Uzm. Kl. Psk. Gül Buket Mınak
İstanbul
Uzman Hakkında
Merhaba,
Ben klinik psikolog Gül Buket Mınak. Lisans eğitimimi Psikoloji alanında tamamladıktan sonra İstanbul Kent Üniversitesinde “Klinik Psikoloji” yüksek lisans bölümünü bitirdim. Yüksek Lisans bitirme projem “Bilişsel Çarpıtmalarda İlişki ve Evlilik Uyumu Arasındaki İlişkiler” dir. Lisans ve Yüksek lisans öğrenimi görürken bir çok etkinlik ve seminerlere katıldım. Alanında uzman olan psikiyatrist ve psikologlardan eğitimlerimi aldım ve mezun olduktan sonra da bu eğitimlere devam etmekteyim. İstanbul Cerrahpaşa Ruh Ve Sinir Hastalıkları Anabilim Dalında çocuk, ergen ve yetişkinlerle grup terapisi ve bireysel psikoterapi yaptım. Ardından özel bir klinikte süpervizör alarak danışanlarımı gördüm. Terapilerimde ağırlıklı olarak Bilişsel Davranışçı Terapi ve Şema Terapi yaklaşımlarını kullanmaktayım. Çalışmalarıma Yetişkin psikoterapisti olarak devam etmekteyim.
Eğitim
- Nişantaşı üniversitesi - Lisans
- Kent üniversitesi - Yüksek Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- Bilişsel davranışçı terapi
- Cinsel terapi
- Psikopatoloji ve yas
- Oyun terapisi
- P4C eğitimi
- Şema terapi
- Çocuk testleri
- Emdr
- Çocuk ve ergenlerde BDT
- Duygu odaklı terapi
- Aile danışmanlığı
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel davranışçı terapi, şema terapi, cinsel terapi, yas ve travma patolojisi, iletişim sorunları
Cevaplar (51)
Merhaba,Anlattıkların, karşındaki kişinin davranışlarında belli bir tutarsızlık olduğunu ve bu tutarsızlığın sende kafa karışıklığı yarattığını gösteriyor. Aslında hissettiğin şey çok doğal: biri hem ilgi sinyalleri verip hem de aynı anda mesafe koyduğunda, zihin bu çelişkiyi çözmeye çalışır. Bu nedenle “Bana ne gözle bakıyor?” sorusu etrafında dönmen şaşırtıcı değil. Öncelikle şunu söylemek gerekir:Davranışları iki farklı ihtimali de destekliyor hem hoşlanma ihtimalini hem de kararsızlık ya da çekingenlik ihtimalini. İlgi BelirtileriBahsettiğin bazı davranışlar gerçekten hoşlanma işaretleri olabilir:Sen bakmadığında sana bakmasıGöz göze geldiğinizde gözlerini kaçırmasıNadiren göz teması kurduğunda afallamasıİlk zamanlarda giyim-kuşamına daha fazla özen göstermesiBazen etrafında dolanması ve seni güldürmesiBunlar genellikle duygusal bir ilgiyi ya da en azından bir merakı işaret eder. Özellikle bakışların fark edilip kaçırılması, karşı tarafın kendini ele vermekten çekindiğini gösterir. Mesafe SinyalleriÖte yandan, davranışlarının diğer kısmı mesafe koyduğunu düşündürüyor:Sana “abla” demesiYaş farkıyla ilgili şakalar yapmasıBazen soğuk davranmasıKonuşurken ilgisiz görünmesiZaman zaman tamamen uzaklaşıyor gibi yapmasıBu davranışlar hoşlanmadığı anlamına gelmez; ancak hoşlanıyorsa bile bunu bastırıyor olabilir. Bu Tutarsızlığın Olası NedenleriBurada birkaç olası psikolojik açıklama var hiçbirini kesin