Psk. Eda Şenol
İstanbul, Türkiye
Online Terapi
Uzman Hakkında
2024 yılında İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji (İngilizce) bölümünden mezun oldum. Öğrenim sürecim boyunca Avcılar belediyesinde üç yıl gönüllü staj yaptım. Zorunlu stajımı SBÜ Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaptım. Staj süreçlerimde mesleğime dair birçok eğitim ve seminerlere katıldım. Şu an danışanlarıma online psikoterapi vermekteyim.
Eğitim
- İstanbul Nişantaşı Üniversitesi - Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- Bilişsel Davranışçı Terapi
- Çocuk Merkezli Oyun Terapisi
- MMPI ( Çok Yönlü Kişilik Envanteri)
- Mini Mental Test
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel Davranışçı Terapi
Cevaplar (8)
Selamlar,Yaşadığınız durum sizin için çok zor ve zorlayıcı bir süreç gibi görünüyor. Onaylanmak, takdir edilmek, başkaları tarafından fark edilmek her bireyin en temell ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç tıpkı yemek yemek, su içmek gibi temeldir fakat her bireyde ihtiyaç düzeyi aynı değildir. Kabul görme ve onay ihtiyacımız erken çocukluk (0-6 yaş) sürecinde başlar. Bir çocuk için ebeveynleri tarafından oaylanmak ve desteklendiğini hissetmek en temel isteklerden biridir. Onaylanma ihtiyacının temelini sevgi oluşturur. Çocukken ebeveynlerimizin onay, destek,sevgi ve davranışları doğrultusunda benlik gelişir. Ebeveynleri tarafından uygun görülmeyen, takdir edilmeyen, istekleri karşılanmayan ve sürekli eleştiriye maruz kalan çocuklarda kabul görülme isteği artar. Bu sürece bağlı olarak çocukta koşullu sevgi anlayışı gelişir. Koşullu sevgi, ebeveynlerin istek ve taleplerine göre hareketler ve davranış kalıpları geliştirmektir. Düşüncesel olarak çocukta ‘ebeveynlerimin isteklerini gerçekleştirmediğim takdirde sevilmeyeceğim’ düşüncesi gelir. Örnek, ‘uslu çocuk olursan seni severim’ ‘derslerinde başarılı olursan tatile gideriz. ’ gibi ebeveynler tarafından çocuğa sunulan koşullar vardır çocuk bu koşulları sağlayarak ebeveyn sevgisini tamamlayacağını düşünür. Yetişkinlik hayatına kadar süre gelen bu davranış ve düşünce kalıpları zihinde genelleşerek hayatın her alanını kapsayabilir. Yaşadığıız geçmiş yaşam aile içi deneyimlerinizin ve kendinizin farkında olmanız çok değerli. Farkındalık uzun bir süreçtir ve aksiyon alabilmek her zaman hızlı olmayabilir. Siz bu uzun süreci görebilmişsiniz ve kendiniz adına bir aksiyon almaya kararlı gözüküyorsunuz. Kendinize bu süreçte anlayışlı ve şefkatli olmayı unutmayın. Sevgiyle kalın. .Psikolog Eda Şenol
Merhaba,Kendinizi tanımlarken kaygılı bir yapıya ve sürekli bir düşünme halinde olduğunuzu belirtmişsiniz. Hiçbir bebek kaygılı olarak doğmaz. Kaygı mevcut hayat standartlarımıza, geçmiş yaşam deneyimlerimize, çocukluk dönemimizdeki ebeveyn tutum ve davranışları, sosyokültürel ve sosyoekonomik çevresel faktörler gibi süreçlere bağlı olarak şekillenir. Kaygı günlük hayatta her bireyin sahip olduğu bir duygudur. Kaygılanmayı genel olarak olumsuz/kötü hissettiren bir durum gibi atfederiz. Hal böyle olunca duygularımızı iyi ya da kötü olarak ayırıp kötü duygulardan kendimizi olabildiğince geri çekmeye çalışırız. Kaçırdığımız bir noktaysa, kaçtığımız