Sorumluluklardan kaçan birisi değilim ama artık baş edemiyorum
Her şeye yetişmek zorundayım. Kendime bile yetişememişken her şeyi düşünmek zorundayım. Baktığım kedileri, üniversite hayatımı, geleceğimi, evi, ailemi, ilişkimi artık altında eziliyorum. O kadar ümitsiz kaygılıyım ki yemek yemekten dahi zevk almıyorum. En ufak şey bile nasıl benim hayatımda bir yüke dönüşebilir? Kafam karışık ev darmadağın ve bu daha da kafamı karıştırıyor yataktan dahi çıkmak istemiyorum bir yerden başlamak zorunda olduğumu biliyorum. Peki ya buna gücüm var mı? İlişkinin de çok iyi olduğu söylenemez. Aile hayatımında herkesi mutlu etmek zorunda mıyım? Ben ne yapacağım. Sorumluluk enkazından nasıl kalkacağım?
Bu soru 30 Ağustos 2025 05:10 tarihinde Psikolog Serra Menevşe tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan, yazdıklarını okurken sanki omzunuzda bir yük var ve bu yükü taşımak için gerçekten tüm gücünüzü harcıyorsunuz gibi hissettim. Ne yaparsan, yap bu yük azalmıyor aksine ağırlığını üzerine veriyor gibi hissettiriyor sanki, bu durum da sizi hem fiziksel hem ruhsal anlamda zorluyor. Evin darmadağın olması, kafanızın karışık olması, yemekten dahi zevk alamamanız bu durumun bir sonucu olabilir. Bir yandan her sorumluluğa cevap vermeye çalışırken, öte yandan kendi temel ihtiyaçlarınızı bile ikinci plana atmak zorunda kalmak... İnsana kendini gerçekten çaresiz ve sıkışmış hissettirebiliyor. Bir şeylerin altından kalkmaya çalışırken yorulmuşsunuz ve sanki bu "her şeye yetişmeliyim" baskısı içinizde daha da çoğalıyor.
Bazen kendimizden önce sorumluluklarımızı önceleriz, “önce onları halledeyim, önce çevrem mutlu olsun, sonra sıra bana gelir.” Bakış açısıyla sorumlulukları teker teker yerine getirmeye çalışırız. Bu durum bize yorgunluk, anlaşılmama , kaygı şeklinde geri döner çoğu zaman çünkü önce ben diyememek kişinin baş etme kapasitesini zorlayabilir sevgili danışan. Elinde 10 tane ekmek olan birisini düşünün. Bu 10 ekmeği birkaç kişiye değişik miktarlarda paylaşıyor eve gidene kadar. Eve geldiğinde elinde hiç ekmek kalmadığını görüyor, aslında başkaları için iyilik yaparken kendisine en büyük kötülüğü yapıyor. Kendisi için olanın hepsini başkalarının payına dağıttığı için kendisine bir şey kalmıyor. Belki de ekmeğin kendisine yetmediğini ona en ihtiyacı olduğu zamanda anlayacaktır. İşte bizim hayatımızda da bu durumun bir benzeri yaşanabilir çoğu zaman. Kendi gücümüze, kudretimize en ihtiyacımız olduğu an ; hani yataktan kalkamadığımız, bireysel sorumluluklarımızı yerine getiremediğimiz zamanlar vardır ya toparlanmak için kendi kapasitemize ihtiyaç duyarız. O gücü dışarıya, diğer ilişkilerdeki yatırımlara o kadar dağıtırız ki günün sonunda kendimize pek de pay düşmez. İşte tam burada aslında o radikal kararlar alınıp bir arınma gerçekleşir, bir şeyler düzelme yoluna girebilir çoğu zaman.
