Psk. Semiha Melisa Üzmez
Türkiye istanbul
Çocuk-Ergen-Yetişkin Psikoterapisi Oyun Terapisi,MMPI,Duygudurum Bozuklukları
Uzman Hakkında
Psikolog Semiha Melisa Üzmez, 2025 yılında psikoloji bölümünü tam burslu ve onur derecesiyle bitirmiştir.Çocuk, ergen ve yetişkinlerle psikolojik destek süreçlerinde aktif olarak çalışan bir psikologdur. Klinik görüşme becerileri, çocuk testleri, oyun terapisi, MMPI ve WISC-R testleri gibi birçok alanda eğitim almıştır. Sınav kaygısı, tik bozuklukları, yeme problemleri ve depresyon, OKB gibi konularda danışanlarına bilimsel yöntemlerle destek sunmaktadır.
Mesleki çalışmalarının yanı sıra Gülmek İyileştirir Derneği, LÖSEV ve KAÇUV gibi sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü olarak yer almış, psikolojiyi sadece klinik alanda değil, toplumsal fayda yaratacak şekilde de uygulamayı amaç edinmiştir.
Eğitim
- İstanbul Nişantaşı üniversitesi Psikoloji - Lisans
- İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik - Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- MMPI
- Oyun Terapisi
- Çocuk Testleri Değerlendirme
- Klinik Görüşme Becerileri
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel Davranışçı Terapi
Cevaplar (23)
Sevgili Danışan,Uzun uzun yazmışsınız, satır aralarında çok güçlü duygular var; hem hayal kırıklığı hem bir yerde umutsuzluğa yakın bir yorgunluk geliyor okurken. Bazen, insan bir şeyleri “zorlamadan” akışına bırakmak istese de içinizde bir yer bu hikayenin böyle devam etmemesi gerektiğini fısıldıyor olabilir. Siz başlangıçta evliliğe yatkın olmadığınızı yazmışsınız, buna rağmen eşinizle hayatı paylaşmaya karar vermişsiniz bence bu başlı başına büyük bir cesaret. Yani bir bakıma, kendinizden ödün vererek bir yol çizmişsiniz. Fakat şimdi geriye dönüp baktığınızda, fazlaca “dışarıdan beklentilerle” şekillenmiş bir evlilik süreci yaşamışsınız gibi… Belki nişan sürecindeki sessizleşmeler, çözülemeden yeni bir adım atılmasına neden oldu. Şimdi o konuşulmayan şeyler, gün yüzüne çıkıyor olabilir. İlişkilerde çoğu zaman, geçmişte halının altına süpürülenler bir noktada kendini tekrar hatırlatır. Eşinizin başlangıçta enerjik olması gezmek, dışarı çıkmak, paylaşımcı olmak gerçekten sizde güzel anılar bırakmış gibi duruyor. Ama sonra, sanki nişan sonrasında içine kapanıp “nasıl olsa işler yoluna girer” moduna geçmiş. Düğün sürecinde onun sessizliği sizi çok rahatsız etmiş, bu çok anlaşılır. Sizi bu kadar iyi tanıyan birinin şimdi birden “uzak” ve “soğuk” olması insana yalnızlık duygusu yaşatabiliyor. Özellikle aileler arasında sıcak diyaloglar varken, eşinizin kendini tamamen çekmesiyle o samimiyet de kaybolmuş gibi…Düşünüyorum da, bazen yoğun iş temposu, uyku düzensizliği, taşınmalar… Bunların hepsi yeni bir evlilikte gerginliğe sebep olabiliyor. Şu anda iki kişinin de evde “dinlenme” ihtiyacı var gibi, ancak bu ortak sohbeti ya da keyifli vakitleri tamamıyla arka plana atmışsınız. Burada ‘birlikte vakit geçirmenin’ kişiden kişiye değişen anlamı var belki de. Biriniz için evde yan yana oturmak yeterliyken, diğeriniz için anlamlı sohbet, dışarıda birlikte bir şeyler yapmak çok özel olabilir. Bunu açıkça karşılıklı konuşmak ve “benim için birlikte vakit geçirmek böyle bir şey” diye netleşmek iyi gelebilir. İsterseniz kendinizle ilgili küçük bir egzersiz deneyebiliriz: Bir kâğıda “Eşimin şu anki davranışlarında bana iyi gelenler” ve “Beni zorlayanlar” başlığı açıp maddeleyin. Sonra “Ben, değişmesi için neye gerçekten hazır hissediyorum?” diye bir soru ekleyin. Belki de en başta