tüm olay ve duygulara o kadar hassasiyet geliştiririz ki aslında önceden hiç gözümüzde büyütmeyeceğimiz olaylara karşı duygularımızı devleştiririz. Örneğin, yolda karşıdan karşıya geçerken arabaları kontrol etmeden geçersek araba çarpacak kaygısı yaşamamız normal bir durumdur. Aksi takdirde verdiğim örneğe bağlı olarak hiç kaygı hissetmesek ve yola kontrolsüz bir şekilde çıksak bu olayda yara almamız muhtemeldir. Örnekten çıkaracağımız şey bütün duygularımızı (mutluluk, üzüntü, öfke, kaygı…) hayattaki her şey gibi yeteri düzeyde yaşayıp hissedebilmek mühim olandır. Geçmiş yaşam deneyimlerinizi sık sık düşünmek ve rüyalar görmek geçmişte yaşadığınız olayları içselleştiremediğinizin göstergesi olabilir. Sizi daha fazla tanımış olsaydım rüyalarınız hakkında konuşup yorum yapmak daha doğru olurdu. Sık ve tekrarı olan rüyalar görmek bize bilinçdışının getirdiği ögeleri barındırır. Bu ögeleri hayatınızda anlamlı bir noktaya koyabildiğinizde, hissettiğiniz olumlu veya olumsuz tüm duygularınızı kabullenmek ve yaşamak daha kolay olabilir. Sık ve aynı konular çerçevesinde sürekli bir biçimde düşünmek kaygıyı tetikleyen ve arttıran bir eylem olduğunu unutmamalısınız. Sık düşünmek kaygınızı, kaygınız da fiziksel ve zihinsel sağlığınızı olumsuz tetikler. Hissettiğiniz ve yaşadığınız duygular nedeniyle kendinizi bir hastalıkla etiketlememelisiniz. Yaşadığınız süreci tek başınıza aşamayacağınızı düşünüyorsanız ilk önce bir hekime fiziksel muayene olmanızı daha sonra da size uygun olduğunu düşündüğünüz bir psikologla görüşmeniz daha uygun olacaktır. Sağlıkla kalın. .Psikolog Eda Şenol
Merhaba,Sorunuzda sosyal ilişkiler kurarken yaşadığınız bazı olumsuz duygularınızdan bahsetmişsiniz. Size sosyal ilişkiler kurma ve güvende hissetmenin nasıl oluştuğuyla ilgili en temelini anlatacağım. Umarım anlatığım kısımda hayatınızdaki bir parçaya dokunabilmişimdir. Üç tür bağlanma stili vardır. Güvenli Bağlanma, Kaygılı Bağlanma ve Korkulu-Kaçıngan Bağlanma. Erken yaş çocukluk dönemimizde (0-6 yaş) ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişki de güvenli bağlanma ihtiyacımız vardır. Güvenli bağlanma ihtiyacımız anne rahmine düştüğümüz anda başlar. Anne rahminde bu bağı göbek kordonumuz sağlar. Kordon anneyle aramızda olan bir aracıdır, bizi besler ve hayatta kalmamıza olanak sağlar. Doğumdan sonra bağlanma ihtiyacımız annenin teni ve emzirme aracılığıyla temas ederek kendini devam ettirir. Anne ile bağlanma isteği süreci 0-2 yaş arasında yoğun olarak kendini gösterir. Bebek anneyle kendi ihtiyaçlarının karşılanma tarzına bağlı olarak anne ile bağlanma sürecini bu aralıkta tamamlar. Bebek acıktığında, ağladığında, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarında ve duygusal ihtiyaçlarında anneden gördüğü davranışlara göre bir benlik oluşturmaktadır. Daha sonrasında çekirdek aile içi (anne, baba veya bakım veren kişiler) bebeğe karşı davranış biçimleri; şefkat, onaylanma, güven verme gibi sevgisel duygu ihtiyaçlarının karşılanması da çocuğun benlik algısının gelişmesini ve şekillenmesini sağlar. Bu süreç çocukluk dönemimize gelene kadar kendini farklı şekillerde devam ettirir. Anlattığım bağlanma stili çocuk için güvenli ve doğru bir