Kendini sevmek
Kendimi sevmiyorum.Gözlük kullanıyorum.Lens taktığım zaman daha özgüvenli oluyorum Sevgilim hep lensle görür beni.Görüntülü arasa bile numaram yüksekte olsa çıkarır kör kör konuşurum. Lens var sanıyor.Normal bir kilodayim 58 gibi. Erkeklerin sevdiği standartlara göre ince bir belim yok,dolgun bir göğüsüm,kalçam hiç yok.Bu yüzden kendimi çok yetersiz ve özgüvensiz hissediyorum.Bu hisle nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyorum. Sevgilime yaptırmak istediğimi söylediğimde hem öyle dokunamayacağını hemde daha cok insanların bakacağını söylemişti.Ona yetiyor mu bilmiyorum ama ben cinsellik yaşadığımız zaman cok yetersiz hissediyorum.Güzel kızlara özeniyorum,bazen onları kıskanıyorum.Bır gözüm düşük mesela.Yüz asimetrim bozuk.Kendimi iğrenç hissediyorum ve bununla nasıl baş edeceğimi asla bilmiyorum.
Bu soru 6 Temmuz 2025 15:26 tarihinde Uzman Klinik Psikolog Elif Kızılkaya tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba Sevgili Danışan ,
Kendini "sevememek", dış görünüşünle ilgili olumsuz duygular taşımak, bir partnerin gözünde “yeterli” ya da “arzulanır” olma ihtiyacını hissetmek… Bunların hepsi çok insanî, çok kırılgan ve çok gerçek duygular. Bu duyguların yüküyle yaşamak, her sabah aynaya baktığında kendini başkalarının standartlarına göre tartmak kolay değil. Ama bilmeni isterim ki bu, senin kişisel yetersizliğin değil bu, seni yanlış şekillere sokmaya çalışan toplumun baskısıdır.
Senin anlattıklarında çok derin bir “karşılaştırmalı yaşama” hali görüyorum. Yani benliğin, kendi içsel değeriyle değil, dışsal standartlara ; bel kıvrımı, yüz simetrisi, meme-kalça oranı gibi — göre değerlendirilmiş. Bu karşılaştırma seni sürekli daha az, daha eksik, daha “yetersiz” hissettirmiş. Ve ne yazık ki bu hissin kaynağı sadece estetik değil, ilişkisel bağlamda da beslenmiş. Çünkü partnerin de bu konuda seni anlamak ve desteklemek yerine, bazı sözleriyle bu yetersizlik duygunu derinleştirmiş olabilir.
Burada iki önemli mesele var:
Gözlük takmak, yüz asimetrisi, düşük göz kapağı, belin oranı… Bunlar, ruhunun değeriyle ilgili hiçbir şey söylemez. Ama çocuklukta ya da ergenlikte “güzel kız” kalıbının dışında kalan bir bedenle büyümek, öz-sevgi gelişimini ciddi biçimde zedeleyebilir. Reklamlar, sosyal medya, partnerlerin beklentileri, “erkekler neyi sever” söylemleri… Hepsi tek bir şeye hizmet eder: Kadını biçimlendirmek. Senin kendini güzel hissetmen değil, beğenilmeye değer hissetmen istenir. Ve bu his, sana ait olmaktan çıkar. Bu noktada, senin bedenin biricikliğini değil, başkalarının arzularına ne kadar hizmet ettiğini tartar hale gelirsin.
Ama bedenin bir arzu nesnesi değil, senin varlığının taşıyıcısıdır. Gözlüğün, seni daha az güzel yapmaz; lens seni daha değerli kılmaz. Bunu bilmek kolay değil, çünkü zihinsel olarak bu inançlara yıllardır maruz kalıyoruz. Ama bu farkındalıkla başlamak iyileştiricidir:
Sen, başkalarının arzularına uygunluk ölçüsünde değerli değilsin. Sen, olduğun gibi, şimdi, burada, zaten değerlisin.
Cinsellik, sadece bedenlerin değil, aynı zamanda duyguların da çıplaklaştığı bir alandır. Eğer bir ilişkide "ben yeterli miyim, beni beğeniyor mu, başkalarını arzuluyor mu" gibi sorular içini kemiriyorsa, bu cinsel deneyimi bir performans alanına dönüştürür. Ve bu performans, genellikle kadının kendi arzularından çok, karşı tarafın arzularına hizmet etmeye başlar. Bu, içsel bir baskı yaratır: “Güzel olmalıyım, beğenilmeliyim, onun hayalini kurduğu gibi olmalıyım.”
