Uzm. Kl. Psk. Gül buket Mınak
İstanbul
Ben klinik psikolog Gül Buket Mınak
Uzman Hakkında
Merhaba,
Ben klinik psikolog Gül Buket Mınak. Lisans eğitimimi Psikoloji alanında tamamladıktan sonra İstanbul Kent Üniversitesinde “Klinik Psikoloji” yüksek lisans bölümünü bitirdim. Yüksek Lisans bitirme projem “Bilişsel Çarpıtmalarda İlişki ve Evlilik Uyumu Arasındaki İlişkiler” dir. Lisans ve Yüksek lisans öğrenimi görürken bir çok etkinlik ve seminerlere katıldım. Alanında uzman olan psikiyatrist ve psikologlardan eğitimlerimi aldım ve mezun olduktan sonra da bu eğitimlere devam etmekteyim. İstanbul Cerrahpaşa Ruh Ve Sinir Hastalıkları Anabilim Dalında çocuk, ergen ve yetişkinlerle grup terapisi ve bireysel psikoterapi yaptım. Ardından özel bir klinikte süpervizör alarak danışanlarımı gördüm. Terapilerimde ağırlıklı olarak Bilişsel Davranışçı Terapi ve Şema Terapi yaklaşımlarını kullanmaktayım. Çalışmalarıma Yetişkin psikoterapisti olarak devam etmekteyim.
Eğitim
- Nişantaşı üniversitesi - Lisans
- Kent üniversitesi - Yüksek Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- Bilişsel davranışçı terapi
- Cinsel terapi
- Psikopatoloji ve yas
- Oyun terapisi
- P4C eğitimi
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel davranışçı terapi, şema terapi, cinsel terapi, yas ve travma patolojisi, iletişim sorunları
Cevaplar (8)
Merhaba,Yaşadığın durum aslında düşündüğünden çok daha yaygın ve insani bir deneyim. İnsan, sosyal ortamlarda farklı şekillerde davranabiliyor, özellikle de karşısındaki kişiyi kırmamak, yanlış anlaşılmamak ya da kabul görmek istediğinde. Senin anlattığın, yani farkında olmadan ses tonunu ya da konuşma tarzını değiştirmen, bir rol yapma çabasından çok, uyum sağlama refleksi. Zihnin bunu seni korumak için yapıyor. Karşındaki kişiyle iletişimi sürdürmek, dışlanmamak, yanlış anlaşılmamak gibi ihtiyaçlar o kadar temel ki, bazen fark etmeden kendi doğal halini geri plana atabiliyorsun. Bu durumun seni rahatsız etmesi çok anlaşılır çünkü samimiyet hissini kaybetmek, insanın kendine yabancılaşmasına neden olur. Burada önemli olan, bunu bir hata gibi değil, bir savunma biçimi olarak görmek. Kendini eleştirmek yerine, neden böyle davrandığını fark etmek ve buna anlayışla yaklaşmak çok daha iyileştirici olur. Sosyal ortamlarda çoğu insan içten içe “kendim gibi davranırsam beğenilmem” korkusunu taşır. Bu farkında olmasan bile ses tonuna, kelime seçimine, hatta beden diline yansıyabilir. Ama unutmaman gereken şey şu: Gerçek samimiyet, mükemmel bir iletişimden değil, kendine dürüst olmaktan doğar. Kendin gibi olamadığını fark ettiğinde, bunu yargılamadan sadece gözlemlemeye çalış. “Şu an biraz gerginim, o yüzden ses tonum değişti” diyebilmek bile büyük bir fark yaratır. Çünkü o anda bilinç devreye girdiğinde, otomatik tepkiler yavaş yavaş çözülmeye başlar. Sosyal ortamlarda beden farkındalığı da önemlidir. Bazen bir an durup derin bir nefes almak, omuzlarını gevşetmek ya da bakışlarını kaçırmak yerine karşı tarafa yönelmek bile zihnine “güvendeyim” mesajı verir. Bu basit farkındalıklar zamanla samimiyet duygusunu yeniden kazandırır. Diğer yandan, sosyalleşme konusundaki ikilemin de oldukça anlamlı. Bilgisayar başında vakit geçirmek seni rahatlatıyor çünkü orası kontrolün sende olduğu bir alan. İnsan ilişkileri ise daha karmaşık, bazen yorucu ve öngörülemez. Bu yüzden yalnızlık güvenli hissettirebilir ama aynı zamanda içten içe bağlantı kurma isteği de kalır. Aslında bu ikisi birbiriyle çelişmez; sadece senin şu anda duygusal enerjin biraz sınırlı olabilir. Sosyalleşmeyi yeniden öğrenmek, kendini zorlamak değil, doğal bir şekilde açılmayı gerektirir. Bu yüzden bir anda kalabalık