Merve Tel

Psk. Merve Tel

Adana, Yalova, İstanbul

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Psikanalitik ve Psikodinamik Yaklaşım

5.0
(7 Yorum)

Uzman Hakkında

Merhaba, ben Psikolog Merve Tel. Psikoloji lisans eğitimim ve klinik deneyimlerim süresince farklı terapi yaklaşımlarını öğrenme ve uygulama fırsatı buldum. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) üzerine eğitim aldım ve ihtiyaç duyduğunuzda günlük yaşamda yaşadığınız sıkıntıları hafifletmeye yardımcı olacak tekniklerden yararlanıyorum.

Görüşmelerimizde sizinle hem günlük yaşamda karşılaştığınız zorlukları hem de iç dünyanızdaki duygu ve düşünce örüntülerini keşfetmeyi amaçlıyorum. Psikanalitik ve psikodinamik yaklaşımlarla kendinizi daha iyi anlamanıza ve yaşadığınız tekrar eden sıkıntıları fark etmenize destek oluyorum. Böylece yalnızca belirtileri hafifletmekle kalmayıp, deneyimlerinizi daha derinlemesine anlamanızı ve yaşamınızda kalıcı bir iyileşme sağlamayı hedefliyorum.

Eğitim

  • Yalova Üniversitesi - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Bilişsel Davranışçı Terapi

Uzmanlık Alanları

Yetişkin Psikolojisi
Ergen Psikolojisi

Çalışma Ekolleri

  • Psikanalitik
  • Psikodinamik
  • BDT

Cevaplar (34)

Merhabalar,Kendinizi istemediğiniz halde bazı şeyleri anlatırken bulduğunuzu söylemişsiniz. Bu, çoğu zaman kişinin kendi kontrol alanını korumakta zorlandığı, anlatma ve susma arasında gidip gelen bir iç gerginliğe işaret eder. Böyle durumlarda kişi genellikle farkında olmadan bir tür rahatlama veya içsel boşalma yaşar; yani konuşmak istemese bile anlattıktan sonra geçici bir huzur hissedebilir. Ancak bu his, bir süre sonra yerini pişmanlığa bırakabilir. Sizde de bu döngü oluşmuş gibi görünüyor ve bu durum hem kendinize hem çevrenize karşı bir kontrol kaybı hissi yaratıyor olabilir. Bu tür tekrarlayan davranışlarda, genellikle sözcüklerin ardında bastırılmış bir ihtiyaç vardır. Anlatmak çoğu zaman bir şeyleri paylaşma, görülme veya anlaşılma isteğiyle ilişkilidir. Bazen kişi bunu bilinçli olarak istemese de, içsel olarak duygusal bir boşluğu dengelemeye çalışabilir. Bu durumda anlatma eylemi, bir tür savunma haline gelir; kişi kendini korumak için anlatır. Fakat bir noktadan sonra bu anlatma hali, kendi içinde bir yük oluşturmaya başlar. Burada en önemli nokta, bu davranışın hangi duygunun ardından geldiğini fark etmektir. Gerçekten paylaşma ihtiyacı mı hissediyorsunuz, yoksa yalnız kalmaktan, yanlış anlaşılmaktan veya dışlanmaktan mı çekiniyorsunuz? Bu farkındalık, davranışı dönüştürmenin ilk adımı olur. Kendinizi bu döngü içinde yakaladığınızda, o anda kısa bir duraksama yaratmayı deneyebilirsiniz. “Şu anda neden bunu söylüyorum?” sorusu bile bir iç kontrol sağlar. Eğer o anda duygusal bir boşalma hissediyorsanız, konuşmak yerine yazmak veya nefesinizi düzenlemek bile etkili bir mola oluşturabilir. Ayrıca paylaşmak istediğiniz şeyleri kendinize yöneltmeyi deneyebilirsiniz. Günlük tutmak, duygularınızı ifade etme biçiminizi hem yapılandırır hem de sizi başkalarına bağımlı bir anlatma biçiminden uzaklaştırır. Zamanla bu süreç, kendinizi daha sakin ve tutarlı bir şekilde ifade etmenizi sağlar. Kendinizi susturmak değil, kendi sesinizi dengelemek hedefiniz olmalı. Çünkü konuşma isteğinizin altında yatan bastırılmış duygusal enerjiyi yönlendirmeyi öğrendiğinizde, hem kendinizi hem ilişkilerinizi daha güvenli bir alanda hissedersiniz. Ne zaman isterseniz, birlikte bu süreci daha detaylı çalışabiliriz.

Devamını Oku...

