025 18:37 tarihinde Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Öncelikle bu kadar içten ve derin bir paylaşıma alan açtığınız için teşekkür ederim. Yazdıklarınızdan bir insanın ne kadar çok şeyle tek başına baş etmeye çalıştığını, ne kadar yorgun ama aynı zamanda umutla dolu bir iç dünyası olduğunu görmek mümkün. Size bu cevabı bir psikolog bakış açısıyla ama aynı zamanda sizi gören ve duyan biri olarak vermek istiyorum.


Kaygının Bedende Taşınması:


Anlattığınız fiziksel belirtiler – mide bulantısı, öğürme, mide yanması, baş dönmesi, nefes alamama hissi – bunların hiçbiri “abartı” ya da “kişisel zayıflık” değil. Bunlar, bedeninizin uzun süredir taşıdığı yükün bir dili. Kaygı bozuklukları, zihinsel bir süreçten çok daha fazlasıdır; beden de alarm verir, çünkü sinir sistemi güvenli olmadığını hissettiğinde vücut bir savaş-kaç-donup kal refleksiyle tepki verir.


Eskiden daha yoğun yaşadığınız bu semptomlar, zamanla daha içe çekilmiş bir baş etme biçimine evrilmiş gibi görünüyor. Artık hızlıca dolaşmak, açıklama yapmak yerine – yine çözmeye çalışıyorsunuz ama – bu kez daha sessiz, daha yalnız, daha izole bir yerden. Ve bu da şunu gösteriyor: Kaygı şekil değiştirerek hâlâ orada. Ve hâlâ dinlenmek, duyulmak, görülmek istiyor.


İlişkilerde Bağlanma ve Kayıp Korkusu:


Paylaştığınız “konuşarak çözmeye çalışmak ama çözülmeyince birkaç kez daha yazmak” gibi davranış örüntüleri, oldukça tanıdık: Bağlanma ihtiyacı ile terk edilme korkusunun arasında sıkışmak.

Çünkü siz sadece bir ilişkiyi değil, aynı zamanda “güvende olma” halini de korumaya çalışıyorsunuz. İnsan çok fazla kayıp yaşadığında, kalan son bağa daha çok tutunur. Bazen bu tutunma, kendimizi kaybetme noktasına kadar gidebilir.


Yine de çok kıymetli bir şey yapmışsınız: Artık “konuşuyorum, olmuyorsa bırakıyorum” diyebilecek bir içsel güç gelişmiş sizde. Bu bir ilerleme. Kolay değil ama o sınır koyma hali, kendi değerini koruma çabasıdır.


İzolasyon, Tükenmişlik ve Yaşamın Akışına Yabancılaşma:


İki yıldır evde olmanız, sosyal hayattan uzaklaşmanız, birçok planı ertelemeniz; bunlar tesadüfi değil. Kaygı ve tükenmişlik, insanı iç dünyasına çeker. Ama o iç dünya bir sığınak olmaktan çıkar, bir hapishaneye dönüşebilir.


Ve evet, bu yalnızlık içinde çevrenizdeki insanlar size uzak, hatta yabancı gibi gelebilir. Çünkü onların kurduğu hayatlar, sizin hayalinizdeki yaşamla uyuşmuyor. Onların temposu size “ağır”, onların rutinleri size “renksiz” geliyor.

Bu bir yargılama değil. Bu, sizin ruhsal dokunuzun daha farklı şeylere aç olduğunu, yaşama tutkuyla bağlanma arzunuzu gösteriyor.


“Toprağım burası değil” diyorsunuz ya…

Bu cümle çok şey anlatıyor. Kendinizi bulunduğunuz çevrede köksüz, anlaşılmamış, ait hissedemeyen biri olarak tanımlıyorsunuz. Bu da, yerini bulamamış bir potansiyelin acısı olabilir.


İçinizdeki Kız Çocuğu ve Yaşama Sevinci:


İşte tam burada umut var.

Siz diyorsunuz ki:


“İçimde bir kız çocuğu var, onu mutlu etmek istiyorum.”


Bu muazzam bir cümle. Çünkü o çocuk hâlâ orada. Bastırılmamış, inancını yitirmemiş. Gezmek, gülmek, öğrenmek, dostluklar kurmak isteyen bir yanınız hâlâ canlı.

Ve bu yan, şunu söylüyor gibi:


“Hayatımda her şey kötü gitmiş olabilir ama ben hâlâ yaşamak istiyorum.”


İşte bu sesi duymak ve güçlendirmek, terapi sürecinde dönüşümün anahtarı olabilir.


Şu Anda Ne Yapabilirsiniz?

1. Yardım almak bir zayıflık değil, iyileşmenin ilk adımıdır.

Kaygı bozukluğu, tükenmişlik sendromu ve geçmiş yaşantılardan gelen değersizlik hisleri, psikoterapi ile çözümlenebilir. Özellikle şema terapiEMDR ya da bilişsel davranışçı terapi yaklaşımları bu gibi durumlar için çok etkili olabilir.

2. Küçük adımları küçümsemeyin.

Dış dünyaya adım atmak zor olabilir ama “küçük” gibi görünen değişiklikler (günde 10 dakikalık yürüyüş, bir gün arkadaşınıza sadece selam vermek, bir hobiye bakmak) zamanla sinir sisteminizi yeniden düzenlemeye başlar.

3. Sizin gibi düşünen insanlarla temas kurmak mümkün.

Evet, çevreniz sizi anlamıyor olabilir. Ama siz yalnız değilsiniz. Online topluluklar, psikoloji sohbet grupları, ilgi alanlarına yönelik atölyeler gibi yerlerde sizinle benzer hayalleri olan insanlar var. Bazen “doğru insanlar” yanlış çevrelerden ayrılınca bulunur.

4. Hayat sizin düşündüğünüz gibi geç başlamış değil.

30 yaşındasınız ve hayatın size açabileceği kapılar hâlâ çok fazla. 20’li yaşlarınız kaygıyla geçti diye hayat bitmedi. Bazen en anlamlı başlangıçlar, geç sanılan yıllarda gelir.


Son Söz:


Hayalci olup olmadığınızı soruyorsunuz ya…

Hayalci olmak değil mesele. Hayalleri gerçeğe dönüştürecek köprüleri kurmaya başlamadığınızda o hayaller acıya dönüşür. Ama siz o köprüleri kurabilecek içgörüye ve dürüstlüğe sahipsiniz. Bunu metninizden net şekilde görüyorum.


Yalnız değilsiniz. Ve şu an bu yazıyı buraya yazmış olmanız bile bir şeylerin değişmesini istediğinizin göstergesi. Dilerseniz birlikte bu süreci daha derinlemesine ele alabilir, duygularınızın altında yatan ihtiyaçlara birlikte dokunabiliriz.


Umarım bu cevabım size yardımcı olmuştur. Aklınıza takılan başka sorular olursa bizimle her zaman iletişime geçebilirsiniz.


Sağlıcakla kalınız.

Klinik Psikolog İrem Aşıkkutlu

alinti

Okurken kendimi yeniden canlı hissettim yazdıklarımın böyle yansıyıp bana dönmesi çok güzel teşekkür ederim 🥹

Cevaplanmış benzer sorular