• Anasayfa
  • Sorular
  • sinirli ve takıntılı bir insan olmayı nasıl bırakırım
Romantik İlişkiler

sinirli ve takıntılı bir insan olmayı nasıl bırakırım

Gizli Kullanıcı8 Mayıs 2025 22:21

merhaba, ilişkimde çok sinirli biriyim erkek arkadaşımın en ufak hareketi bile beni çok sinirlendiriyor yanindayken mutlu hissedemiyorum içimi huzursuzluk kaplıyor onunla konuşmak istediğim konuları konuşurken beni sürekli susturuyor ve benimle konuşmuyor sürekli ilişki içerisinde ki değerimi sorguluyorum beni sevip sevmedigine emin olamıyorum konuşmak istediğim şeyler için beni susturunca daha da öfkeleniyorum o konuşmadıkça sorun çözmedikçe inanılmaz sinirleniyorum yanlış bir hareketi oluyor bu durumu ona belirtiyorum ve düzeltmek için en ufak bir çabası olmuyor beni sürekli geçiştirdiğini hissediyorum söylediği cümleler beni asla tatmin etmiyor o beni anlamadıkça daha çok üstüne gidiyorum ve o da sürekli bundan kaciyor soru sorduğum zaman bana cevap vermiyor tamam diyerek konuyu kapatmaya çalışıyor ben onu sevip değer verdiğim için daha detaylı cevaplar bekliyorum fakat hiç bir zaman alamıyorum onu seviyorum ama onun yanındayken hiç bir zaman mutlu hissedemiyorum ilişki içerisinde çok fazla kendi değerimi sorguluyorum beni sevip sevmediğini sorguluyorum kafaya çok takıyorum bana ilgi göstermesi için bunu kendisine söylüyorum ama beni dinlemiyor ne yapabilirim anlaşılmadıkça daha da öfkeli ve sinirli birisi oluyorum sadece anlayış açıklama bekliyorum

Bu soru 9 Mayıs 2025 13:33 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.

  • Cevaplandı

  • Paylaş:

Merhaba sevgili danışan,


İçinden gelenleri bu kadar açık, cesur ve samimi bir şekilde paylaşman çok kıymetli. Yazdıkların, yaşadığın ilişkinin sana nasıl bir duygusal yük bindirdiğini, sevgiyle birlikte gelen öfkenin ne kadar yorucu hâle geldiğini ve aslında tüm bu gerginliğin arkasında ne kadar çok “anlaşılmak, değer görmek, ilgi hissetmek” arzusu olduğunu çok net gösteriyor. Bir ilişkide sevmekle birlikte anlaşılamamak, ilgi görememek ve duygusal ihtiyaçların sürekli ertelenmesi zamanla sadece öfke değil, aynı zamanda büyük bir iç çatışma yaratır. Bir yanda sevdiğin biri var ama yanında huzur bulamıyorsun. Bu çok yorucu bir denklem ve sen bu dengenin içinde sıkışmışsın gibi görünüyorsun.


Öncelikle şunu net söylemek gerekir: Sinirli ya da takıntılı olmak, doğuştan gelen kişilik özellikleri değil; çoğu zaman duygusal ihtiyaçların karşılanmadığında, sınırların saygı görmediğinde ve sevgi içinde güvende hissetmediğinde gelişen koruyucu savunma tepkileridir. Senin de şu anda yaşadığın öfke, takıntı, detaylara takılma, sürekli soru sorma, cevap alamadığında sinirlenme gibi davranışların arkasında aslında çok temel bir ihtiyaç var: Anlaşılmak ve değer görmek. Ve ne zaman bu ihtiyaçlar görmezden gelinse, içindeki öfke daha da yükseliyor. Çünkü sevgiyi sadece duygusal değil, aynı zamanda davranışla da hissetmek istiyorsun. “Seni seviyorum” demek yetmiyor; ilgi, çaba, açıklama ve senin duygularına yer açılması gerekiyor.


Erkek arkadaşının seni susturması, konuşmak istediğin konulara mesafe koyması, sen duygu paylaşımı yaptığında yüzeysel cevaplarla geçiştirmesi seni her defasında yalnız ve değersiz hissettiriyor. Bu da seni daha fazla konuşmaya, daha fazla açıklama beklemeye, onun üzerine gitmeye ve bu olmadığında daha çok sinirlenmeye sürüklüyor. İşte bu bir duygusal kısır döngü. Çünkü sen içten içe, “beni sevdiğini bana hissettirsin” diye çırpındıkça, o senden uzaklaşıyor. O uzaklaştıkça sen daha da yaklaşıyorsun. Ve bu döngü her tekrar ettiğinde sen kendini daha fazla sorgularken, o seni daha fazla susturmaya çalışıyor.


Peki bu noktada sen ne yaşıyorsun? Sevgiyle beraber sürekli kendini değer sorgusu içinde buluyorsun. “Beni seviyor mu, yoksa alışkanlıktan mı yanımda?”, “İlgisizliği benden mi kaynaklı, yoksa o mu zaten uzak biri?”, “Ben mi çok istiyorum, o mu hiç vermiyor?” gibi iç çatışmalarla zihnin sürekli meşgul. Bu da senin ruhsal enerjini tüketiyor. Dışarıdan birisi için bu “takıntı” gibi görünebilir ama senin için bu, belirsizliğin içinde kaybolmuşluk. İlişkinin ne yönde ilerlediğini bilememek, karşındaki kişinin net olmaması, sürekli kaçması, susması seni öfkeye itiyor. Çünkü duygusal olarak açık ve dürüst bir ilişki arzuluyorsun ama karşındaki kişi bu alana gelmiyor.