Merhaba,Yazdıklarınızdan çok zorlayıcı bir süreçten geçtiğiniz anlaşılıyor. Annenizin kaybı için üzgün olduğumu söylemek isterim. Böyle bir kayıptan sonra sevilmediğinizi düşündüğünüz, size sahip çıkılmadığını hissettiğiniz bir aile ortamında yaşamak zorunda kalmak, yalnızlık ve değersizlik duygularını daha da ağırlaştırabilir. Bu koşullar altında kendinizi çıkmazda hissetmeniz son derece anlaşılır. İnsan, böyle zamanlarda hem geçmişin yükünü taşır hem de geleceğe bakarken büyük bir belirsizlik hissi yaşar. Söylediklerinizden, kendinizi çevresel etkenler yüzünden benliğinizden uzaklaşmış gibi hissettiğinizi anlıyorum. Kendi kimliğinizi tanıyamadığınızı, kimse tarafından değer görmediğinizi, hatta zaman zaman sevdiklerinize de zarar verdiğinizi dile getirmişsiniz. Bu durum size yalnızca acı vermiyor, aynı zamanda bir suçluluk duygusu da ekliyor olabilir. Bu kadar çok yükü tek başınıza taşımaya çalışmanızın, sizi yorgun ve çaresiz bırakması çok doğal. Ailelerimiz elbette çok değerli olsa da, bizim varlığımızı ve karakterimizi tanımlayan tek şey değildir. Ne yazık ki bazen en çok ihtiyaç duyduğumuz kişiler bizi desteklemek yerine zorlayabilir, hatta incitebilir. Bu durum sizin değersiz olduğunuz anlamına gelmez. Kim olduğunuzu belirleyen şey, etrafınızdaki insanlar değil sizin düşünceleriniz, seçimleriniz ve hayatta ilerlerken aldığınız kararlarınızdır. En zor anlarda bile insanın kendi varlığına tutunması, kendi içinden gelen değeri fark etmesi mümkündür. Seneye düşündüğünüz evlilik, hayatınızda yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. O zamana kadar bu zorlu ortamda kalmak zorunda olduğunuzu bilmek, sizi daha da kaygılandırıyor olabilir. Fakat bunun geçici bir süreç olduğunu hatırlamak, dayanma gücünüzü artırabilir. Şu an içinde bulunduğunuz koşullar sizi tüketse de, bu koşullar kim olduğunuzu tanımlamıyor. Kendi değeriniz, bu ortamdan bağımsız olarak varlığını sürdürüyor. Önemli olan, kendinize bu değeri hatırlatacak küçük adımlar atabilmek. Bazen hayatta en büyük destekçimiz kendimiz oluruz. Kendi benliğinize odaklanmak, düşüncelerinizi fark etmek, kendinizi olduğunuz haliyle kabul etmeye çalışmak; zorlayıcı dönemlerin içinden geçerken size güç verebilir. Kendinize yöneldiğinizde ve tercihlerinizin sorumluluğunu aldığınızda, başkalarının size yüklediği olumsuz duygulardan daha bağımsız hale gelebilirsiniz. Bu desteği kimse sizin elinizden alamaz. Yaşadığınız yoğun duygular şu an çok ağır gelse de kalıcı değiller. Bedeninizde ve zihninizde hissettiklerinizin zamanla geçeceğini bilmek bazen yükü hafifletebilir. Kendinizi bunaltılmış hissettiğinizde, birkaç dakika boyunca sadece nefesinize odaklanmak, içinize aldığınız ve verdiğiniz nefesi saymak, zihninizi o anın içinde tutarak biraz sakinleşmenizi sağlayabilir. Unutmayın, kendi değerimizi biz belirleriz. Kim olduğumuzu tanımlayan şey ne ailemizin onayı ne de başkalarının sözleridir. Sizi siz yapan şey, hayatın içinde verdiğiniz küçük kararlar, düşünceleriniz ve kendinizle kurduğunuz bağdır. Ne zaman isterseniz benimle tekrar iletişime geçebilirsiniz.

Devamını Oku...