bir gerçek olarak değil, olası bir çerçeve olarak düşünebilirsin:Yaş farkı nedeniyle çekinme20 yaşında biri için 25 yaşında bir kadın hem çekici hem “ulaşılmaz” gelebilir. Bazen hoşlandığı kişiyi idealize ederken, bazen de “nasıl olsa olmaz” düşüncesiyle geri çekilebilir. “Abla” kelimesi burada hem bir savunma hem de mesafe koyma yöntemi olabilir. İş yeri ortamı ve akrabalardan çekinmeAynı iş yerinde olmak ve özellikle akrabaların bulunması, genç biri için “yanlış anlaşılma” kaygısını artırabilir. Bu da davranışlarının dalgalanmasına yol açabilir. Duygularını yönetmekte zorlanma20 yaş, duygusal açıdan hâlâ kendini tanıma, ifade etme ve kontrol etme yaşlarıdır. Hoşlanma duygusu varsa bile: Belli etmeye çalışırken yaklaşabilir,Sonra korkup geri kaçabilir,Olmaz sanıp ilgisiz davranabilir. Bu, özellikle çekingen veya zeki olduğunu söylediğin kişilerde sık görülen bir durumdur. Sizi “abla” figürüne yerleştirme + romantik ilgi arasında gidip gelmeBazen biri hem güven duyduğu, hoşlandığı hem de “mesafeli durması gerektiğini düşündüğü” birini aynı anda deneyimler. Bu, iç çatışma yaratır. “Sana abla demesi” seni gerçekten abla gibi gördüğü anlamına gelmeyebilir; bazen küçük erkekler yaş farkının yarattığı baskıyı gizlemek için bunu kullanır. Sende Yarattığı Etki Ne Anlatıyor?Aslında bu durumun seni bu kadar meşgul etmesinin nedeni: Onun ne hissettiğinden ziyade, senin kendi sezgine güvenmek istemenDuygularının doğruluğunu “kanıtlamak” istemenOnun tutarsızlığının sende bir belirsizlik alanı yaratmasıYani mesele sadece “O benden hoşlanıyor mu?” değil; aynı zamanda “Sezgilerim doğru mu?” sorusu. Peki gerçekten hoşlanıyor mu?Davranışları kesin bir cevap vermiyor. Ama elimizdeki işaretlerle şunu söyleyebilirim:Kesin olarak “hiç hoşlanmıyor” diyemeyiz. Kesin olarak “kesin hoşlanıyor” da diyemeyiz. Fakat anlattığın örüntü, genellikle hoşlanmanın bastırıldığı, karma karışık yaşandığı durumlara çok benziyor. İlgi var, ama ifade edilmemiş ve belki de etmek istemiyor. Yaş farkı, iş ortamı, akrabalar, çekingenlik ve olgunluk farkı bunda büyük rol oynuyor olabilir. Bu Çocuk Senden Ne İstiyor?Senden bir şey istemiyor, ama sana karşı bir merakı veya ilgisi var, bu ilgiyi yaş farkı/çekingenlik/ortam yüzünden bastırıyor, bu yüzden davranışları dalgalı. Sen Ne Yapabilirsin?Çünkü önemli olan onun duyguları değil, senin zihinsel huzurun: Onu çözmeye çalışmak yerine davranışlarını olduğu gibi kabul edebilirsin. Onun kararsızlığı senin öz değerinle ilgili değil. İletişimde mesafe koyabilir ve zihnine yük olmasını engelleyebilirsin. “Neden böyle davranıyor?” sorusunu çözmeye çalışmak yerine “Bu durum bana nasıl hissettiriyor?” sorusuna dönebilirsin. Kendine şunu hatırlatabilirsin: Başkalarının duygularını anlamak senin sorumluluğun değil. Detaylı olarak seans içerisinde görüşebiliriz bana profilimden ulaşabilirsiniz.
