Merve Tel

Psk. Merve Tel

Adana, Yalova, İstanbul

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Psikanalitik ve Psikodinamik Yaklaşım

5.0
(4 Yorum)

Uzman Hakkında

Merhaba, ben Psikolog Merve Tel. Psikoloji lisans eğitimim ve klinik deneyimlerim süresince farklı terapi yaklaşımlarını öğrenme ve uygulama fırsatı buldum. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) üzerine eğitim aldım ve ihtiyaç duyduğunuzda günlük yaşamda yaşadığınız sıkıntıları hafifletmeye yardımcı olacak tekniklerden yararlanıyorum.

Görüşmelerimizde sizinle hem günlük yaşamda karşılaştığınız zorlukları hem de iç dünyanızdaki duygu ve düşünce örüntülerini keşfetmeyi amaçlıyorum. Psikanalitik ve psikodinamik yaklaşımlarla kendinizi daha iyi anlamanıza ve yaşadığınız tekrar eden sıkıntıları fark etmenize destek oluyorum. Böylece yalnızca belirtileri hafifletmekle kalmayıp, deneyimlerinizi daha derinlemesine anlamanızı ve yaşamınızda kalıcı bir iyileşme sağlamayı hedefliyorum.

Eğitim

  • Yalova Üniversitesi - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Bilişsel Davranışçı Terapi

Uzmanlık Alanları

Yetişkin Psikolojisi
Ergen Psikolojisi

Çalışma Ekolleri

  • Psikanalitik
  • Psikodinamik
  • BDT

Cevaplar (17)

Merhaba,Yaşadığınız yoğun kaygı ve sürekli ölüm düşünceleri gerçekten yıpratıcı olabilir. Bu tür hislerin sizi hem bedensel hem de zihinsel olarak zorlaması çok anlaşılır bir durum. Öncelikle yalnız olmadığınızı bilmeniz önemli; birçok insan dönem dönem benzer korkularla karşılaşabilir. Ölüm korkusunun temelinde yalnızca ölümün kendisine dair kaygılar değil, çok daha erken yaşantılardan gelen duygular da yatabilir. Çocuklukta güvenin sarsıldığı anlar, ayrılık ve kayıp deneyimleri, kendini çaresiz hissetme ya da kontrolü kaybetme korkuları, bugün ölüm düşüncesiyle maskelenmiş halde yeniden ortaya çıkabilir. Yani zihninizde sürekli ölüm senaryoları dönse de, aslında bunlar yok olma, sevileni kaybetme, yalnız kalma gibi daha derin kaygıların dışavurumu olabilir. Bu nedenle ölüm korkusu çoğu zaman sadece “ölümle ilgili” değildir; kökleri, geçmişteki güvensizlik duygularına ve içsel çatışmalara dayanabilir. Aynı zamanda ölüm korkusu insan olmanın doğal bir parçasıdır. Hepimiz ölümlü olduğumuzu biliriz ve bu farkındalık zaman zaman büyük bir kaygı yaratabilir. Ancak aynı farkındalık yaşamın değerini hatırlatır: zamanın sınırlı olduğunu bilmek, ilişkilerimize, seçimlerimize ve yaşadığımız anlara daha çok kıymet vermemize de yol açabilir. Ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşmek çoğu insanda “yaşadığım hayat gerçekten istediğim gibi mi?” sorusunu gündeme getirir. Bu, korkutucu olmakla birlikte, aynı zamanda dönüşüm için bir fırsat da olabilir. Şu anda bu korkunun sizde çok yoğun bir biçimde yaşanıyor olması, uyku düzeninizi bozması, bedeninizde ağrılar yaratması, iş yerinde dikkatinizi toplamanızı engellemesi elbette ki çok yorucu. Bununla baş etmeye çalışırken bazı küçük teknikler size anlık rahatlama sağlayabilir. Örneğin nefesinize odaklanarak dört saniye boyunca derin bir nefes alıp birkaç saniye tuttuktan sonra yavaşça vermek bedeninizdeki gerginliği azaltabilir. Çevrenizdeki ayrıntılara dikkat kesilmek de kaygının etkisini hafifletebilir; etrafınızdaki renkleri, sesleri ve dokunabildiğiniz nesneleri fark etmek, zihninizi korku düşüncelerinden uzaklaştırıp şu ana getirir. Ayrıca ayaklarınızı yere sıkıca bastığınızı hissetmek ya da ellerinizi ovuşturmak gibi basit bedensel farkındalık hareketleri, kaygının yarattığı ağırlığı hafifletebilir. Bu duygularla tek başınıza mücadele etmeniz zor olabilir. Yaşadıklarınızı anlamak ve dönüştürmek için profesyonel destek almanız faydalı olacaktır. Unutmayın, bu hisler sizi tanımlamaz; sadece şu anda taşıdığınız ağır bir yükün ifadesidir. Konu hakkında destek almak isterseniz, istediğiniz zaman benimle iletişime geçebilirsiniz.

