Uzak mesafe ilişkim
Betül Canbel’e Yazdıklarınızdan sonra, dışarıdan bakan bir gözle düşündüğümde, Mustafa ile aramızdaki ilişkinin sağlıklı bir temele oturmadığını fark ediyorum. Evet, Mustafa iyi bir insan. Ama onun iyi biri olması, benim için doğru kişi olduğu anlamına gelmiyor. Yine de, ondan başkasıyla nasıl mutlu olabileceğimi bilemiyorum. Çünkü kendimi bildim bileli, hep o vardı yanımda. Her zaman bana destek olan, en çok güvenen, başım sıkışınca ilk koştuğum kişi hep oydu. Ne zaman ihtiyacım olsa, ona ulaşabildim. Hiç yalnız bırakmadı… Sadece duygularımda beni yalnız bıraktı. İlişkimizin zorluklarını hep ben üstlendim, o ise daha çok güzel anlara odaklandı. Ama ben biliyordum ki, sorunları halının altına süpürerek ilerleyemeyiz. Ondan uzak olduğum için kendimi ikinci plandaymışım gibi hissediyorum. O, ailesini ve işini erteleyemiyor; ama ben hep bekleyebiliyorum. Beni hiçbir zaman önemsiz bir şey için bekletmedi, evet… Ama onun hayatında hep önemli şeyler oluyor: Ya annesi hasta, ya bir düğün, ya bir cenaze, ya da işle ilgili yoğunluklar… Onu sadece bir kez görmüş olmak bana yetersiz geliyor. Bu, dış görünüşle ilgili değil. Onu tüm kalbimle seviyorum — bu, fiziksel özelliklerden bağımsız bir sevgi. Ama sizin de söylediğiniz gibi, onunla hiç yan yana kahvaltı yapmadık. Hiç kavga etmedik. Onu çok sinirliyken görmedim. Bunlar aslında önemsiz değil; aksine, bir ilişki için çok kıymetli deneyimler. Bazen düşünüyorum: Acaba biz gerçekten yaşamadık da sadece zihnimizde bir hayat mı kurduk yıllarca? İçimde, onunla ilgili yaşadığım her duyguda hep bir “acaba” vardı. Her sevincim, her heyecanım yarım kaldı. Gülerken bile, “bizim geleceğimiz yok” diye üzülüyordum. Bana bir hediye aldığında, “ya ailem görürse” diye korktum. Heyecanım, mutluluğum hep eksik kaldı. En çok da Ankara’da, ilk kez ona sarıldığımda hissettiklerimi unutamıyorum. O, duygularına kendini bırakıp “çok şükür Allah’ım” diyebildiğinde; ben içimde heyecandan çok korku hissediyordum. O anın doğruluğunu sorguluyordum. Evet, birbirimizi çok seviyoruz. Geçmişin yükü kalbimde ağır olsa da, ona olan sevgim tarif edilemez. Bizim birbirimizden başka anlayanımız, destekçimiz yok. Ama ne yazık ki şartlarımız çok zor ve biz bu şartların üstesinden gelebilecek güçte değiliz. Bu koşullar, bizi birbirimizden uzaklaştırmalı mı? Bir de aileme Mustafa’yı nasıl anlatacağımı bilemiyorum. “İnternetten tanıdığım biriyle evlenmek istiyorum” dediğimde buna ne kadar saygı gösterirler, bilmiyorum. Belki iki kez daha buluşsak… Ama üç kere gördüğüm biriyle evlenmek istediğimde, ailem buna destek olacak mı? (Önceki mesajlarımı özetlemeden yazıyorum yazmama gerek var mı? Kendimi size tanıtabildim mı?)
Bu soru 5 Mayıs 2025 07:40 tarihinde Psikolog Betül Canbel tarafından cevaplandı.