ortamlara girmek yerine, bir arkadaşla kısa bir yürüyüş yapmak, küçük bir etkinliğe katılmak ya da sadece sohbet etmek gibi ufak adımlar atabilirsin. Bu tür sosyal deneyimler, beynine “insanlarla olmak güvenli” mesajını verir. Aynı zamanda, sosyalleştikten sonra kendine dinlenme alanı tanıman da önemli. Çünkü sosyal etkileşimler enerji ister ve senin bu enerjiyi dengelemen gerekir. Tüm bu yaşadıkların bir “problem” değil, senin duygusal hassasiyetinin ve farkındalığının bir yansıması. Bu özellik, seni hem derin düşünebilen hem de empati kurabilen biri yapıyor. Ancak bazen bu derinlik seni yorar. Bu nedenle hedefin her ortamda aynı şekilde davranmak değil, her ortamda kendine sadık kalmak olmalı. Kimi zaman sessiz, kimi zaman dışa dönük olabilirsin ama her hâlinde sen varsın. Unutma, samimiyet bir biçim değil, bir his halidir. İnsanlar seni en çok, rol yapmadığında değil, kendi halinde olduğunda hisseder. Kendine karşı şefkatli ol, bu süreci bir “değişim zorunluluğu” olarak değil, “kendine dönüş yolculuğu” olarak gör. Zamanla, kendini daha rahat ifade ettiğini ve sosyalleşmenin daha doğal hale geldiğini fark edeceksin.
Merhaba,Kafanın sürekli dolu olması, geçmişe takılma, gelecek hakkında kaygı duyma ya da “niye böyle hissediyorum” diye sorgulama hali zihinde sürekli bir düşünce trafiği yaratır. Buna “zihinsel ruminasyon” denir. Yani düşünmenin kendisi seni çözüm yerine yorgunluğa götürür. Zihin, seni korumak ister; “neden böyle hissediyorum?” sorusuyla anlam arar. Ama bir noktadan sonra bu, çözümden çok bir döngüye dönüşür. Bu noktada “bu durumu nasıl yenebilirim?” diye sorman, aslında çok değerli bir içsel adım. Çünkü farkında olmak, değişimin ilk basamağıdır. Kendini yeniden dengeye getirmek için birkaç önemli noktaya değinmek isterim: Öncelikle, düşüncelerini bastırmaya çalışmak yerine onları fark et ama onlarla özdeşleşme. Yani bir düşünce geldiğinde “neden bunu düşünüyorum?” demek yerine, “şu anda zihnim bunu düşünüyor, ama ben bu düşünce değilim” demeyi dene. Bu farkındalık, seni düşüncelerin ağırlığından yavaş yavaş uzaklaştırır. İkinci olarak, duygularını paylaşmak çok önemlidir. Sen her şeyi içinde yaşadığını söylüyorsun, ama bazen duyguları paylaşmak onları hafifletir. Bu bir arkadaşla konuşmak, bir günlük tutmak ya da terapi desteği almak olabilir. İnsan duygularını paylaştığında, o yükün tamamı ortadan kalkmasa bile taşınabilir hale gelir. Üçüncü olarak, şu anda hiçbir şeyden zevk alamadığını söylemişsin. Bu genellikle depresif bir ruh hali belirtisidir. Ancak her depresyon klinik düzeyde olmak zorunda değildir. Bazen bu, geçici bir “duygusal donma” dönemidir. Bu dönemde beyin zevk merkezlerini biraz kapatır, çünkü aşırı stres altındadır. Burada kendine “zevk almak zorundayım” baskısı kurmak yerine, küçük şeylerle başlamak gerekir. Bir yürüyüş, sevdiğin bir şarkı, bir fincan kahve her biri beynine yeniden “yaşam var” mesajı verir. Son olarak, enerji düşüklüğü genellikle duygusal tükenmişlik belirtisidir. Dinlenmek sadece uyumak değildir; bazen zihinsel bir detoks da gerekir. Gün içinde kendine kısa süreli “düşüncesiz anlar” yaratmaya çalış. Bu, meditasyon, nefes egzersizi ya da sadece sessizce oturmak olabilir. Zihnin sustuğunda, duygular kendiliğinden toparlanmaya başlar. Tüm bunları yaparken kendine karşı sabırlı ol. Çünkü “normale dönmek” bir anda olmaz. Sen şu anda farkındalık aşamasındasın, bu çok kıymetli. Bir şeyleri fark ettiğin anda, değişim zaten başlamıştır. Şunu bilmeni isterim: Bu halin kalıcı değil. Bu bir dönemeç, bir ara durak. Zihnin ve bedenin, sana “biraz dur, dinlen, kendini duy” diyor. Onu dinlersen, zamanla o enerji, o zevk, o yaşama isteği yeniden dönecektir.