Merhaba,Anlattıkların, aslında duygusal ihtiyaçlarınla sosyal ilişkilerin arasında bir denge kurmakta zorlandığını gösteriyor. Bu durum düşündüğün kadar “vefasızlık” ya da “yanlış bir kişilik özelliği” değil; çoğu zaman ilişkilere yatırım yapma biçimimiz, bağlılık tarzımız ve içsel güven duygumuzla ilgili olabilir. Erkek arkadaşınla yakın olmak istemen birlikte zaman geçirmek, sürekli konuşmak, onun sana verdiği duygusal yakınlıktan beslenmek oldukça anlaşılır bir ihtiyaç. Bir ilişki yeni başladığında veya duygusal olarak yoğun olduğunda, birçok kişi partnerini merkeze koymaya meyilli olur. Bu aslında sevginin bir işareti olabilir; fakat denge kaybolduğunda, çevredeki diğer ilişkiler doğal olarak geri planda kalır. Bunun sonucu olarak arkadaşlarınla arana mesafe girince kendini suçlaman, aslında onların önemsiz olduğu için değil, “iki tarafa da yetemiyorum” hissinden kaynaklanıyor. Arkadaşlarının kırılması karşısında adım atmakta zorlanman da çok sık görülen bir durum. Çünkü gönül almak, çoğu insanın sandığından daha hassas bir süreçtir. Kırılan birine yaklaşmak, özür dilemek, açıklama yapmak; “ya beni yanlış anlarlarsa?” ya da “yine yetemezsem?” gibi kaygıları tetikleyebilir. Bu nedenle bazen geri çekilmek daha güvenli hissedilir. Fakat bu geri çekilme bir süre sonra sana “pasif” veya “duygusal olarak uzak” gibi gelebilir; bu da kendini beğenmemeye, kendinle küsmeye yol açabilir. Evde zaman geçirmek istemen ve sosyalleşmekten uzaklaşman da tamamen anlaşılır bir coping (baş etme) yöntemi olabilir. İnsanlar duygusal yük taşıdıklarında çoğu zaman içe çekilmeyi seçer. Ancak bu içe çekilme uzun sürdüğünde yalnızlık ve değersizlik duygularını artırabilir. Bu da seni tekrar içine döndüren bir kısır döngü yaratır. Bu konuda yol alabilmek için birkaç noktaya dikkat edebilirsin:1. Kendine karşı daha yumuşak ol. Bu durum kişilik kusuru değil; duygusal ihtiyaçların yoğun olduğunda diğer ilişkilerin gölgede kalması oldukça insanî bir süreç. 2. Arkadaşlıklar “sürekli temas”la değil “samimiyet”le devam eder. Araya şehirler bile girse, bağ sürer. Bazen bir mesaj, küçük bir hal hatır sorma bile ilişkiyi canlı tutmaya yeter. Sürekli konuşmak zorunda değilsin. 3. Gönül almak zor bir beceridir, ama öğrenilebilir. Basit bir “Sana yeterince zaman ayıramadığım için üzgünüm, bu ara biraz yoğunum ama seni önemsiyorum” cümlesi bile çoğu kırgınlığı onarabilir. Mükemmel bir açıklaman olmasına gerek yok. 4. Partnerinle sınır koymayı düşün. Onu seviyor olman, hayatının tamamını kaplaması gerektiği anlamına gelmez. “Bugün arkadaşlarımla görüşmek istiyorum” ya da “Bir süre telefonsuz kalmak istiyorum” demen ilişkine zarar vermez. Aksine daha sağlıklı bir alan yaratır. 5. Sosyalleşmek için kendini zorlamana gerek yok, ama küçük adımlar işe yarar. Bir buluşmaya katılmak, kısa bir yürüyüş yapmak, 5 dakikalık bir telefon konuşması bile içe kapanma döngüsünü kırar. 6. Bu duygularını küçümseme. Hem ilişkiyi hem arkadaşlıkları korumaya çalışmak kolay değildir; bunun seni yorması ve zaman zaman kendini kaybolmuş hissetmen çok doğal. Sen vefasız biri değilsin. Sadece yoğun duygusal bir dönemde, kişisel sınırlarını ve ihtiyaçlarını yeniden tanımlama sürecindesin. Bu süreçte dengeleri kurmak zaman alabilir; ama farkında olman, kendini yargılaman yerine anlamaya çalışman, zaten önemli bir adım. Seans içerisinde daha detaylı konuşmak en sağlıklısı bana profilimden ulaşabilirsiniz🙏🏻
