Psk. Semiha Melisa Üzmez
Türkiye istanbul
Çocuk-Ergen-Yetişkin Psikoterapisi Oyun Terapisi,MMPI,Duygudurum Bozuklukları
Uzman Hakkında
Psikolog Semiha Melisa Üzmez, 2025 yılında psikoloji bölümünü tam burslu ve onur derecesiyle bitirmiştir.Çocuk, ergen ve yetişkinlerle psikolojik destek süreçlerinde aktif olarak çalışan bir psikologdur. Klinik görüşme becerileri, çocuk testleri, oyun terapisi, MMPI ve WISC-R testleri gibi birçok alanda eğitim almıştır. Sınav kaygısı, tik bozuklukları, yeme problemleri ve depresyon, OKB gibi konularda danışanlarına bilimsel yöntemlerle destek sunmaktadır.
Mesleki çalışmalarının yanı sıra Gülmek İyileştirir Derneği, LÖSEV ve KAÇUV gibi sosyal sorumluluk projelerinde gönüllü olarak yer almış, psikolojiyi sadece klinik alanda değil, toplumsal fayda yaratacak şekilde de uygulamayı amaç edinmiştir.
Eğitim
- İstanbul Nişantaşı üniversitesi Psikoloji - Lisans
- İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik - Lisans
Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)
- MMPI
- Oyun Terapisi
- Çocuk Testleri Değerlendirme
- Klinik Görüşme Becerileri
Uzmanlık Alanları
Çalışma Ekolleri
- Bilişsel Davranışçı Terapi
Cevaplar (21)
Merhaba Sevgili Danışan,Yazdıklarınızdan, yaşanmışlıkların ağırlığı ve şimdi hissettiğiniz acı neredeyse sayfadan dışarı taşıyor gibi… Bir insanın geçmişteki bazı olayların gölgesinde sürekli ilerlemeye çalışması, hele bu gölgelerin kendisini sık sık yalnız, kaygılı veya suçlu hissettirmesi kolay kolay hafifletilebilecek bir yük değil gerçekten. Belki de içten içe “Ben normal miyim, neden bu kadar zorlanıyorum?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Kim bilir, biraz da kendi kendinize fazla yükleniyorsunuzdur. .. Birini sevmenin ve bağ kurmanın ne kadar kıymetli ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olabileceğini çok derinden anlatmışsınız. Kolayca bağ kuramamak, sonra da bağı kurduğunuzda o kişiden ayrılmanın sizi böylesine derinden sarsması… Bir tür ikilem gibi: Hem yakınlık zor hem de vedalaşmak. Bu döngü içinde kalmanın insanı ne kadar yalnız ve çaresiz hissettirdiğini tahmin edebiliyorum. Belki de çevrenizde “Bırak gitsin, geçer!” diyen seslere rağmen, içeride bir türlü inanmayan, dirençli bir yanınız var…Geçmişte yaptığınız hataların cezasını hâlâ çektiğiniz düşüncesi ise, hem çok ağır hem de kendi içinde incitici bir inanç. Bazen insan, yollarını ve seçimlerini sürekli sorgulayarak kendine karşı acımasız olabiliyor. Oysaki, o anlarda elinizde olan ve görebildiğiniz kadaraydı seçenekleriniz – kimse şöyle ‘dersine’ çalışarak, mükemmel tercihler yapan biri değil. Bu noktada, kendinize dönüp şunu sormak belki biraz nefes aldırabilir: Şimdiye kadar bütün o geçmiş deneyimlerden ne öğrendim? Şu anki ‘ben’ ile o günkü ‘ben’ arasındaki farklar neler?Bazen duygular öyle yoğundur ki, göğsünüz daralırken “Nefes alamıyorum” cümlesi aklınızdan değil; vücudunuzdan dökülür adeta… Böyle anlarda, yere sağlam basmak, nefesinizi saymak, kendinize temas edebilmek iyi gelebilir. Çok kısa bir egzersizi birlikte deneyebilirsiniz: Şu anda olduğunuz yerde, beş saniye boyunca burnunuzdan derin bir