konuşmalardan kaçılamayan şeyler şimdi netleşmek istiyordur. Bu kâğıttaki maddeleri eşinizle sakin bir anınızda paylaşmak, suçlama olmadan, sadece “ben böyle hissediyorum ve bu ilişkide bana iyi gelmeyen şeyler bunlar” şeklinde anlatmak, karşılıklı kapı açabilir…Romantizmin veya canlılığın bittiği, yalnızca evde iki insan kaldığınız hissi oldukça yorucu. Yine de, değişim imkânsız değil. Dilerseniz, birlikte küçük şeylerle başlamayı da deneyebilirsiniz: Akşamları 10-15 dakika telefonlarınızı bırakıp sohbet etmeye çalışmak, beraber kısa bir yürüyüş yapmak, eski güzel anılarınızı birlikte yâd etmek… Özellikle yeni evliliklerde alışkanlıkları oturtmak zaman alabiliyor. Ama kendinizi ihmal etmek de, eşinizi tamamen kayıtsız bırakmak da bir çözüm değil gibi görünüyor. Eğer içinizde “benim de konuşmaya, anlaşılmaya ihtiyacım var” hissi büyüyorsa, bunu bastırmamaya çalışın. Bu, acı veren ama aynı zamanda sizi ilişkiyi onarmaya götürebilecek değerli bir sinyal. Burada asıl ihtiyaç, iki tarafın da gerçekten ‘görülme’ ve ‘anlaşılma’ isteğinin konuşulabilmesi gibi görünüyor. İsterseniz, düşüncelerinizi paylaşmaya buradan da devam edebilirsiniz. Belki şöyle sorabilirim: Eşinizle şu an açıkça konuşabileceğiniz tek bir şey olsaydı, neyi seçerdiniz? Ya da “En çok özlediğiniz dönem, hangi davranışları birlikte yaşadığınız zamana ait?” Bu sorulara verdiğiniz cevaplar, sonraki adımları netleştirmede ipucu olabilir. 🌿
Sevgili Danışan,Bu anlattıklarınızı okurken zihnimde çok net bir tablo oluştu; sanki içinizde hop oturup hop kalkan, bir türlü tam yerine oturmayan bir huzursuzluk var gibi… Güven çok ince bir ip gibi; bir kere kopunca, düğüm atılsa bile o eski pürüzsüz haline dönmek kolay değil. Sizin bu kadar karışık ve zamansız gelen duygularınızda anlaması güç bir şey yok. Kırılan bir güvenin ardından, mantığınız “bir şey yok” dese de, kalbiniz hâlâ alarmda kalmış olabilir. 🌿Kendinize kızgınlık ya da “neden böyle hissediyorum” diye suçlama eğiliminiz de olmuş gibi… Oysa böyle bir durumda bu duygular gayet insana özgü. Sanki içeride, küçük ama ısrarcı bir ses "Acaba tekrar olur mu? Ben mi göremiyorum bir şeyleri?" diye fısıldıyor olabilir. Bazen geçmişte yaşanan bir kırılma, şimdiki anları da gölgeliyor. Belki bunu bir tehdit gibi değil ama belirsizlik olarak yaşıyorsunuz. Sizi bu kadar huzursuz eden, belki de geçmişte kaybetme korkusu yaşamanız, belki de sizden saklanan şeylerin uzun vadede büyüyebileceği endişesi olabilir… Bunları düşünmek çok doğal duruyor. Bazı ilişkilerde aldatma değildir mesele, ama gizlenen bir durum bile ilişkide sarsıntı yaratabiliyor. Eşinizin mesaja samimi bir yanıt vermemesi, gündelik hayatınızda saygılı ve sevgi dolu olması, yine de o küçük sarsıntıyı tamamen susturmayabilir. Arada, güveni sarstığı için adını koymakta zorlandığınız o tuhaf sıkışma hissi bazen kasvet gibi çöker insana. Bu duygunun sizi ele geçirmesi çok yorucu olmalı…Belki de biraz durup, bu güven kırıklığının içinizde nasıl bir iz bıraktığına bakmak gerekiyor. Kendinize mümkünse kısa bir zaman ayırıp, “O mesajı gördüğümde tam olarak ne hissetmiştim? Şimdi neleri daha farklı hissediyorum?” diye sormak faydalı olabilir. Hatta güvendiğiniz, sağduyulu birine açılmak; duygularınızı yüzleştirmek, olaydan sonra yaşadığınız küçük değişimleri fark etmenize yardım edebilir. Bazen kalbinizdeki kırıklık, “her şey yolunda” gibi görünse de tamir edilmeye ihtiyaç duyar. Eşinizle tekrar konuşmayı hiç düşündünüz mü? Açık ve sakin bir şekilde "Bu olayı atlatmakta zorlanıyorum, içimde