Merhaba,Yaşadığın durum, duygusal olarak oldukça yıpratıcı bir deneyim. Bir kişinin uzun süre boyunca aldatıldığını öğrenmesi, güven duygusunun temelini sarsar ve bu da hem kalpte hem zihinde derin bir kırılma yaratır. Şu anda yaşadığın çelişkili duygular hem öfke, kırgınlık ve hayal kırıklığı, hem de sevgi ve özlem bu tür bir ihanetin ardından çok doğal ve insani tepkilerdir. İhanet, sadece bir eylem değildir; aynı zamanda “ilişki güvenliğim” dediğimiz psikolojik alanın ihlal edilmesidir. Bu yüzden senin şu anda güvenememen, kararsız hissetmen ve “acaba değişir mi?” diye sorman tamamen anlaşılır. Bu tür durumlarda zihin ikiye bölünür: bir taraf “artık bitti” derken, diğer taraf hâlâ o eski bağlılığa tutunmak ister. İnsanın değişmesi mümkündür; ancak değişim yalnızca farkındalık, sorumluluk alma ve süreklilik olduğunda kalıcı olur. Partnerin sana dönmek istiyorsa, bu sürecin sadece “geri dönmek istemesiyle” değil, nasıl döneceğiyle ilgilenmelisin. Gerçek değişim, sözlerle değil, davranışların istikrarlı biçimde değişmesiyle anlaşılır. Bu süreçte senin görevin onu cezalandırmak değil, kendini korumaktır. Yani güvenini hemen geri vermek değil, onun bu güveni yeniden kazanıp kazanamayacağını gözlemlemektir. Şunu da göz ardı etmemek gerekir: O kişi hâlâ başka biriyle birlikteyken “seni seviyorum ama onunla da birlikteyim” diyorsa, bu durumda eylemle söylem arasında bir tutarsızlık vardır. Böyle bir durum, senin ruhsal güvenliğini yeniden tehdit edebilir. Çünkü kişi gerçekten bir ilişkiyi bitirmeden diğerine geçemiyorsa, bu duygusal olgunlaşma sürecini tamamlamadığı anlamına gelir. Dolayısıyla, şu anda onun söylediklerinden çok gerçek davranışlarına bakmak önemli. Eğer bir gün sana gerçekten dönmek isterse, acele etmeden hareket etmeni öneririm. O geldiğinde hemen “nasıl devam ederiz?” sorusunu değil, önce “benim duygusal sınırlarım ne durumda, ben tekrar güvenmeyi istiyor muyum?” sorusunu kendine sorman daha sağlıklı olur. Bu süreçte ona açık bir şekilde “güvenimi yeniden kazanman zaman alacak, bunu göze alabiliyor musun?” diyebilirsin. Eğer gerçekten değişmişse, bunu anlayışla karşılayacak ve sabırla davranacaktır. Şu an yapman gereken, kendini iyileştirmeye öncelik vermek olmalı. Uykun, iştahın, motivasyonun ya da kendine güvenin azaldıysa, bu ilişkide yaşanan ihanetin seni travmatik düzeyde etkilediğini gösterir. Böyle bir durumda bir terapi süreci, hem bu güven kaybını hem de duygusal travmayı daha sağlıklı bir şekilde işlemeni sağlayabilir. Terapi, “onu unutmak” için değil, “kendini yeniden bulmak” için bir destektir. Unutma, sevgi bazen insanın en saf duygusudur ama güvenin yokluğunda sevgi tek başına bir ilişkiyi taşıyamaz. Güven bir kez kırıldığında yeniden kurulabilir, evet, ama bu hem zaman hem de iki tarafın da çok ciddi bir çabasıyla olur. Eğer bu çabayı sadece sen gösterirsen, yeniden aynı döngüye girme riskin artar. Kısacası: Şu anda kendini suçlamadan, acele karar vermeden, kendi iyileşmene odaklanman en doğru adım olacaktır. Gerçek sevgi, önce kendine şefkat göstermekle başlar.