- Paylaş:
Merhaba sevgili danışan,
Yazdıklarını büyük bir dikkatle ve anlayışla okudum. Paylaştığın her cümlede, hem sevmenin ağırlığını hem de ilişki içinde yalnız kalmanın kırılganlığını gördüm. Duygularını bu kadar açık ve içten ifade edebilmen çok kıymetli; çünkü ilişkisel meselelerde en çok zorlandığımız şey, kendi duygularımızı dürüstçe görebilmek ve adını koyabilmektir. Sen bu noktada çok önemli bir farkındalık kazanmışsın: Mustafa’nın iyi biri olması, onun senin için doğru kişi olduğu anlamına gelmeyebilir. Bu çok güçlü ve dönüştürücü bir içgörü. Çoğu insan yıllarca bir ilişkide sadece karşısındaki kişinin “kötü biri olmaması” gerekçesiyle kalmaya devam eder. Oysa bir ilişkinin yürüyebilmesi için iyi niyetten fazlası gerekir: Ortak bir gelecek hayali, birlikte yaşanmışlık, duygu paylaşımı, sorumluluğu bölüşmek ve her iki tarafın da bu bağın içinde görünür olması. Senin Mustafa ile kurduğun bağ, zaman içinde duygusal bir sığınak hâline gelmiş. Çocukluğundan, gençliğinden bu yana onun senin hayatındaki varlığı bir tür “güven” alanı yaratmış gibi görünüyor. Özellikle sıkıştığında ilk aradığın kişi olması, yanında olduğunu hissettirmesi bu güveni perçinlemiş. Ancak bu güven duygusu zamanla alışkanlığa, alışkanlık da “onsuz yapabilir miyim?” kaygısına dönüşmüş olabilir. Bu da seni hem güçlü bir bağın içinde tutmuş hem de yeni seçenekleri düşünmekten uzaklaştırmış. “O hep vardı” cümlesi, bir sevgi ifadesinden çok bir yaşam pratiğine işaret ediyor. Ve sen şimdi bu yaşam pratiğini sorgulamaya başlamışsın.
İlişkinizin sorumluluğunu hep senin üstlenmiş olman, zamanla tükenmene neden olmuş olabilir. Özellikle “o güzel anlara odaklanırken ben sorunları yönetmeye çalıştım” dediğin yer, ilişkinizdeki dengenin ne kadar bozulduğunu açıkça ortaya koyuyor. Duygusal sorumluluğun tek bir kişiye ait olması, zamanla o kişide kırgınlık ve yorgunluk yaratır. Her ilişkide zaman zaman bir taraf daha çok verir, daha çok çaba gösterir. Ama bu bir döngü hâlinde karşılıklı akmadığında, ilişkinin yükü sadece bir kişinin omzuna biner. Senin de yaşadığın şey tam olarak bu olmuş. Üstelik fiziksel mesafe, bu duygusal yükü daha da artırmış. Sen sürekli “ne zaman buluşuruz?”, “ne zaman daha fazla görüşebiliriz?”, “ne zaman daha gerçek bir ilişkiye dönüşür?” gibi sorularla kendi içini meşgul ederken, Mustafa gündelik hayatın telaşı içinde kalmış. Ailesi, işi, çevresi hep bir şekilde onun öncelikleri arasında yer almış ama sen sürekli olarak beklemişsin. Üstelik hiçbir zaman seni önemsiz şeyler için bekletmediğini söylemen, aslında onun iyi niyetini savunduğun bir yanın olduğunu gösteriyor. Ama bu iyi niyet, senin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemiş. Çünkü hayatında “hep önemli şeyler” olan biriyle birlikte olmak, senin duygularının daima bir şeylerin ardından gelmesi anlamına geliyor. Senin için önemli olan şeylerin, onun takvimine bir türlü sığamaması, doğal olarak sende “ben ikinci plandayım” duygusunu doğurmuş.