nefes alın. Sonra yavaşça, ağzınızdan verin. Bunu üç kez tekrarlayıp, etrafınızdaki üç tane eşyayı gözünüzde seçip, isimlendirmeyi deneyin. Bir nevi, zihninize “Şu an buradayım ve hayattayım” demek gibi…✨Size sorularım var – sadece paylaşmak isterseniz tabii: Şu an tüm bu olanlardan sonra, içinizde bir nebze de olsa huzur bulabileceğiniz bir şey var mı? Mesela çocukluğunuzdan, eskiden sizi rahatlatan, güvende hissettiren küçük bir anı gibi… Bazen insan kaybolduğunu sandığı o eski güven duygusunun izini, en beklenmedik yerlerde bulabiliyor. Belki karşılıklı konuşmak, içinizdeki yorgun ve kırgın parçaları birlikte anlamlandırmak iyi gelebilir. Özgüven, özsaygı veya kaygılarınız için içinizde ne kadar yer açtığınızı, ne kadar suskun bırakıp ağırlıklarla devam ettiğinizi görmek… Sanırım bazı şeyleri yük gibi değil de, taşınabilir birer parça olarak görmek zamanla mümkün olabiliyor. Merak ediyorum: Ne zaman kendinizi daha güçlü ya da daha hafif hissettiniz, hatırlıyor musunuz?Dilerseniz başka bir sefer, bu duyguların nereden gelip nasıl bu kadar güçlendiğini daha ayrıntılı konuşabiliriz. İsterseniz bazı küçük adımları birlikte planlayabiliriz. Buradayım, paylaşmak istedikleriniz olduğunda mutlaka yazabilirsiniz. 🌿✨
Merhaba Sevgili Danışan,Paylaştıklarınızı okurken aslında içsel olarak ne kadar sarsıldığınızı, suçluluğu içinizde farklı şekillerde yeniden yaşadığınızı hissettim. İlişkinizde olan bir olayın, sonrasında dalga dalga başka alanlara yayılması sık rastlanan bir durum. Ama her seferinde insan kendi yaşadığına ayrı bir yükle yakalanıyor. Bazen suçluluk, sadece geçmişteki bir eyleme değil, varoluşumuza zarar veren bir gölge gibi her yere bulaşabiliyor. Çoğu kişi hayatında bir kez bile olsa ‘keşke yapmasaydım’ dediği bir şey yaşamıştır. Sizinle ilgili özgün olan kısmı, bu geçmiş olay sonrasında vicdanınızda sürekli ‘alarm’ çalması. Dışarıdan sakin, kontrollü görünebilirsiniz ama aslında içeride devam eden bir tetikte olma durumu var gibi. Zihniniz adeta hiç yorulmadan size “Dikkat et! Hata yapma!” diye komutlar gönderiyor. Kusursuz ve “hiçbir şekilde üzmemeliyim” saplantısı, hem duygusal özgürlüğünüzü kısıtlamış hem de ilişkinizle bağınızı kimi zaman zora sokmuş olabilir. İnsanın yaptığı hataları, özellikle sevdiği biriyle ilgiliyse, “telafi etme” arzusu bir süre sonra sağlıklı pişmanlıktan çıkıp sancılı, takıntılı bir hale evrilebiliyor. Kendi düşüncelerinizle savaşmanız da buradan kaynaklanıyor olabilir. “Aklıma neden böyle bir şey geliyor?”, “Ya bir daha yanlış bir düşünceye saplanırsam?” diye kendinizi günden güne daha çok köşeye sıkıştırmış gibisiniz. Burada asıl mesele, kendi iç dünyanızdaki yargılardan biraz uzaklaşabilmek. Bu kadar katı kurallara ve yüksek bir içsel denetim mekanizmasına neden ihtiyaç duyduğunuzu hiç düşündünüz mü? Belki de daha önce kendinize böyle sorular sormamışsınızdır…Birkaç küçük egzersiz önerebilirim: Öncelikle, bu rahatsız edici ve tekrarlayan düşünceler geldiğinde, onlara karşı savaşmak ya da “hemen itmeliyim!” diye bir baskı hissederken, bir mola verin. İçinizden geçen düşünceyi yargılamadan, onun sadece ‘bir düşünce’ olduğuna dair