Devamını Oku...

Merhaba,Şu an yaşadığınız duygusal karmaşa ve çatışmalar oldukça anlaşılır. Özellikle 17 yaşında olmanız, duygularınızı anlamak ve onlara nasıl tepki vereceğinizi keşfetmek için oldukça hassas bir dönem. Kendinizi sıkça savunma ihtiyacı hissetmeniz, hem dışarıdan gelen yargıları hem de kendinizin duygusal dünyasını nasıl algıladığınızı gösteriyor. Başkalarının görüşleriyle sıkça çelişmek ve kendi perspektifinizi savunmak, aslında içsel olarak bu durumu anlamaya ve dengelemeye çalıştığınızın bir göstergesi olabilir. Savunma mekanizmaları, genellikle kişi kendini tehdit altında hissettiğinde ortaya çıkar. Kendinizi savunmak, duygusal olarak kendinizi güvende hissetmenize yardımcı olabilir, ancak bu savunma, bazen dışarıdan gelen yargıların daha da sertleşmesine yol açabilir. Örneğin burada bile kendinizi açıklamaya başlarken "evet arada ani sinirleniyor olabilirim ama 17 yaşındayım" şeklinde bir savunmayla başlamanız, bu ihtiyacınızın bir göstergesi. Savunmasız kalmak ve başkalarının bakış açılarına açık olmak, geçmişte yaşadığınız bazı deneyimlerden dolayı zor olabilir. Özellikle, olumsuz yorumlar ya da eleştiriler, kişisel bir saldırı gibi algılanabilir. Aile içindeki ilişkiler ve dinamikler de bu durumu etkileyebilir; çünkü sevgi ve ilgi ihtiyaçlarının karşılanmaması ya da baskı altında hissetmek, insanların ilişkilerde daha savunmacı olmalarına neden olabilir. Savunma mekanizmalarınızın bu kadar güçlü olması, kendinizi dışarıdan gelen baskılara karşı koruma çabasıyla ilgilidir. Özellikle başkalarının olumsuz yorumlarına duyduğunuz hassasiyet, içsel olarak "görülmeme" ve "değersiz hissetme" korkularıyla ilişkilendirilebilir. Bu tür duygusal tepkiler, aslında kişinin kendi değerini sorgulaması ve başkalarından onay alma gerekliliğiyle bağlantılı olabilir. Başkalarının gözündeki değerinize bu kadar bağlı kalmak, sizde güçlü bir kaygı yaratabilir. Bu da bazen kendinizi savunmak ve başkalarının yanlış anlamalarını düzeltmek için daha fazla çaba harcamanıza yol açar. Duygularınızın abartılı ya da fazlasıyla yoğun olduğunu hissettiğinizde, bunun temelinde bazen bastırılmış bir öfke ya da çözülmemiş bir içsel çatışma olabilir. Bu tür duygular, bazen dışarıya patlama şeklinde yansıyabilir ve bu da çevrenizdeki insanların sizi anlamasını zorlaştırabilir. Bu noktada, başkalarının bakış açılarına saygı gösterirken, kendi duygusal sınırlarınızı da tanıyabilmek önemlidir. Kendi hislerinize şefkatle yaklaşmak, onları kabullenmek ve dışarıdan gelen eleştiriler karşısında daha sağlıklı bir mesafe koyabilmek, zamanla sizi daha huzurlu bir noktaya getirebilir. Şu anda kendinizi suçlu hissediyor olmanız, aslında başkalarının bakış açısına gereğinden fazla değer verdiğinizin bir işareti olabilir. Bu suçluluk duygusu, içsel değerinizin dışarıdaki onaylarla şekillenmesine dair bir refleks olabilir. Kendinizi sevmenin yolu, önce kendinizi olduğu gibi kabul etmekten geçer. Bu, her zaman mükemmel olmanız ya da başkalarına onay vermek zorunda olmanız anlamına gelmez. Kendinizi sevmenin ilk adımı, sizin de hissettiğiniz gibi, dışarıdan gelen eleştirileri kişisel olarak almayı bırakmak ve duygularınızı saf bir şekilde kabul etmektir. Eğer bu duygularla baş etmekte zorlanıyorsanız, kendinizle barışmak ve duygularınızı sağlıklı bir şekilde dışa vurmak adına bazı egzersizler yapabilirsiniz. Bir gün boyunca, kendinize olumsuz bir şekilde yüklenmeden, sadece ne hissettiğinizi yazabilirsiniz. Bu yazıların içinde kendinizi savunmak ya da eleştirmek yerine, sadece yaşadığınız anı anlamaya odaklanabilirsiniz. Ayrıca, duygularınızı dışa vurmanın bir yolu olarak sanat, spor ya da müzik gibi ifade biçimlerine yönelmek de faydalı olabilir. Bu, hem rahatlamanızı sağlar hem de duygusal enerjinizi daha sağlıklı bir biçimde yönetmenize yardımcı olur. Son olarak, başkalarından gelen baskılar ya da yanlış anlamalar sizi zorlasalar da, duygusal olarak kendinizi daha iyi tanıdıkça, onlardan etkilenme seviyeniz de azalacaktır. Kendinize daha fazla alan tanıdıkça ve duygularınızı daha sağlıklı şekilde ifade etmeye başladıkça, zaman içinde daha güçlü ve özgür hissedeceksiniz. Ne zaman isterseniz, bu süreci birlikte keşfetmek için bana ulaşabilirsiniz.