Buradaki en önemli farkındalık şu olabilir: Öfkenin altında aslında sevgiden çok hayal kırıklığı, incinmişlik ve değersizlik hissi var. Çünkü sen sevdiklerine karşı çok duyarlısın. Bir şey hissettiğinde içinde tutmuyorsun, paylaşıyorsun. Bu çok kıymetli bir özellik. Ama karşındaki kişi bu açıklığı, açıklamayla değil suskunlukla karşılıyorsa, sen kendini sanki eksik ya da fazla bir şey yapmışsın gibi hissediyorsun. Oysa buradaki sorun senin çok hissetmen değil; karşındaki kişinin bu duygusal açıklığı taşıyamaması. Ve bu taşıyamama hali, senin öfkeni, güvensizliğini, takıntılarını daha da büyütüyor.


Şimdi gelelim senin soruna: “Sinirli ve takıntılı biri olmayı nasıl bırakabilirim?” Bunun cevabı önce “neden bu hâle geldim?” sorusunda gizli. Sen kendine “ben neden bu kadar kontrol etmeye çalışıyorum?”, “neden sürekli konuşmak, açıklama duymak istiyorum?”, “neden onun her hareketi beni bu kadar etkiliyor?” diye sorduğunda, cevabın şu olabilir: Çünkü kendini bu ilişkide güvende hissetmiyorsun. Ve güven olmadığında, zihin kontrol arar. Takıntı geliştirir, açıklama bekler, sorgular. Bu senin hatan değil; bu bir bağ kurma biçimi. Ama senin bu bağın içinde sürekli zarar gördüğünü düşündüğünde, işte o noktada kendine şu soruyu sormalısın: “Ben sevilmek için neden bu kadar uğraşıyorum?”


Öfkeni azaltmak ve takıntılarını yatıştırmak için önce ilişki içindeki rolünü yeniden gözden geçirmen gerekebilir. Sürekli ilişkiyi sen mi ayakta tutuyorsun? Sorunları sen mi gündeme getiriyorsun? Çözüm için çabalayan sadece sen misin? İlgi, açıklama, yakınlık hep senin talebinle mi oluyor? Eğer bu sorulara cevabın evetse, o zaman bu ilişkide yalnızca “sevmek” değil; aynı zamanda “değer görmek” konusunda da ciddi bir eşitsizlik var. Ve bu eşitsizlik, zamanla sevginin yerini öfkeye bırakıyor. Çünkü bir ilişki sadece “ben seni seviyorum” demekle değil; bunu hissettirmekle, paylaşmakla, konuşmakla, çabayla sürdürülebilir hâle gelir.


Kendini bu kısır döngüden çıkarmanın yollarından biri de, kendini dışarıdan izlemeyi öğrenmektir. Bir olay olduğunda hemen sinirlenmeden önce, kendine şu soruyu sormayı alışkanlık hâline getirebilirsin: “Ben şu anda neye sinirlendim? Asıl isteğim neydi? Ne bekliyordum, ne buldum?” Bu iç gözlem, tepkilerini düzenlemeni, daha az kırılmanı ve duygularını fark etmeni sağlar. Takıntıların arttığında ise şunu düşünebilirsin: “Şu anda kontrol etmeye çalışıyorum ama bu bana ne sağlıyor?” Zihnindeki bu sorgulamalar, seni kendini suçlamadan ama fark ederek bir dönüşüme götürür.


Sevgili danışan, sen duygusal olarak çok güçlü bir insansın. Hissetmekten korkmuyorsun. Açık iletişim kurmak istiyorsun. Anlaşılmak, değerli hissetmek istiyorsun. Bunlar çok kıymetli ve insani ihtiyaçlar. Ama bu ihtiyaçlar sürekli karşılıksız kalıyorsa, bir yerde durup “ben bu ilişkide ne yaşıyorum, ne veriyorum ve ne alıyorum?” sorusunu kendine dürüstçe sorman gerekiyor. Bu sorunun cevabı seni ya ilişkiyi yeniden yapılandırmaya ya da duygusal yükten kurtulmak için farklı bir karara yönlendirecek. Her iki durumda da sen daha iyi olmayı hak ediyorsun.


Eğer bu duyguların artık seni aşırı derecede etkilediğini, günlük hayatına da yansıdığını hissediyorsan, bir uzmandan destek alman senin için çok faydalı olur. Psikoterapiyle birlikte bu öfkenin, kontrol ihtiyacının ve güvensizliğin kökenlerini anlayabilir, kendi sınırlarını yeniden çizebilir ve sevgiye, ilgiye dair beklentilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilirsin. Unutma, anlaşılmak için bazen önce kendimizi duymamız gerekir. Sen buna hazırsan, bu dönüşüm çok daha kolay olur. Kendini bu kadar ifade edebilen biri olarak, bu yolculukta da çok güçlü ilerleyebilirsin.


Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.


Sevgiler,

Psikolog Betül Canbel

Cevaplanmış benzer sorular