kendinize küçük bir not bırakın. Mesela “Şu anda aklımdan geçen sadece bir düşünce. Gerçek değil. İlla ki bir anlamı, bir gerçekliği olması gerekmiyor. ” Bu tarz basit cümleler, obsesif takılmaları zamanla yumuşatmada yardımcı olabiliyor. Biraz daha sosyal hayata indirgerseniz: Dışarıda, sohbet sırasında ya da onun yanında yoğun panik veya anksiyete hissettiniz diyelim. O sırada ellerinizi ve ayaklarınızı birkaç dakika hissetmeye çalışın, küçük bir nesneyi elinizde yuvarlayın veya nefesinize odaklanın. Zihnin bir yere “kilitlendiği” anlarda vücuda yönelmek, duygusal fırtınayı hafifletir. Bunun için, örneğin “Yedi’ye kadar yavaşça burnunuzdan nefes alıp, dörde kadar tutup, sekize kadar verin” gibi nefes çalışmaları denenebilir. Bir de şunu eklemekte fayda var: Sevdiğiniz insanla aranızdaki onarıcı süreci, sadece “eski hatayı telafi etmeye çalışma” motivasyonuyla değil, kendi üzerinize şefkat göstermeye başlamak üzerinden de tasarlayın. “Neden böyleyim?”, “Neden bitmiyor bu suçluluk?” diye üstünüze gelmek yerine, “Benim de yaralarım var ve onları anlamaya ihtiyacım var…” diyebilmek kendinize yapacağınız büyük bir iyilik olur. Belki de bu süreçte, ilişkinizde açık konuşmalar yapmak, “Ben bazen kendi içimde sebepsiz yere çok suçlu hissediyorum, aslında seni kırma niyetim hiç olmuyor…” türünden ifadelerle karşılıklı güveninizi yeniden inşa edebilirsiniz. Birlikte çözüm bulmak çok değerli ama bazen insanın kendiyle baş başa kalıp, duygularını daha iyi tanımaya da ihtiyacı olabiliyor. Sizin için güvenli olduğunu hissettiğiniz bir yakınınızla veya bir terapi ortamında da bu döngüyü daha yakından gözlemlemek iyi gelebilir. İsterseniz birlikte birkaç düşünceyi analiz edebiliriz ya da günlük tutma, düşünce izleme çalışması gibi yöntemleri deneyebilirsiniz. Veya, aklınıza takılan ve burada açmak istediğiniz başka bir ayrıntı varsa bana yazabilirsiniz. Zorlandığınızda burada birinin olduğunu bilmek bile bazen başlı başına ferahlatıcı olabiliyor. 😊
Merhaba Sevgili Danışan,Okuduklarınız satır satır içimde bir ağırlık bıraktı; çocuklukta en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan sevgi, güven ve ait olma duygusu ile ilgili yaşadıklarınız - bunu ne kadar açık ve samimi bir şekilde paylaşmışsınız - kolay kolay cümlelere sığmaz. İnsanın, özellikle de küçük yaşlardan itibaren sevildiğini hissetmeye, varlığının önemli olduğuna dair bir sıcaklık duymasına ne kadar ihtiyacı olduğunu düşününce, sizin anlattıklarınız ister istemez yürekte bir düğüm oluşturuyor. Hayatınızın en başından itibaren sevgiyle beslenmek, şefkatle sarılmak ihtiyacınızın tam karşılanmamış olması, yıllar geçse de insanın içinde bir boşluk gibi kalabiliyor. Anneannenizin size sevgi dolu yaklaşması, belki bugünlerde bir nebze olsun kalbinizdeki bu boşluğu hafifletebiliyordur. Ama tabii, insan zihni ve yüreği bazen başka türden bir anne ya da baba sevgisinin eksikliğini bambaşka alanlarda da hissediyor. Bu his, çevrenize ördüğünüz o görünmez duvarlarda, ilişkilerdeki güvensizlikte, kimi zaman da ‘en ufak bir şeyde uzaklaşıp gitmeye hazır’ olma refleksinde kendini gösterebiliyor gibi…Romantik ilişkilerde “Bir gün mutlaka gider, mutlaka yanımda kalmaz, mutlaka aldatır” gibi inançlar neredeyse hiç yara almadan büyümüş biri için bile dönem dönem uğrayabilecek ‘endişeler’. Sizin yaşadıklarınız düşünüldüğünde, böylesi bir kaygı ve şüpheyle yaklaşmak neredeyse ‘hayatta kalma’ stratejisi gibi görünüyor bana. Zihniniz, kalbinizi olası acılardan korumak için duygu duvarlarını yüksek tutmaya başlamış olabilir. Belki de incinmektense hiç duygusal yatırım yapmamak, bir tür ‘kendini koruma’ şekli haline geldi zamanla…Arkadaşlık ilişkilerinde de benzer bir döngü var sanki; biriyle yakınlaştığınızda, en ufak bir hayal kırıklığında hızla iletişimi kesme isteğiniz, eskiden bilinçsizce öğrendiğiniz, “Birisine çok bağlanırsam, sonunda kırılırım ya da bırakılırım” korkusunun bir yansıması olabilir. Bazen sevgiye ve yakınlığa dair öğrenilmiş kalıplar, yetişkinliğimizde de kendi gölgelerini üzerimizde bırakabiliyor. Bu gölgeler bazen ağır gelebilir, bazen de insanı yalnız bırakır; yine de bu büyüklükte duvarların ardında yaşamak çok yorucu olabilir, bunu çok net ifade etmişsiniz. Belki zaman zaman “Neden böyleyim?”, “Neden bu kadar kırılganım?” diye kendinizi sorguluyorsunuzdur; ama insan, hangi toprakta büyüdüyse, güneşi ya da gölgesi ne kadar denk gelmişse, öyle bir şekle bürünebiliyor. Burada suçlamak gerekmiyor kendinizi, hatta tam tersine biraz da şefkatle yaklaşmaya çalışmak önemli gibi. .. Kendi hikayenizi yavaşça anlamlandırmaya, bazı eskimiş kalıpları adım adım sorgulamaya başlamak, kendinize iyi gelecek küçük adımlar atmak mümkün olabilir. Hatta bunun için bazen basit birkaç egzersiz bile yol açıcı olabiliyor. Mesela, duygularınızı ve düşüncelerinizi düzenli olarak bir deftere yazmayı deneyebilirsiniz. Özellikle de “bugün kendim için, kendimin yanında olmak adına ne yaptım?” diye arada bir durup sormak… Kimseye göstermeden, yargısızca, tamamen kendi içinizde bu sorunun cevabını aramak bile minik bir adım olabilir. Gün içinde kendinize kısacık da olsa bir mola verip, derin nefes alarak “Ben şu an varım ve değerliyim” diyerek iç sesinizle konuşmak da duygusal açıdan destekleyici olabiliyor. Şunu da sormak isterim: Sizin için anlamlı veya rahatlatıcı gelen, en ufak bir duygu güveni hissettiğiniz insanlar, anlar ya da ortamlar var mı? Küçükten başlamak, yani o ‘güvenli’ hissettiğiniz anları fark etmek, bunları çoğaltmaya çalışmak da, koca hayatı sıfırdan değiştirmekten daha kolay gelebilir bazen. Belki bir zaman sonra birinin gerçek anlamda “yanınızda” kalabileceğine dair kırıntılar görmeye, kendinizi daha açık ve korunmuş hissetmeye başlayabilirsiniz. Hiçbir duygu sabit değil, siz değiştikçe inançlarınızda da dönüşmeler başlıyor. Önemli olan, kendinizi ve hislerinizi biraz olsun yumuşak bir gözle izlemeye başlamak. .. O yüzden sormak isterseniz, bu konu üstüne ne kadar konuşmak isterseniz buradayım. Dilerseniz, hayatınızda bir anı, bir his ya da aklınıza takılan başka bir duygu üstüne de konuşabiliriz. 🌿✨