Merhaba,Yaşadıklarınızı anlatırken hissettiğiniz yıpranmışlık, değersizlik ve yalnızlık çok anlaşılır duygular. Eşinizin sizi aşağılaması, hakaret etmesi, çocukların yanında sizi küçümsemesi ve sürekli suçlaması; hem duygusal hem psikolojik olarak oldukça zorlayıcı bir ortam yaratıyor. Böyle bir ilişkide kendinizi “sanki bir cezanın içindeymiş gibi” hissetmeniz, suçlu olmadığınız halde suçlanmanız ve sevgi,saygı görmemeniz, ruhsal olarak derin bir yıpranmaya yol açabilir. Anlattıklarınız, iletişimsizliğin ötesinde duygusal ve sözel şiddetin de bulunduğu bir ilişki dinamiğine işaret ediyor. Sürekli itaat etmenizi istemesi, hatalarını kabul etmemesi, sizi suçlayarak sorumluluk almaktan kaçması ve ihtiyaçlarınıza kulak tıkaması; sağlıklı bir evlilikte olması gereken karşılıklı saygı ve empatiye zıt bir durum. Bu koşullar altında sizin geri çekilip aylarca konuşmak istememeniz de aslında kendinizi korumaya yönelik doğal bir tepki. Eşinizin ailesiyle birlikte yaşamak zorunda hissetmeniz, ayrılma isteğinizi dile getirdiğinizde suçlanmanız ya da hakaret edilmesi ise sizi daha da köşeye sıkıştıran bir başka etken gibi görünüyor. Böyle bir ortamda, “Ne yapmalıyım?” diye düşünmeniz çok normal. Çünkü hem kendi psikolojik sağlığınızı korumak hem de çocuklarınızın sağlıklı bir ortamda büyümesini sağlamak önemli bir ihtiyaç. Bu noktada atabileceğiniz adımlar konusunda birkaç yol gösterebilirim: Hislerinizi ciddiye alın. Yaşadıklarınız hafife alınacak şeyler değil. Kendinizi kötü hissetmeniz zayıflık değil, aksine durumun ağırlığının bir göstergesi. Sınırlar belirlemek önemli. Hakaret, aşağılanma ve baskı kabul edilemez. Bu davranışlar devam ettikçe ilişkinin sağlıklı bir noktaya gelmesi zor olur. Sakin bir zamanda, kendi sınırlarınızı ve beklentilerinizi net şekilde ifade etmeniz gerekebilir. Ancak bunu yaparken güvenliğinizi öncelemelisiniz. Kendinizi suçlamayın. Uzun süredir uğraştığınız bu davranış örüntüsünün sebebi siz değilsiniz. Karşı tarafın sorumluluk almaması, sizi suçlaması gerçeği değiştirmez. Destek alın bunun için size yardımcı olmak isterim profilimden bana ulaşabilirsiniz. Eğer mümkünse bir aile danışmanı ya da bireysel terapi desteği almak, düşüncelerinizi netleştirmenize yardımcı olabilir. Eşiniz kabul etmese bile sizin bireysel destek almanız çok kıymetli olabilir. Güvenliğinizi gözden geçirin. Hakaret, baskı ve kontrol davranışlarının olduğu ilişkilerde zaman zaman gerginlik artabilir. Kendiniz ve çocuklarınız için güvenli bir alan oluşturmayı düşünmek gerekebilir. Bu ayrılmak zorundasınız anlamına gelmez; sadece ihtiyati bir adım olabilir. Eşinizin tutumu değişiklik için gerekli. Tek taraflı çabayla ilişki düzelmez. Eşinizin sorumluluk alması, konuşmaya açık olması ve sizi suçlamak yerine anlamaya çalışması gerekir. Şu anda anlattığınız tablo buna pek işaret etmiyor. Bu durumda sizin iyi oluşunuz daha öncelikli hale gelir. Sonuç olarak, yaşadıklarınız sizin hatanız değil ve hissettikleriniz çok doğal. Bu ilişkinin içinde kaybolmuş hissetmeniz, sürekli suçlanmanız ve değer görmemeniz kim olursa olsun yıpratır. Sizin için en sağlıklı ve güvenli yolun ne olduğuna karar verirken, kendi duygusal ihtiyaçlarınızı, çocuklarınızın ortamını ve uzun vadede huzurlu bir yaşamın nasıl mümkün olabileceğini düşünmeniz çok önemli. Unutmayın: Saygı ve huzur bir lüks değil, temel bir haktır.