Devamını Oku...

Merhaba, Okuduklarımdan anladığım kadarıyla, stresli ya da baskı altında olduğunuz anlarda zihninize istemsizce geçmişte yaşadığınız olumsuz anıların gelmesi sizi zorlayan bir durum. Bunun yabancı dil çalışırken, iş toplantılarında ya da odaklanmaya çalıştığınız diğer anlarda ortaya çıkması, hem dikkatinizi dağıtıyor hem de öfke duygunuzu artırıyor. Siz de bunun çocukluk yaşantılarınızla bağlantılı olabileceğini düşünüyorsunuz; özellikle ihtiyaçlarınızın koşulsuz bir şekilde karşılanmaması ve ailenizin bu süreçte memnuniyetsiz bir tavır sergilediğine dair söyledikleriniz önemli bir nokta. Çocuklukta ihtiyaçların koşulsuzca görülmemesi, zihinde 'bir şey istemek' ile 'suçluluk, kaygı ya da reddedilme ihtimali'nin birlikte kodlanmasına yol açabiliyor. Aslında bugün dil öğrenmek ya da toplantıda söz almak gibi sağlıklı ve yetişkin ihtiyaçlarınızı ortaya koyuyorsunuz fakat geçmişte bu ihtiyaçlarınız karşılanırken eşlik eden olumsuz duygular (örneğin değersizlik, görülmeme, ebeveynin isteksizliği) zihninizde yeniden canlanıyor. Burada yaptığım çıkarımı da netleştirmek isterim: Çocukluktaki deneyimleriniz, 'ihtiyacımı dile getirdiğimde karşımdakini sıkıntıya sokuyorum' gibi bir içsel iz bırakmış olabilir. Bu nedenle, bugün ihtiyaçlarınızı ortaya koyduğunuz anda zihniniz geçmişten örnekler çağırarak sanki aynı duygusal ortam yeniden yaşanıyormuş gibi davranıyor. Burada önemli olan nokta şu: Zihniniz aslında size bir işaret gönderiyor. Bu durum sadece 'geçmişe takılı kalmak' değil, aynı zamanda içinizde hala sesini duyurmak isteyen bir parçanın varlığına işaret ediyor. O eski anılar bugün yeniden gündeme gelerek, 'benim hala görülmeye, duyulmaya ihtiyacım var' diyor olabilir. Böyle anlarda anıları bastırmaya ya da onlarla mücadele etmeye çalışmak yerine, birkaç derin nefes alıp kendinize 'şu an yaşadığım şeyle bu gelen anının ilgisi var mı, yoksa sadece geçmişin izi mi canlandı?' diye hatırlatmanız faydalı olabilir. Bazen bu ayrımı yapmak bile yoğunluğu azaltır. Bunun yanı sıra, zihninizde canlanan anıyı kısa bir süreliğine gözlemleyip 'o an bana nasıl hissettirmişti ve şimdi ben buna nasıl bir yanıt vermek isterdim?' diye düşünmek, içinizde yarım kalmış duygularla bağlantı kurmanızı kolaylaştırabilir. İsterseniz bu düşünceleri ufak notlar halinde yazıya dökebilirsiniz; yazmak, zihninizde dönen şeylerin somutlaşmasını sağlar. Ayrıca bu anılara eşlik eden öfke ve gerginliği bedeninizde de hissettiğiniz için, nefese odaklanmak ya da kısa bir gevşeme egzersizi yapmak, duygunun daha çabuk yatışmasına yardımcı olur. Tüm bunları kendi başınıza uygulayabilirsiniz. Fakat sizin de fark ettiğiniz gibi, bu tekrarların temelinde çocuklukta yaşadığınız koşullu kabul edilme deneyimlerinin izleri olabilir. Bu nedenle, uzun vadede güvenli bir ortamda bu deneyimleri yeniden ele almak, zihninizin bu hatırlatmaları yapma ihtiyacını azaltır. Unutmayın, zihniniz size zarar vermek için değil, aslında geçmişte duyulmamış bir ihtiyacı dile getirmek için bu anıları çağırıyor. Sizin yapabileceğiniz şey, bu parçanıza şefkatle kulak vermek ve gerekirse profesyonel destekle bu süreci derinleştirmek olacaktır. Böyle anlarda destek almak isterseniz, size eşlik etmekten memnuniyet duyarım, ihtiyaç duyduğunuz her an bana ulaşabilirsiniz.