hâlâ bir huzursuzluk var" demek, sadece ilişkiniz için değil, kendinizi yeniden duymak için de önemli olabilir…İsterseniz, birkaç dakika gözlerinizi kapatıp, o anı ve sonrasını hatırlayarak hangi duyguların öne çıktığını bir deftere yazabilirsiniz. Belki kırgınlık, belki öfke, belki de kendinize dönük bazı sorgulamalar… Hepsine izin vermek iyi gelebilir. ☕️Bu kadar hassas bir durum için içsel huzurunuzu güçlendirecek, küçük nefes egzersizleri de faydalı olabilir. Nefes alırken, hissettiğiniz o gerginliğin bedende nerede biriktiğine bakmak ve birkaç derin nefesle gevşemeye çalışmak mesela…Eğer içinizde hâlâ çok belirgin bir sıkışıklık, kaygı veya şüphe varsa; yazmaya devam edebilirsiniz veya tekrar konuşarak bazı netlikler arayabilirsiniz. Sorularınız varsa, buraya yazabilirsiniz. Buradayım. ❤️
Merhaba Sevgili Danışan,Yazdıklarınızı okurken, kafanızın içinde adeta hiç bitmeyen bir soru-cevap döngüsünün, sizi ne kadar yorduğunu hissetmemek elde değil. Bir çeşit zihinsel sonsuz döngü gibi… Her defasında cevap verince birkaç dakika/kısa süre rahatlıyorsunuz ama sonra aynı huzursuzluk yine kapınızı çalıyor. İnsan bazen kendi aklıyla, kalbiyle bile mücadele ediyor gibi hissedebiliyor. Şaşırtıcı derecede detaylı analizleriniz var; bir yandan kendinizi test ediyor, diğer yandan “ya şunu atladıysam” korkusuyla tekrar tekrar incelemeler yapıyorsunuz. Bu kadar yoğun bir içsel denetimin hem yorucu hem de korkutucu olabileceğini tahmin edebiliyorum…Birkaç noktada, özellikle dini konulardan başlayıp ilişkilere ve kişisel ahlaka kadar farklı temalarda benzer bir düşünce yapısının kendini tekrar ettiğini görebiliyorum. Yani, konu değişiyor ama hissettiğiniz içsel huzursuzluk, “kendimi kanıtlamak” ihtiyacı sabit kalıyor. Bazen insanlar böyle düşüncelerle karşılaşınca kendine çok ağır gelebiliyor; hatta “ben kötü biriyim” ya da “bu düşünceler bana ait, demek ki gerçekten istiyorum” gibi suçluluk duyguları yaşayabiliyor. Ben buradan, kendinize karşı epey titiz, yüksek bir dürüstlük standardınız olduğunu fark ediyorum. Adeta, kendinizi hep sözlü ya da yazılı bir sınavdaymış gibi test ediyor gibisiniz. Sizden beklenen, içinizde en ufak bir ‘yanlış’ duygunun, davranışın ya da düşüncenin dahi olmaması sanki…Bu kadar detaylı tekrarlayan ve irdelemeci düşünceler, psikolojide bazen obsesif-kompulsif yapı* (OKB) olarak adlandırılır. Tabi ki burada etiket koymak yerine şunu da sormam gerekir: Bu düşünceler ne kadar zamanınızı alıyor? Gündelik hayatınızı, ilişkilerinizi, huzurunuzu ne ölçüde etkiliyor?İçimde şöyle bir izlenim oluştu; sürekli kendinizi ‘doğrulama’ çabanız aslında rahatlamak için mantıklı gibi gözükse de, uzun vadede sizi daha fazla içsel sorgulamaya, kuşkulara itiyor. Böyle bir durumda, dışarıdan basit bir telkin ya da kendinizi ikna etmeye çalışmak değil de, bu düşüncelerin kafanıza neden geldiğini ve onlarla nasıl başa çıkabileceğinizi daha yapısal biçimde keşfetmek önemli olabilir. Küçük bir egzersiz olarak, Belki hemen cevap aramadan, sadece bu cümlenin kafanızdan geçtiğini fark edip biraz durabilirsiniz. Sonrasında, “bu bir düşünce ve illa gerçekliği yansıtmak zorunda değil” diye içinizden tekrarlayın. Birkaç dakika boyunca sadece düşüncenin gelip geçişini izleyin… Yani, düşüncelere hemen ‘doğru-yanlış’ etiketi yapıştırmadan. Kolay değil ama denemeye değer olabilir. 😊Tüm bunlar sizin için sahiden yıpratıcı bir hal aldıysa, bir uzmandan destek almayı düşünebilirsiniz. Kimi şeyleri kendi kendimize çözmek isteriz; fakat bazen takıldığımız yerde dışarıdan profesyonel bir göz, sizi biraz rahatlatabilir ve başka bir pencere açmanıza yardım edebilir. Siz ilerledikçe, kendinize uygun ve sürdürülebilir çözüm yolları bulma yolculuğunuzda yanında olacağım. Akışın hızına kapıldığınızda ya da başka örneklerle karşılaştığınızda, buradan tekrar yazmak isterseniz, birlikte bakabiliriz. 🌿
