Sosyal Hayat

Kendimi yakışıklı hissetmiyorum

Gizli Kullanıcı3 Temmuz 2025 19:09

Bazen kendimi yakışıklı buluyorum, aynaya baktığımda yüzümde hoşuma giden detaylar oluyor; saçımın şekli, bakışlarım ya da gülüşüm gözüme hoş gelebiliyor. Fakat bu his geçici oluyor genelde, çünkü çoğu zaman çirkin olduğumu düşünüyorum. Özellikle kalabalık ortamlarda ya da fotoğraflara baktığımda bu duygu daha da belirginleşiyor.

Aynı zamanda kendimi başkalarıyla kıyasladıkça bu algı daha da derinleşiyor. İnsanlar beni dışarıdan nasıl görüyor bilmiyorum ama içten içe kendimden memnun olmayışım bana sürekli olarak çirkin olduğumu fısıldıyor.

Bu düşünceler zamanla içimde birikirken, bir yandan da hayatımda güzel şeyler oluyor, mesela bir kız arkadaşım var. Onun yanımda olması, beni sevmesi, benimle vakit geçirmek istemesi aslında mutlu etmesi gereken şeyler. Ancak onun güzelliği karşısında kendi değersizliğimi daha fazla hissediyorum. O kadar güzel birinin benim gibi biriyle birlikte olması tuhaf geliyor bazen. Kendimi onun yanında eksik, yetersiz, hatta bazen bir yük gibi hissediyorum. “Beni neden seviyor?” diye düşünmeye başlıyorum. Bu da ilişkimizin içten içe zehirlenmesine neden oluyor çünkü kendimi hak etmeyen biri gibi görüyorum.

Bu his yalnızca ilişkimle sınırlı kalmıyor. Bu çirkinlik duygusu, özgüvenimi kemiriyor. Yalnızca onu değil, hayatımdaki diğer şeyleri de hak etmediğimi düşündürüyor bana. Sanki güzel, başarılı ya da mutlu olmak sadece dış görünüşle hak edilen bir şeymiş gibi geliyor bazen

Bir işe başvurmadan önce, yeni insanlarla tanışmadan önce, hatta bazen sabah uyanınca bile bu yetersizlik hissi beni ele geçiriyor. Kendi içimde sürekli olarak “Sen değersizsin, sen yetersizsin” diyen bir ses var sanki ve ondan kurtulamıyorum.

Bu soru 5 Temmuz 2025 12:17 tarihinde Uzman Klinik Psikolog Elif Kızılkaya tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba Sevgili Danışan,

Kendine bazen aynada bakıp hoş detaylar fark ediyorsun: saçının bir kıvrımı, gözlerinin bir anlık parıltısı, gülüşünün içtenliği. Bu anlar gerçek, sahici ve değerlidir. Ama sonra o anlar geçiyor. Çünkü zihninde çok daha baskın bir ses var: “Sen yeterince yakışıklı değilsin. Güzel değilsin. Değerli de değilsin.” Bu ses, seni yalnızca dış görüntünle değil, tüm benliğinle yargılayan bir iç ses. Ve bu sesi yıllardır yanında taşıyor olabilirsin.

Kalabalık ortamlarda, fotoğraflarda, başkalarıyla kıyas yaparken bu ses daha da güçleniyor. Çünkü bu sesin beslendiği yer, yalnızca senin fiziksel görünümün değil; toplumsal onay, karşılaştırmalar ve koşullu sevgilerle dolu bir geçmiş olabilir. Belki bir zamanlar sana “daha iyi olsan sevilirsin” mesajı verildi. Belki birileri senin dış görüntünü, değerinin ölçüsüymüş gibi yüzüne vurdu. Belki de sen, bir şekilde onay almayı “değerli olmanın tek yolu” sandın. Bu ses sana ait değil—bu, sana öğretilmiş bir iç yankı.

Ve şimdi, biri seni gerçekten sevdiğinde; o sesi bastırmak değil, onunla çatışmak daha da zorlaşıyor. Çünkü o ses diyor ki: “O kadar güzel biri seni niye sevsin ki?” Bu sorgu, aslında onun sevgisine değil, senin kendine olan inançsızlığına dayanıyor. O seni seviyor çünkü seni “görüyor”. Ama sen hâlâ kendine baktığında, kendinden kaçıyorsun.