Merhaba,Orgazm aslında yalnızca bedensel bir refleks değil; aynı zamanda zihinsel, duygusal ve hatta bilinçdışı süreçlerle örülmüş karmaşık bir deneyimdir. Bu nedenle zevk alma ama orgazm olamama durumu, çoğu zaman kişinin kendi içsel dünyası ile bedeni arasındaki uyumlanma süreciyle ilişkilidir. Bedenin ıslanması ya da uyarılması, fiziksel hazırlığın olduğunu gösterir; fakat orgazmın gerçekleşmemesi daha çok zihinsel engeller, bilinçdışı çatışmalar ya da geçmiş deneyimlerin bugünkü cinselliğe yansımasıyla ilişkili olabilir. Bahsettiğiniz gibi bir kez orgazm yaşamış olmanız, aslında orgazm kapasitenizin var olduğunu gösteriyor. Yani sorun “yapamamak” değil, koşulların sizin zihinsel-beden bütünlüğünüzle örtüşmemesi olabilir. Bazen partnerle olan ilişki dinamikleri, bilinçdışında taşıdığınız önceki deneyimler, cinselliğe yüklenen anlamlar ya da kendiliğinize dair kaygılar bu süreci etkileyebilir. Örneğin daha önceki ilişkilerinizde edindiğiniz deneyimler, beklentiler ya da hayal kırıklıkları bugünkü deneyiminize farkında olmadan eşlik edebilir. Bunun yanı sıra, partnerle yaşanan ilişkinin şekli ve duygusal güven alanı da orgazmı doğrudan etkileyen faktörler arasındadır. Bu noktada, sizin için zevk veren şeyleri keşfetmek ve bunları partnerinizle açıkça konuşabilmek de önemli bir adımdır. Bu hem bedeninizin ihtiyaçlarını daha iyi anlamanıza hem de partnerinizle uyum içinde yeni deneyimler yaşamanıza yardımcı olabilir. Bu tür bir iletişim, sürece yönelik bir çözüm denemesi olarak değerlendirilebilir. Bir cinsel terapistle çalışmak ise yalnızca bedensel teknikleri değil aynı zamanda zihinsel süreçlerinizi de anlamak açısından yararlı olabilir. Terapide, cinselliğe dair bilinçdışı inançlarınızı, beklentilerinizi ve partnerinizle olan iletişim biçiminizi inceleyerek orgazm sürecine engel olan noktaları daha net görebilirsiniz. Şunu unutmamak önemli, orgazm “çabalayarak” elde edilen bir hedef değil, kendini bırakabilme ve anı yaşayabilme ile ortaya çıkan bir deneyimdir. Bu yüzden “neden olmuyor” kaygısı arttıkça, orgazm ihtimali de daha çok uzaklaşabilir. Önceliğinizi “tatmin olmak” yerine “anı yaşamak ve zevk almak” yönünde esnetmek, zihninizdeki baskıyı hafifletebilir. İhtiyaç duyduğunuzda benimle tekrar iletişime geçebilirsiniz.

Devamını Oku...

Merhaba,Bahsettiğiniz durum aslında güven kavramının doğasına dair bir çatışmayı gösteriyor. Güven dediğimiz şey mutlak bir garanti değil, karşı tarafın da insan olmasından kaynaklı hata yapabilme ihtimalini göze alarak kurulan bir ilişki. Güvendiğiniz insanların sizi kırmış olması, güvenme kapasitenizi tamamen yok etmez; ama bu kapasiteyi yeniden kullanabilmeniz için önce güvenin ne olmadığını fark etmek gerekir. İnsanların yalan söylemesi ya da tutarsız davranması çoğu zaman sizin yaklaşımınızla ilgili değil, onların kendi ihtiyaçları, korkularıyla ilgilidir. Bunu ayırt etmek, “herkes sahte” düşüncesinin ağırlığını hafifletmeye başlar. Çünkü böyle düşündüğünüzde zihniniz kendini korumaya alıyor, ancak bu koruma hali aynı zamanda sizi ilişkilerin sunduğu güveni yeniden deneme şansından da uzaklaştırıyor. Karşı tarafa güvenmek için önce küçük adımlar atılabilir. Tüm hayatınızı, en derin sırlarınızı açmak yerine, küçük şeyler paylaşarak “karşımdaki buna nasıl karşılık veriyor?” sorusunu gözlemlemek mümkündür. Yani güven, bir defada verilen bir karar değil; deneyimlerle parça parça inşa edilen bir süreçtir. Sizin için zorlayıcı olan nokta, güven kırıldığında hemen tümden vazgeçme eğilimi. Oysa ki güven, kırılmaya rağmen yeniden kurulabilir. Bu da çoğu zaman sınırlarınızı netleştirmek, beklentilerinizi açık ifade etmek ve “karşı tarafın verdiğiyle yetinip yetinmeyeceğinize” karar vermekle mümkündür. Bu noktada bir egzersiz de yararlı olabilir: Güvendiğiniz bir kişinin sizi kırdığı bir anıyı yazın, ardından “beni asıl yaralayan şey neydi?” sorusunu sorun. Çoğu zaman yalanın kendisi değil, görmezden gelinmiş veya değersiz hissettirilmiş olma duygusu ağır gelir. Bu farkındalık, güven kırıklarının nereden beslendiğini anlamada yol açıcı olabilir. Düzenli görüşmelerde bu konuyu çalışmak, güven duygusunun sizin için nasıl anlamlandığını ve hangi sınırlarla daha sağlıklı kurulabileceğini netleştirebilir. Böylece ilişkilerde neye izin verip neye vermeyeceğiniz, yani güvenin çerçevesi, sizin elinizde olmaya başlar. Ne zaman ihtiyaç duyarsanız benimle tekrar iletişime geçebilirsiniz.

Devamını Oku...