Devamını Oku...

Merhaba,Paylaştıklarınızdan anladığım kadarıyla birbirinizi tanımaya başladığınız bu süreçte hem sizde hem onda geçmiş ilişkilerden taşınan yaralar ve kaygılar etkili oluyor. Bu çok anlaşılır bir durum, özellikle güven kırıklıkları yaşandığında yeni bir bağ kurarken sorgulamalar ve 'ya olmazsa' düşünceleri kendiliğinden gelebiliyor. Şu an yaşadığınız sürecin 'belirsizlik' içermesi aslında oldukça normal. İlişkiyi adlandırma, sevgiliyiz deme gibi aşamalar her çiftin kendi hızında şekillenir. Kimi insanlar hızlıca bu tanımı yaparken, kimileri akışa bırakmayı, önce hisleri oturtmayı tercih eder. Burada yanlış ya da doğru bir yol yok; önemli olan her iki tarafın da kendini rahat ve güvende hissedebilmesi. Sizin sorgulamalarınız aslında güven ihtiyacınızdan kaynaklanıyor. Onun 'akışa bırakalım' yaklaşımı da kendi güvenli alanını koruma çabasından geliyor olabilir. Bu noktada birbirinizi anlamaya çalışıyor olmanız kıymetli. Gözlemlediğiniz değişim, daha çok görmek istemesi, daha fazla sevgi sözcükleri kullanması, ilişkinin ilerlediğine işaret ediyor. Kendinizi sürekli 'hızlandırmaya' zorlamak yerine bu sürecin doğal akışta da sağlıklı ilerleyebileceğine güvenebilirsiniz. Normal olan, sizin ve onun tecrübenize, duygularınıza göre şekillenecek. Kaygınız arttığında, 'şu an elimdeki verilere bakarak bu ilişki bana nasıl hissettiriyor?'diye kendinize sorabilir, geçmişin gölgesini bugüne taşımamaya çalışabilirsiniz. Unutmayın, eski deneyimlerimiz hepimizde iz bırakır, ancak önemli olan bu izlerin bugünü ve geleceği belirlemesine izin vermemektir. Kendinizi gözlemleyerek, hangi düşünce ve davranışlarınızın geçmişten geldiğini fark edebilir, bunları not ederek kendinizi daha yakından tanıyabilirsiniz. Bu farkındalık, hem sizin dönüşümünüzü destekler hem de yeni ilişkilerinize daha sağlıklı bir şekilde yön vermenize yardımcı olur. Şunu bilmenizi isterim: Yaşadığınız şey anormal değil. Çoğu ilişki ilk dönemlerinde benzer belirsizlikler içerir ve süreç içinde tarafların ihtiyaçları, duyguları ve güveniyle birlikte şekillenir. Kendinizi bu süreçte yalnız hissettiğinizde ya da yeniden konuşmak istediğinizde bana dilediğiniz zaman ulaşabilirsiniz.

Devamını Oku...