Merve  Akdikmen

Uzm. Kl. Psk. Merve Akdikmen

İstanbul

Online terapi, BDT, Şema terapi

5.0
(7 Yorum)

Uzman Hakkında

.Ben Klinik Psikolog Merve Akdikmen. Lisans eğitimimi Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji bölümünde tam burslu olarak tamamladım, ardından Kent Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yaptım. Eğitimim süresince çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışma fırsatı buldum.

Psikolojik değerlendirme testleri, oyun terapisi, bilişsel davranışçı terapi, şema terapi ve travma terapisi gibi alanlarda çeşitli eğitimler aldım. Çalışmalarımda bireyin yaşam öyküsünü anlamayı, empatik bir bağ kurmayı ve güvenli bir terapötik alan oluşturmayı öncelik olarak görüyorum.

Şu anda online olarak ağırlıklı olarak yetişkin bireylerle çalışıyor, ayrıca aile danışmanlığı ve ergen alanında seanslar yürütüyorum.

Eğitim

  • Nişantaşı üniversitesi - Lisans
  • Kent üniversitesi - Yüksek Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Bilişssel davranışcı terapi
  • Kısa süreli çözüm odaklı terapi
  • Oyun terapisi
  • Şema terapi
  • Çocuk BDT
  • Moxo Dikkat testi
  • Wiscr zeka testi
  • Aile Danışmanlığı
  • Şema terapi
  • Çocuk BDT
  • Moxo Dikkat testi
  • Wiscr zeka testi
  • Aile Danışmanlığı

Uzmanlık Alanları

Duygudurum Bozuklukları
Çocuk Psikolojisi
Çocuk ve Ergen Psikolojisi
Duygusal Yeme
Sınav Kaygısı
Varoluşsal Kaygılar
Borderline Kişilik Bozukluğu
Aile ve Çift Terapisi
Cinsel Terapi

Çalışma Ekolleri

  • Bdt
  • Şema terapi

Cevaplar (28)

Merhaba , uzun bir beraberliğin ardından kurulan bir evlilikte, geçmişte yaşananların gölgesinin hâlâ gündeme gelmesi gerçekten yorucu olmalı. Sanki bir yandan yeni bir hayat kurmaya çalışırken diğer taraftan eski defterlerin kapandığından tam olarak emin olamıyor gibisiniz. Bu söylediklerinizden, içinizde birikmiş bir haksızlık ve belki de bir kırgınlık olduğunu hissediyorum. .. Hem eşinize hem de ailenize karşı bir köprü olmaya çalışmanın ağırlığı epeyce yıpratıcı olabilir. 🌿Bu durum aslında birçok çiftte benzer şekilde yaşanabiliyor. Görünen o ki eşiniz, geçmişte yaşanan o ilk reddedilme ve ailesine yönelik olumsuz söylemleri duygusal olarak tam olarak sindirememiş. Her ne kadar aile tarafınız özür dilemiş, ilişki şu anda saygılı bir zeminde ilerliyor olsa da, eşinizin zihninde “ben ve ailem değersiz görüldü” teması hâlâ canlı gibi görünüyor. Bu da her yeni tartışmada, eski yarayı yeniden hatırlatıyor. Burada önemli olan şu: geçmişte yaşanmış o olayı yeniden çerçevelemek gerekiyor. Eşinizin o dönemde hissettiği kırgınlık ve dışlanmışlık duygusunu anlamaya çalışırken, aynı zamanda bugünün koşullarına da dikkat çekmek gerekir. Artık ortada özür dilemiş, ilişkiye saygı gösteren bir aile var. Yani, o eski hikâyenin güncelliği kalmadı. Zaman zaman şöyle minik egzersizler yol gösterici olabiliyor: Bir tartışma başladığında konunun geçmişe saplanmasını fark ettiğiniz anda derin bir nefes alın ve konuyu bugünün sınırında tutmaya çalışın. Mesela, “Şu an üzerinde konuştuğumuz mesele aslında bundan çok daha farklı ve yeni. Geçmişte olanlar için hislerini biliyorum, ama şu an başka bir şeyi çözmemize ihtiyacımız var,” gibi bir cümleyle tartışmanın rotasını bugüne çevirebilirsiniz. Bir diğer önerim de, eşinizle sakin bir anınızda, geçmişte yaşadığı hayal kırıklığının nasıl derinleştiğini, aile ilişkinizle ilgili neler hissettiğini konuşmak olabilir. “Ailem bu süreçte zamanla değişti ama senin içinde ne birikti, neler kolay kolay geçmedi?” diye sorarsanız, ona duygularını ve haklı olarak içini dökme alanı vermiş olursunuz. Bazen en iyileştirici olan şey çözüm değil, sadece görüldüğünü ve duyulduğunu hissetmektir. Eminim, bu konuşma bile ilişkinizin dinamiğine yeni bir soluk getirebilir. Sevgiler🌸

Devamını Oku...