Ama gerçek, sağlıklı bir cinsellik, kendiliğindenlik ve duygusal güven üzerine kuruludur. Partnerinin senin duygularını, bedenini, arzularını anlamaya çalışması, seni bir “görsel obje” değil, bir “bağ kurulan kişi” olarak deneyimlemesi gerekir. Senin bedenine ne olduğu değil, onun seninle nasıl bir ilişki kurduğu önemlidir.
Senin sevgiline yaptığın estetikle ilgili paylaşımına verdiği yanıt da incelenmeli. “İnsanlar bakar, dokunamam” gibi ifadeler, sahiplenici bir bakış açısı içeriyor. Bu, bedeninin sadece senin değil, onun da “kontrol etmesi gereken” bir şey gibi görülmesine neden oluyor. Bu tür cümleler, sevgiyle değil, sahiplik duygusuyla karışmış olabilir.
Kendini sevmemenin arkasında çoğu zaman şu sessiz cümleler yatar:
"Ben neden böyleyim?" , Neden böyle bir bedenim var?, Neden herkes gibi olamıyorum?, Ben nerde eksik kaldım?"; Bu sorular, geçmişte görülmemiş, duyulmamış, değer verilmemiş bir çocuğun iç sesleridir. Eğer çocuklukta biri sana aynaya bakıp “sen böyle çok güzelsin, senin varlığın çok değerli” diyemediyse, sen de kendine bunu demeyi öğrenemezsin. Yani kendini sevememen, aslında kendini yıllardır tanımaya çalışmanın bir parçası olabilir. Ve bu yolculukta kendine söylemen gereken ilk cümle şu olabilir: “Benim bedenim bir eksiklik değil, bir anlatı taşıyor.”
Bu anlatının içinde küçük senin kırgınlıkları, hayal kırıklıkları, onay arayışı, sevilme arzusu ve görünme ihtiyacı var. Sen bu bedeni değiştirmek zorunda değilsin; onun hikâyesini duyduğunda, zaten dönüşüm kendiliğinden başlayacak. Sen kötü değilsin. Eksik değilsin. Çirkin değilsin.
Sadece yaralı bir aynadan kendine bakıyorsun. Ve bu aynayı yıllardır elinde tutan eller, belki senin ellerin bile değil. Belki annenin kaygıları, belki toplumun dayattıkları, belki partnerinin bakışı. Ama artık bu aynayı yere bırakma zamanı geldi. Yüzün, gözün, kalçan, belin, göğsün, gözlüğün, düşük kapağın.. Bunların hepsi sadece seni anlatıyor. Seni tanımlamıyor, seni taşıyor. Ve senin kendine dönüp ilk defa "Ben, ben olduğum için yeterliyim" deme zamanın geliyor.
Sana verebileceğim tavsiyeler ;
Aynadaki bakışını yumuşatmak: Her gün bedeninle ilgili şefkatli bir cümle kurmayı dene. Örneğin:
“Bugün de benimle birlikte yaşadığın için teşekkür ederim.” Sosyal medya detoksu: Kendini kıyasladığın hesapları bir süreliğine sustur. Güzellik algını değil, insanlık algını besleyen içeriklere yönel. İlişki içinde sınır belirleme: Partnerinle duygularını açıkça paylaşmak, seni yargılamadan dinleyip dinlemediğini gözlemlemek çok önemli. Cinsellikte ya da görünümde hissettiğin baskıyı anlatman, ilişkinin kalitesini belirleyici olabilir. Psikoterapi desteği: Beden algısı, değersizlik inancı, cinsel yetersizlik hissi gibi konular, köklü duygusal dinamiklerle ilgilidir. Bireysel terapi bu konularda çok derin bir iyileşme sağlayabilir. Bedenle barışma çalışmaları: Yoga, dans, beden-farkındalık meditasyonları gibi yöntemlerle bedeninle çatışma değil, ilişki kurmayı öğrenebilirsin.
Uzm. Klinik Psk. Elif Kızılkaya