Bu yaşadığın durum gerçekten çok sarsıcı. Birinin evine zorla girmeye çalışması, kapının kırılmak istenmesi, hatta sonrasında bunun bir yanlışlık bile çıkması fark etmez — insanın temel güvenlik duygusunu derinden zedeler. Çünkü ev, bizim en güvende hissettiğimiz yer olmalı, değil mi? Ve orası bile tehdit altında hissettirdiğinde, beden ve zihin bunu “tehlike hâli” olarak algılar. Şu anda yaşadığın korku, kaygı, iç sıkıntısı ve iştahsızlık tam olarak bu travmatik stres tepkisinin doğal sonuçları. Yani “anormal bir olay karşısında, tamamen normal tepkiler veriyorsun. ”Vücudun şu anda bir tür “sürekli alarm” modunda. O an yaşadığın korku geçti ama bedenin hâlâ “tehlike var” sinyalini kapatamadı. Bu yüzden sanki biri tekrar gelecekmiş gibi hissediyorsun, çünkü zihnin seni korumaya çalışıyor. Ancak o koruma çabası seni rahatlatmak yerine sürekli tedirgin ediyor. Bu tür durumlarda şunu bilmek çok önemli:Bu duyguların geçici. Şu anda seni rahatsız eden bu korkular, beyninin güvenlik sisteminin aşırı aktif hale gelmesinden kaynaklanıyor. Bu sistem zamanla, özellikle doğru yöntemlerle, yeniden dengeye gelir. Kendine yardımcı olabilmen için birkaç şeye dikkat etmeni isterim:Evde güvenlik hissini yeniden inşa etmeye çalış. Bu bazen kapıya ekstra bir kilit takmak, gece bir gece lambası bırakmak ya da bir güvenlik kamerası yerleştirmek gibi küçük fiziksel önlemler olabilir. Bu önlemler yalnızca pratik anlamda değil, psikolojik olarak da “ben kendimi koruyorum” mesajını verir. Beyin bu sinyali alınca tehdit algısı biraz hafifler. Kaygı geldiğinde, nefesini fark etmeye çalış. Korku anında nefesimiz çok hızlanır ve bu da panik hissini artırır. O anda birkaç kez yavaşça derin nefes alıp ver. Burnundan al, ağzından ver. Nefesini izlemek, zihnine “şu an güvendeyim” mesajını verir. Bu, o anki dalgayı biraz yumuşatır. Yemek yiyemediğini yazmışsın, bu da bedeninin hâlâ alarmda olduğunun bir göstergesi. Beden tehlike hissettiğinde iştahı kapatır, çünkü “savaş ya da kaç” modundadır. Şu anda bu durumu zorlamadan, küçük ama sık öğünlerle başla. İlla tam bir yemek olmasına gerek yok; yoğurt, çorba, meyve gibi kolay şeylerle vücuduna sinyal gönder: “Ben güvendeyim, enerji alabilirim. ”Uykusuzluk, kabuslar veya ani korkular da olabilir. Bunlar normal. Ama eğer birkaç hafta içinde bu duygular azalmadan devam ederse veya artarsa, bu durumda bir uzmanla görüşmen iyi olur. Bu olayın sende yarattığı travma etkisi derinse, bir psikologla konuşmak seni çok rahatlatabilir. Travma sonrası stres belirtileri bazen fark ettirmeden kalıcı hale gelir; ama terapiyle gerçekten büyük fark yaratılabiliyor. Ve lütfen kendine şu cümleyi hatırlat:“O olay geçti. Şu an güvendeyim. O korku geçmişte kaldı. ”Zihnin o anı tekrar tekrar canlandırmak isteyecektir ama sen her seferinde kendine şefkatle bu gerçeği hatırlat. Korkularının seni korumaya çalıştığını ama artık buna gerek olmadığını söyle. Senin yaşadığın şey, kolay atlatılacak bir şey değil. Ama sen farkındasın, yardım arıyorsun ve bu zaten iyileşmenin ilk adımı. Bu sürecin seni yıpratmasına izin verme; zamanla, bedenin ve zihnin yeniden güven hissini bulacak. Şu anda yalnız değilsin, ve bu yaşadığın duygular seninle bir ömür kalmayacak.