Kendini çirkin hissettiğinde bu sadece aynayla ilgili bir sorun değil. Bu, kendilik algının parçalanması. Kendini bir bütün olarak görememenin, yalnızca “eksik parçalar” üzerinden değerlendirmenin bir sonucu. Halbuki sen sadece bir yüz değilsin. Senin konuşman, düşüncelerin, merakların, sevdiğin şeyler, hayal kırıklıkların, müziğe verdiğin tepki bile seni bir bütün olarak “sen” yapan şeyler.

Sevgilinin seni seçmiş olması, senin ona göre “eksik” olman değil; onun gözünden “anlamlı” olmanla ilgili. Ama eğer sen bu sevgiyi içeride tutamazsan, bir süre sonra o sevgi sana değil, senin içindeki yetersizlik hissine çarpar ve orada parçalanır. Bu da ilişkini zehirleyen, seni sürekli "neden seviliyorum" diye sorgulatan o derin boşluğu büyütür.

Ve bu his sadece ilişkide değil, tüm yaşam alanlarında kendini tekrar eder. Çünkü kendine olan inancın zedelendiğinde, başarı, mutluluk, yeni başlangıçlar bile sanki sana ait değilmiş gibi gelir. Halbuki değer, dışarıdan onayla değil, içeride kurulan sessiz ama sağlam bir temelle büyür.

İlk adım, aynaya her baktığında kendini “beğenmek” zorunda olmadığını ama “görebileceğini” hatırlamak. Gözlerinin yorgunluğu, saçlarının dağınıklığı ya da suratındaki ifadeyi yargılamadan fark etmeye çalış. Görmek, yargılamaktan önce gelir. Yüzünü, sanki ilk kez karşılaştığın biri gibi incele: merakla, kabulle.

Zihninde “çirkinim, yetersizim” diyen sesi duyduğunda, hemen inanmak yerine dur ve sor: “Bu gerçekten bana mı ait? Yoksa bana bir zamanlar söylenen, öğretilen bir ses mi?” Kendilik algını dönüştürmenin ilk adımı, bu sesin kaynağını sorgulamakla başlar.

Kendini yalnızca fotoğraflardan ya da başkalarının bedeninden yola çıkarak değerlendirme. Unutma, fotoğraflar gerçeğin bir anlık, donmuş hali. Ama sen, o karede donup kalmayacak kadar yaşayan, değişen ve derinleşen birisin. Güzellik, durağanlıkta değil, akışta görünür.

İlişkinde kendini bir “yük” gibi değil, bir “katkı” gibi görmeyi öğren. Varlığın, sevgilinle kurduğun bağın, onu dinleyişin, onun yanında olma biçimin—bunlar fiziksel görünümden çok daha derin ve etkileyici şeylerdir. Biri seni seviyorsa, bunu yalnızca yüzüne değil, kalbine, varoluşuna duyduğu yakınlıkla yapar. Ama sen kendine inanmıyorsan, başkasının sevgisi de seni ikna edemez. O yüzden içerideki değer hissini büyütmek en kalıcı yoldur.

Kendinle baş başa vakit geçirmeye çalış. Kendi düşüncelerine, sevdiğin şeylere, hayal kurduğun anlara alan tanı. Çünkü biriyle ilişkideyken bile kendinle iyi bir ilişki kurmazsan, hep eksik hissedersin. Kendine küçük, samimi zamanlar ayır—bir kahve, bir yürüyüş, sevdiğin bir müzik, belki de sadece sessiz kalmak.

“Beni neden seviyor?” sorusunu sormadan önce, “Ben kendimde neyi sevebilirim?” sorusunu kendine yönelt. Bu soru önce sessiz kalabilir ama zamanla içinde yeni bir iç ses oluşturur; daha şefkatli, daha gerçek bir ses.

Ve eğer bu duygular çok yoğunlaştıysa, günlük yaşamını ve ilişkilerini zorlamaya başladıysa, bir uzmandan destek almak hem bu düşüncelerin kökenini görmek hem de iç dünyanı yeniden düzenlemek için çok kıymetli olabilir. Kendine bu desteği vermek, eksiklik değil; kendini iyileştirme cesaretidir.

Görünüş geçer. Ama insanın kendine olan bakışı kalır. O bakış yıllarca sert olduysa, şimdi onu yumuşatmak senin elinde.

Sağlıklı Günler Dilerim


Uzm. Klinik Psk. Elif Kızılkaya

Cevaplanmış benzer sorular