Merhaba Sevgili Danışan,Öncelikle böyle önemli, hassas bir konuda destek aramanız gerçekten değerli. Kız kardeşinizle ilgili yaşadığınız kaygının ne kadar içten ve koruyucu bir yerden geldiğini hissedebiliyorum. Özellikle aileden uzakta olup, onun iyi oluşunu yüreğinizde sürekli hissediyor olmak başka bir yük yaratabilir insanda. 🌱Aktardıklarınızdan, kardeşinizin bir süredir sosyal hayata mesafeli olduğunu, bunun zamanla daha da belirginleştiğini ve şimdi aileyle yaşanan gerginliklerin üst seviyeye çıktığını anlıyorum. Evden kaçmak istemesi, aslında taşıdığı duygusal yüklerin ve sıkışmışlığın bir işareti gibi. Burada sadece sosyal çekingenlik değil, aile içi iletişimde de zorlanma ve belki de duygusal bir yalnızlık var gibi görünüyor. Belki bazı şeyleri anlatmak istiyor ama tam konuşacak alan bulamıyor. Ya da anlaşılamadığını hissediyor olabilir. Sizce de biraz öyle mi?Kardeşinizin sosyal ortamlardan kaçınmasında, kendine has bir mizacın etkisi olabilir. İnsanlar bazen dış dünyanın yoruculuğundan uzak durmak ister. Ancak burada son dönemde ortaya çıkan ani tepkiler—örneğin evden kaçma isteği—işlerin biraz daha karmaşık hale geldiğini gösteriyor. Bu tür davranışlar çoğunlukla kaygı, ümitsizlik, çaresizlik veya iletişimsizlik hislerine işaret edebiliyor. Özellikle ergenlik döneminde, bireyselleşme arzusu ile aileye duyulan ihtiyaç arasında kalmak gençleri zorlayabilir. Aileyle yaşadığı gerginliğin altında, kendine ait bir alan yaratamama ya da anlaşılmadığını hissetme yatıyor olabilir. İçimde bir soru yankılanıyor: Acaba evde hangi meseleler, hangi söz ya da davranışlar kardeşinizin bu kadar keskin bir çıkış yapmasına sebep oldu? Belki üzerinde konuşulmamış bir kırgınlık, ya da özel hayatına dair bir baskı hissetmiş olabilir mi?Siz şehir dışındasınız ama aranızda güçlü bir bağ olduğunu hissettim. İlk adım olarak onunla sakin, yargılamayan bir şekilde iletişime geçebilirsiniz. Belki telefonda ya da görüntülü bir görüşmede, “Sana ne oluyor, neden böylesin?” demektense, şöyle yaklaşabilirsiniz: “Seni merak ediyorum, bu ara neler hissediyorsun? Dışarıdan göründüğünden çok daha fazlasını yaşıyor olabilirsin, anlatmak ister misin?” Tarafsız ve güvenli bir alan açmak, onun duygularına erişmek için etkili olur. Annem ve babaya ise, şu an kızgın ya da endişeli olduklarını tahmin ediyorum. Onlara olduğundan daha az baskılayıcı, daha çok dinleyen bir yerde kalmalarını önermekte fayda var. Bazen büyüklerin “Biz senin iyiliğini düşünüyoruz!” şeklindeki yaklaşımı gencin kendini sıkışmış hissetmesine neden olabiliyor. Belki kız kardeşiniz, hiç tanımadığı bir uzmana da duygularını açmak istemeyebilir. Ama belki ilgisini çekebilecek, gençlere uygun bir psikolojik destek hattı ya da online görüşme fikriyle temas edilebilir. Türkiye’de gençlere özel psikolojik danışmanlık ve destek hatları mevcut. Gerekirse birlikte birkaç alternatif arayabilirsiniz. Bu karmaşık dönemde hatırlatmak isterim ki, her genç kendi hızında ve güven hissettiği kadar açılır. Küçük de olsa bir adım—örneğin yalnızca bir duygusundan bahsetmesi bile—önemli bir başlangıç sayılır. Başka bir konuda da danışmak isterseniz ya da konuştuğunuzda nasıl yaklaşabileceğinizle ilgili sorularınız olursa tekrar yazabilirsiniz. Birlikte, elinizden gelen en iyi şekilde yanında olmanız zaten çok değerli. ✨