İlişkinizdeki fiziksel buluşmanın yalnızca bir kez gerçekleşmiş olması ise başka bir kırılganlık noktasını işaret ediyor. Bir ilişki, yaşanarak, birlikte vakit geçirilerek, gündelik deneyimlerle büyür. Kahvaltı sofrasında edilen küçük sohbetler, birlikte susulan anlar, basit bir market alışverişi, tartışmalar, sinirli anlar… Bunlar ilişkinin gerçekliğini oluşturan detaylardır. Senin de çok yerinde bir şekilde belirttiğin gibi, hiç kavga etmemek aslında olumlu bir şey olmayabilir. Çünkü bir tartışmada, partnerimizin sınırlarını, sabrını, iletişim becerilerini, empatisini ve şefkatini görürüz. Sinirliyken nasıl davrandığını bilmediğin bir kişiyle bir ömür kurmak, duygusal anlamda kör noktaların çok fazla olduğu bir yolculuğa başlamak gibidir. “Biz bu ilişkiyi zihnimizde mi yaşadık?” diye sorman, aslında içinde bir süredir var olan şüphenin sesidir. Gerçek bir ilişki yaşanmışlıkla güçlenir. Zihinde kurulan ilişkiler ise zamanla kırılganlaşır, çünkü elle tutulur bir bağa dönüşemeyen duygular, hep eksik kalır. Senin sevincin de, hediyenin heyecanı da, fiziksel temasın mutluluğu da hep eksik kalmış. Bir şeyler hep tamamlanamamış. Mustafa’nın seni ilk sarıldığı andaki duygusal coşkusuna karşılık, senin içinde beliren korku, içsel sezgilerinin bir uyarısı olabilir. O seni sararken kendini tamamen o ana bırakabilirken, sen neden korktun? Belki de zihnindeki “bu doğru mu?” sorusu, sana bu ilişki içinde aslında ne kadar çok şeyin eksik olduğunu göstermeye çalışıyordu. Çünkü bir ilişkinin en temel gücü, birlikteyken hissedilen güven ve huzurdur. Senin bu duygulara alan açamıyor olman, sevgine rağmen ilişkideki dengesizliğe işaret eder.
Birbirinizden başka destekçinizin olmadığını, birbirinizi en iyi anlayan iki kişi olduğunuzu söylemen çok kıymetli. Ancak burada yine dikkat çekici bir durum var. Eğer dış dünyada başka kimseyle bu ilişki konuşulamıyorsa, aileyle paylaşılamıyorsa ya da çevreyle paylaşılabilecek bir birliktelik değilse, o zaman bu bağ dışa açık bir ilişki değil, içe dönük ve kapalı bir döngü içinde yaşıyor demektir. Bu da sağlıklı bir bağ kurmanın önünde bir engel oluşturur. Ailene Mustafa’yı nasıl anlatacağını bilememen çok anlaşılır. Çünkü sen bile bu ilişkinin netliğinden emin olamamışsın. İçinde bu kadar çok “acaba” varken, bunu bir başkasına anlatmak zor olur. Özellikle internetten tanışılan biriyle evlilik fikri toplumda hâlâ birçok ön yargıyla karşılandığı için, ailenden gelecek tepkileri önceden kestiremiyor olman çok doğal. Ama burada daha önemli bir konu var: Aileni ikna etmeden önce senin ikna olman gerekiyor. Kendine “Gerçekten birlikte yaşamayı düşündüğüm kişi bu mu?”, “Sadece üç kez görüşerek bir ömür kararı almak benim için yeterli mi?”, “Bu ilişkinin beni beslediği ve bana iyi geldiği noktalardan emin miyim?” sorularını sorman çok önemli. Bu sorulara vereceğin içten ve dürüst yanıtlar, ilişkinin sağlığı konusunda sana çok şey söyleyecektir.
Son olarak şunu da belirtmek isterim sevgili danışan: Kendini bana çok iyi tanıttın. Duygularını, düşüncelerini, ilişkinin gidişatını çok açıklayıcı ve içten bir şekilde paylaştın. Bu süreçte ne hissettiğini değil, neyi anladığını da yazmış olman, duygusal farkındalığının ne kadar geliştiğini gösteriyor. Artık bir karara doğru yaklaşıyorsun ve bu kararın merkezinde sevgi değil, gerçeklik yer almalı. Çünkü sevgi bir duygu, ama ilişki bir eylemdir. Ve eylemler ancak gerçek yaşamda, gerçek deneyimlerle anlam kazanır. Eğer bu ilişki seni büyütmüyor, beslemiyor, ileriye taşımıyor ve sürekli bekleten, sorgulatan bir yerde tutuyorsa, o zaman onun adı “sevgi” olsa bile, sana zarar veriyor olabilir. Ve bu sevgiden uzaklaşmak, kendine verdiğin en büyük destek olabilir. Unutma ki, duyguların kadar sınırların da değerlidir. Eğer istersen, bu süreci daha yakından değerlendirmek için profesyonel destek alabilir, iç dünyandaki bu karışıklığı daha derinlemesine inceleyebilirsin.
Umarım cevabım faydalı olmuştur. Değerlendirilmesini istediğin farklı bir soru veya aklına takılanları sorabilirsin.
Sevgiler,
Psikolog Betül Canbel