Merhaba , Yaşadığınız süreç oldukça yıpratıcı görünüyor. Sürekli özür dilemesine rağmen davranışlarını tekrar eden bir kişiyle yaşamak, zamanla güveni ve duygusal dengeyi ciddi biçimde zedeler. Özür, davranış değişikliğiyle desteklenmediğinde anlamını kaybeder. Siz, sınırlarınızı koruma yönünde önemli bir adım atmışsınız. Bu noktada, onun sözlerinden çok eylemlerine bakmak ve gerçekten değişim gösterebilecek bir kapasitesi olup olmadığını gözlemlemek önemli. Sürekli aynı döngüye girmek, hem psikolojik dayanıklılığı zayıflatır hem de kendi benlik algınızı olumsuz etkileyebilir. Panik atak geçirecek kadar büyük bir stres yaşamanız, normal bir ilişki geriliminden çok daha derin, yıpratıcı bir etki altında olduğunuzu gösteriyor. Düşünün, beden bile bu kadar tepki veriyorsa, geride kalan duygusal izleri tahmin etmek hiç zor değil. Bazen, karşımızdaki özür dilediğinde “Acaba bu sefer farklı olur mu?” diye içimizde bir umut beliriyor, ama geçmişte tekrarlanan döngüler genellikle geleceğin de habercisi olabiliyor. Özellikle sizin örneğinizde, suçun sürekli bir başkasına (mesela ailesine) atılması, özürlerin kısa bir süre sonra anlamını yitirmesi, bir kalıba işaret ediyor olabilir. Zihniniz belki de “Bu defa gerçekten değişebilir mi?” diye soruyor, fakat bugüne kadar gördükleriniz çok daha keskin bir tablo sunuyor. Şunu sormak isterim: Kendi içinizde hak ettiğiniz huzuru ve sınırları koruyabiliyor musunuz, yoksa sürekli savunmada kalıp kendinizi suçlu ve yıpranmış mı hissediyorsunuz? Bazen sevgi bağı, kişiyi kendi değerlerinden, sağlığından dahi ödün vermeye itebiliyor ve sonrasında da insan “Ben bunları neden yaşadım?” diye sorguluyor. Buradaki döngünün kırılması çoğu zaman biraz sınır çizebilmekle ve kişiyle araya mesafe koymakla başlıyor. Üzerinize yük olan duyguları hafifletmek ve yaşadıklarınızı bir nebze dışarıdan görebilmek adına basit bir egzersiz önerebilirim: Bir kâğıt alın ve iki başlık açın. Bir tarafa “Bu ilişkide kendimi nasıl hissettim?”, diğer tarafa “Kendim için neyi isterdim, hak ettim?” Cevapları kelime kelime yazın ve döndüğünüzde hangi tarafta daha çok şeyin biriktiğine bir bakın. Belki de kendi yolunuzu çizmeye karar verdiğiniz bu noktada, özürlere tekrar kapı açmak yerine, biraz kendi içinize dönmek ve bedeniniz ile ruhunuzun neye ihtiyacı olduğunu samimiyetle dinlemek iyi gelebilir. Özür, ancak tutarlı ve gerçek bir değişimle anlam kazanır, yoksa zamanla eski yaraların kanamasına yol açmak dışında bir işe yaramayabilir. Eğer bu süreç seni duygusal olarak tüketmeye devam ediyorsa, bir terapistle birlikte bu ilişki döngüsünü, sınır koyma becerilerini ve duygusal yükünü ele almak sana iyi gelebilir. Terapi, bu karmaşık duyguları anlamlandırmana ve içsel gücünü yeniden toparlamana destek olur. Sevgiler🌸

Devamını Oku...