Merhaba,Siz anlatırken satır aralarında hissettiğim o ağırlık ve çaresizliğin bir tarifi yok aslında. Özellikle "ağlamaktan ziyan oldum", demeniz içimi burktu. .. Yani, insanın içinin böyle parçalanmış gibi hissetmesi bazen kelimelere sığmaz; ama belli ki sizin yüreğinizde fırtınalar esiyor şu anda. 🍂Kayıplar, hayal kırıklıkları ya da ne olduğunu değiştiremediğimiz ani olaylar bazen hayatı alt üst eder. Sizin cümlelerinizde de hem bir yorgunluk hem de hâlâ bir yerlerde küçücük bir “kalkıp devam etme” inadı var gibi… Bunu küçümsemek ne mümkün. Yaralı ama inatla yürümeye çalışan bir ruh var burada. Bazen öyle anlar olur ki, ne yaparsak yapalım, hiçbir şey yerli yerine oturmaz ve yaşadıklarımızı anlamlandırmak imkânsızlaşır. “Sonbaharda yere düşüp ezilip giden renkli yapraktan farkım yok,” demeniz, kırılganlığınızı ne kadar açık yüreklilikle paylaştığınızı gösteriyor. Bir yandan da bir şeyi itiraf etmek istiyorum: O yaprak yere düştüğünde bile, bir hikâyesi ve geçmişteki o tüm renkleri hâlâ var. Belki şu an siz de, büyük bir değişimin ortasındasınız; ve yaşadıklarınızın izlerini yüreğinizde taşıyorsunuz. Şu an nefes almak dahi zor geliyor ya, insan bazen sadece oturup ağlayabilir, hiçbir şey yapamayabilir. Bir an önce toparlamak istiyoruz ama, bedensel ya da duygusal olarak güç bulacak yer kalmıyor bazen. Belki de biraz kendinize izin vermeniz gerekiyor, “Şu an neredeyim, ne hissediyorum, neye ihtiyacım var?” diye usulca sormak gibi… Belki bu sorunun yanıtı hemen gelmez, ama bazen cevapsızlık bile bir durak olabilir. Kendinizi güçsüz gördüğünüzü söylemişsiniz. Oysa şu noktada “ayağa kalkıyor oluşunuza şükretmeniz” tek başına büyük bir güç göstergesi. Zaman zaman bu ayakta kalma, sadece küçük bir nefes almakla, bir bardak çayı yudumlamakla ya da bir dostla dertleşmekle dahi olabilir… Bunları küçümsemek gerekmiyor. Bir küçük egzersiz paylaşmak istiyorum sizinle. Sessiz bir an bulduğunuzda, elinize bir defter alın ve “Şu anda içimde en yoğun his ne?” diye yazıp, birkaç dakika yazmaya devam edin. Kelimelerin olması gerekmiyor; çizebilirsiniz, karalayabilirsiniz ya da hiç ama hiç anlamlı bir şey çıkmayabilir. Sadece içinizdeki yük biraz olsun dışarı çıkınca, bazen ağırlık azalır gibi olabilir. Denemeyi isterseniz, sonrasında yazdıklarınızı yakıp atmak dahi rahatlatıcı olabilir. ✨Emin olun, birilerinin yaşadıklarınızı aşağı yukarı tahmin edebildiği bir dünya var (herkesin acısı kendiyle yarışsa da). Yeniden konuşmaya, yazmaya ya da öfkenizi, kırgınlığınızı paylaşmaya devam edin. Belki buralarda, yaşadığınız yükü birlikte taşımak için bir yol da bulabiliriz diye düşünüyorum. Dilerseniz seans içerisinde detaylı konuşabiliriz bana profilimden ulaşabilirsiniz.