Sevgili danışan, şu an üzerinizdeki sorumlulukları yerine getirmek zorunda olduğunuz için kendinizi sıkışmış hissedebilirsiniz, bu çok anlaşılabilir bir durumdur. Çantamızın içine çok fazla eşya koyduğumuzda çanta zor kapanır, belki fermuarı bozulabilir ya da içinden anahtarı almak istediğimizde kolaylıkla bulamayız. Oysa anahtarı özel bir yere koyduğumuzda onu bulmak çok daha kolay olur. İşte bu anahtar, hayatınızdaki sorumlulukların arasında sıkışan sizi temsil ediyor. Kendinizi özel bir yere koyduğunuzda, nasıl ulaşacağınızı bildiğinizde, o karışıklık aslında o kadar da göze batmayabilir. Yani demek istediğim, kendinize ses olabileceğiniz yollar keşfetmek, ihtiyaçlarınızı görünür kılmak…
Belki şöyle düşünülebilir: "Bir yerden başlamak zorundayım" diyen ses, içinizde hâlâ bir şeyin kıpırdadığının, hâlâ kendi hayatınızda söz sahibi olma isteğinizin göstergesi. Ama engelleyen şey, muhtemelen “her şeyi tek anda düzeltmeliyim” baskısı. Gerçekten nereden başlamak gerektiğini seçmek kolay değil. Belki de, bugün küçük bir adım atmak... Kendinize temas edebileceğiniz anlar yaratmak önemli olabilir. Mesela yataktan kalkmadığınızı söylemiştiniz. Bilimsel araştırmalara göre günde 15 dakika yürüyüş yapmak beyinde antidepresan etkisi yaratır. Ben genelde sizinle aynı duyguları paylaşan danışanlarıma öncelikle harekete geçmeyi daha sonra duygularına odaklanmayı öneririm. O 15 dakika içerisindeki yürüyüş aslında bedeninize ve zihninize “toparlanmalıyım.” Mesajını verebilir. Daha sonra dağınıklığından bahsettiğiniz etrafı toplayabilirsiniz. Etrafınız sanki bu özelliğiyle karışık olan zihninize benziyor. Çevrenizde belki kıyafetler dağılmıştır, zihninizde ise düşünceler. Kıyafetleri toplarken ayırır, kirli olanı kirliğe atar, kalanları katlar ve dolabınızda ilgili bölümlere yerleştirirsiniz. Zihninizdeki düşünceleri de bu şekil ayrıştırabilir, onlar üzerine bir miktar düşünerek ve bu düşünce sonucunda eyleme geçerek zihninizi toparlayabilirsiniz.
Yukarıda yapacaklarınız sonrasında duygu ve düşünceleriniz daha net görünür hale gelir ve temas etmenizi kolaylaştırır. Bir duygu günlüğü yapmaya ne dersiniz? Duygularınızı rahatlıkla yazabileceğiniz, neyin nereden geldiğini görmenizi kolaylaştıracak bir defter ..
Bu yazıda sorumluluklarınıza nasıl yetebileceğinizden değil de kendinize nasıl yetebileceğinizden bahsediyorum siz de fark ettiyseniz. Çünkü klinikten faydalandığım bir gözlem de kişinin önce kendisine sonra sorumluluklarına/ çevresine iyi gelmesi, yetmesi tabii ki kendini yormadan ve tüketmeden. Önce ben sonrası sonra düsturu çok kıymetlidir, bunu görünür kılmak için duvar kağıdı yapabilir, bir kağıda yazıp cebinize koyabilirsiniz.
Size aşağıda birkaç egzersiz önereceğim, zorlandığınız anlarda yapabilirsiniz, yönergeler aşağıda mevcut.
Dilerseniz bu süreci profesyonel destekle de yürütebilirsiniz.
Umarım bu yazı zihninizde bir ışık, yüreğinizde de bir sıcaklık uyandırmıştır. Dilerseniz duygularınızı biraz daha paylaşabilir, neler hissettiğinizi açabilirsiniz. Burada sizi anlamak ve birlikte çözüm yollarına bakmak için yanınızdayım. ✨
İyi günler dilerim.
Psikolog Serra MENEVŞE