bağlanmadır. Ebeveynlerimizle olan bağlanma stilimiz yetişkin hayatımızda diğer insanlarla kurduğumuz bağı etkiler. Kaygılı ve kaçıngan-korkulu bağlanma stili, çocuklukta ebeveynleriyle bağlanmayı yeterli şekilde ilişki kuramamış bireylerdir. Çocukluk döneminde ebeveynleriyle güvenli bağı oluşturamamış bireyler sosyal hayatta kendini daha kaygılı hissedebilir. Sosyal ilişkiler kurmakta zorluk yaşayabilir ve duygusal süreçlerini tam olarak anlamlandırmakta zorluk çekebilir. Geçmişte yaşamış olduğunuz olumsuz sizi etkileyen olaylar , insanlara karşı yeterli güveni hissedememe olarak karşınıza çıkabilir. Güven kazanılması zor, kaybetmesi çok kolay bir duygudur. Güven duygusunu diğer bireylere karşı hissedebilmek için önce kendi özgüveninizi iyileştirmeye yönelik çalışmalar yapmakla başlayabilirsiniz. Süreç uzun ve zor olabilir bu süreçte kendinize nazik olmalısınız. Sevgiyle kalın. . Psikolog Eda Şenol
Merhaba,Yaşadığınız sağlık sorunu ve son zamanlardaki stres seviyenizin artması sizin açınızdan oldukça zorlayıcı bir süreç gibi gözüküyor. Tüm bu zorlayıcı sürece rağmen kendinizi sevdiğiniz ve yaşamak istediğiniz hayat standartları için çabaladığınızdan bahsetmeniz çok kıymetli. Bu hayatta insan en çok kendini olduğu gibi severek var olabiliyor. Ergenlik dönemiyle birlikte gelişen beyin fonksiyonlarımız iç görümüzü arttırarak; yaşadığımız duyguları, davranışlarımızı, deneyimlediğimiz olayları ve diğer bireylerin bize karşı yaklaşımlarını derinlemesine analiz ederek kendimize ait bir iç ses oluştururuz. Bu içsel ses yaşamımızdaki detayları önümüze çıkararak, bize hayatımızda nasıl bir yol izleyeceğimize dair yol gösterici olur. İç sesimizi dinlerken kendi istek ve taleplerimizi bir teraziye koyup karar verebilmek en önemlisidir. Deneyimlediğiniz iç sesinizin size faydasından ziyade artık hayat şartlarınızı zorlayacak seviyeye gelmesinin sebebi olarak son zamanlarda yaşadığınız yeni bir iş ortamı stresi ve yeni iş kaygısı olabilir. Tabi ki sadece yeni iş deneyimi kaynaklı olmayabilir. Çocukluk döneminde yaşanılan travmalar, yas ya da kayıp, bireyin yaşadığı diğer olumsuzluklar ve çevresel faktörler gibi durumlar kişi de stres ve kaygı yaratmakta büyük bir rol oynar. İç sesinizin size gelecek kehanetleri vermesi ve sizin söylenilenleri yapmamanız takdirde kehanetlerin doğrulanmasına psikolojide kendini gerçekleştiren kehanet diyoruz. Kendini gerçekleştiren kehanet nedir? Gerçekliği olmayan bir olay veya durum hakkındaki düşüncelerimizin, zihnimizdeki düşünsel olarak gerçekleşemeyen bir durumun gerçekleşmesine yol açarak düşüncede beklenilen durumun meydana gelecek şekilde davranışın sergilenmesi, aslında var olmayan bu durumun gerçeğe dönüşmesi halinde "kendini gerçekleştiren kehanet" teorisi olarak tanımlanır. Yani kişi kendi kehanetini kendi yerine getirir. Bu kehanet genellikle olumsuz duygular ve davranışlar içererek olumsuz sonuçlar doğurur. Zihnimiz derin bir okyanus ve biz bu derinlikte kimi zaman sadece yüzeysel problemleri görmeye meyilli olabiliyoruz. Yaşadığınız düşünce kalıplarını ve davranışlarını uzun süredir değiştiremediğinizi hissediyorsanız belki de daha derinlerde bir şeyler aramalıyız. Sevgilerimle. .Psikolog Eda Şenol