Merhaba Sevgili Danışan,Yazdıklarınızdan, yaşanmışlıkların ağırlığı ve şimdi hissettiğiniz acı neredeyse sayfadan dışarı taşıyor gibi… Bir insanın geçmişteki bazı olayların gölgesinde sürekli ilerlemeye çalışması, hele bu gölgelerin kendisini sık sık yalnız, kaygılı veya suçlu hissettirmesi kolay kolay hafifletilebilecek bir yük değil gerçekten. Belki de içten içe “Ben normal miyim, neden bu kadar zorlanıyorum?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Kim bilir, biraz da kendi kendinize fazla yükleniyorsunuzdur. .. Birini sevmenin ve bağ kurmanın ne kadar kıymetli ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olabileceğini çok derinden anlatmışsınız. Kolayca bağ kuramamak, sonra da bağı kurduğunuzda o kişiden ayrılmanın sizi böylesine derinden sarsması… Bir tür ikilem gibi: Hem yakınlık zor hem de vedalaşmak. Bu döngü içinde kalmanın insanı ne kadar yalnız ve çaresiz hissettirdiğini tahmin edebiliyorum. Belki de çevrenizde “Bırak gitsin, geçer!” diyen seslere rağmen, içeride bir türlü inanmayan, dirençli bir yanınız var…Geçmişte yaptığınız hataların cezasını hâlâ çektiğiniz düşüncesi ise, hem çok ağır hem de kendi içinde incitici bir inanç. Bazen insan, yollarını ve seçimlerini sürekli sorgulayarak kendine karşı acımasız olabiliyor. Oysaki, o anlarda elinizde olan ve görebildiğiniz kadaraydı seçenekleriniz – kimse şöyle ‘dersine’ çalışarak, mükemmel tercihler yapan biri değil. Bu noktada, kendinize dönüp şunu sormak belki biraz nefes aldırabilir: Şimdiye kadar bütün o geçmiş deneyimlerden ne öğrendim? Şu anki ‘ben’ ile o günkü ‘ben’ arasındaki farklar neler?Bazen duygular öyle yoğundur ki, göğsünüz daralırken “Nefes alamıyorum” cümlesi aklınızdan değil; vücudunuzdan dökülür adeta… Böyle anlarda, yere sağlam basmak, nefesinizi saymak, kendinize temas edebilmek iyi gelebilir. Çok kısa bir egzersizi birlikte deneyebilirsiniz: Şu anda olduğunuz yerde, beş saniye boyunca burnunuzdan derin bir nefes alın. Sonra yavaşça, ağzınızdan verin. Bunu üç kez tekrarlayıp, etrafınızdaki üç tane eşyayı gözünüzde seçip, isimlendirmeyi deneyin. Bir nevi, zihninize “Şu an buradayım ve hayattayım” demek gibi…✨Size sorularım var – sadece paylaşmak isterseniz tabii: Şu an tüm bu olanlardan sonra, içinizde bir nebze de olsa huzur bulabileceğiniz bir şey var mı? Mesela çocukluğunuzdan, eskiden sizi rahatlatan, güvende hissettiren küçük bir anı gibi… Bazen insan kaybolduğunu sandığı o eski güven duygusunun izini, en beklenmedik yerlerde bulabiliyor. Belki karşılıklı konuşmak, içinizdeki yorgun ve kırgın parçaları birlikte anlamlandırmak iyi gelebilir. Özgüven, özsaygı veya kaygılarınız için içinizde ne kadar yer açtığınızı, ne kadar suskun bırakıp ağırlıklarla devam ettiğinizi görmek… Sanırım bazı şeyleri yük gibi değil de, taşınabilir birer parça olarak görmek zamanla mümkün olabiliyor. Merak ediyorum: Ne zaman kendinizi daha güçlü ya da daha hafif hissettiniz, hatırlıyor musunuz?Dilerseniz başka bir sefer, bu duyguların nereden gelip nasıl bu kadar güçlendiğini daha ayrıntılı konuşabiliriz. İsterseniz bazı küçük adımları birlikte planlayabiliriz. Buradayım, paylaşmak istedikleriniz olduğunda mutlaka yazabilirsiniz. 🌿✨