Merhaba Yazdıklarınızı okurken, ne kadar yoğun bir yalnızlık ve içsel çatışma yaşadığınızı hissediyorum. Sanki içinizde iki farklı ses var; biri güçlü kalmaya, devam etmeye çalışıyor, diğeri ise artık çok yorulduğunu söylüyor. Bu iki sesin arasında kalmak gerçekten zorlayıcı olabilir ve sizin yaşadığınız bu karmaşayı hissetmeniz çok anlaşılır. Kimi zaman kişi, hayatı sanki tek kişilik bir tiyatro gibi yaşar; başkaları sahneden gelip geçer ama esasen sahnenin bütün ağırlığını taşıyan yine kendisi olur. Sizin yalnızlık tarifiniz de biraz böyle, sanki herkes yanınızdan akıp gidiyor ama siz o koca ağacın dalındaki elma gibi tek başınıza asılı kalıyorsunuz. 🍃Güçlü ilan edilmek, zaman zaman en yorucusu olabiliyor. Dışarıdan bakıldığında “başarılı, cesur, öğretmen” diye etiketlenen birinin aslında içinden kim bilir ne fırtınalar geçtiğini çoğu kişi fark etmiyor. Boğazda bir şey düğümleniyor bazen, çünkü duyulmadığını hissettirmek tarifsiz bir yük. Yazdıklarınızda yorgunluğu da, “aktivite”den ne kadar uzak olduğunuzu da hissettim açıkçası. Sanki sizden beklenen kalabalık ve eğlenceli bir dünyanın dışında, bir köşede usul usul kendi duvarlarınızı örüyorsunuz gibi. Belki de “eğlence” değil de, sakin bir nefes, güvenli bir alan arıyorsunuz asıl. Bazı insanlar kalabalıktan güç alır, bazıları ise derin bir iç sesin huzurunda dinlenir. Sanırım sizin ruhunuz, biraz dinginliğe susamış. Böyle anlarda kendimize yüklenmek kolay, “neden ilerleyemedim, neden hep yalnızım, neden öyleyim?” gibi sorular cevaplanmadan dönüp dolaşıyor kafamızda. Ama belki de şu an cevap aramaktan çok, yaşadıklarınızla dost gibi durmayı denemek önemli. “Evet, yoruldum, çok yalnızım, anlaşılmak isterdim” diye içinizden geçirdiğiniz her şeyi inkar etmeden oturup, içinizdeki o güçlü ve kırılgan tarafları aynı masada buluşturmak… Belki şöyle diyebilirsiniz; “Şu anda kendimi yeterince iyi hissetmiyorum ve bu bana çok ağır geliyor. ” Bunu sesli duymak, içinizdeki çatışan seslerin biraz olsun uzlaşmasına neden olabilir. Bir küçük öneri: Akşamları kendinize küçük bir rutin yaratmayı hiç denediniz mi? Mesela, sıcak bir içecek eşliğinde telefon ya da ekranlardan uzaklaşarak sadece kendinize birkaç dakikalık bir alan bırakmak. Şu an öyle karmaşık ve gürültülü bir iç sesiniz var ki, belki de biraz sessizlik en iyi ilaç olabilir. 🦋Ve evet, bu duygular geçecek. Ama şu anda, geçmesini beklerken kendine yumuşak davranmak çok kıymetli. Yalnızlığı bastırmak yerine, onu anlamaya çalışmak… “Bana şu an ne anlatmaya çalışıyor?” diye sormak, bazen en güçlü adımdır. Şu anda içinde bulunduğunuz süreç geçici ama siz bu süreçte kendinize nasıl davrandığınızla kalıcı bir iyileşme başlatabilirsiniz. Eğer isterseniz, bireysel terapi sürecinden geçerek bu yalnızlık duygusunun size ne anlatmaya çalıştığını birlikte anlamaya başlayabiliriz.

Devamını Oku...

Merhaba, yazdıklarınızı dikkatlice okurken evliliğinizin başında bu kadar yoğun bir yalnızlık ve iletişimsizlik hissetmenin ne kadar zorlayıcı olduğunu tahmin edebiliyorum. Özellikle hamilelik gibi duygusal olarak hassas bir dönemde, eşinizden ilgi ve paylaşım beklemeniz çok anlaşılır bir ihtiyaç. Sanki beraber başladığınız yol belki de zamanla biraz tek başınıza yürüdüğünüz bir yola dönüşmüş gibi. Eşinizle paylaştığınız o eski yakınlık ve heyecanın, şimdi yerini bir uzaklığa bırakması, hele de hayatınızda böylesine önemli bir dönemde (hamilelik gibi), insanın içini epey yorabilir…Anlattıklarınızdan, eşinizin evlilik sonrası yoğun iş temposuna girip adeta “hayatta kalma moduna” geçtiği, sizinse duygusal bağın zayıfladığını hissettiğiniz bir döngü oluşmuş gibi görünüyor. Bu tür durumlarda taraflardan biri duygusal yakınlık isterken diğeri fiziksel yorgunlukla geri çekildiğinde, farkında olmadan uzaklaşma artabiliyor. Siz bu uzaklaşmayı durdurmak için ortak bir alan kurmaya çalışmışsınız ama bu çabanızın karşılık bulmaması da doğal olarak hayal kırıklığı yaratmış. Konuşma girişimlerinizin tartışmaya dönmesi de iletişimin hangi tonda başladığıyla ve o anda eşinizin duygusal kapasitesiyle ilgili olabilir. Belki de şu noktada, “neden ilgilenmiyorsun?” gibi sorgulayıcı bir yerden değil de, “ben seninle vakit geçirmeyi özlüyorum, birlikte olduğumuzda daha iyi hissediyorum” gibi duygunuzu ifade eden bir yerden konuşmak işe yarayabilir. Kendi ihtiyaçlarınızı belirlemek de önemli. Siz neye en çok özlem duyuyorsunuz? Sıcak bir sohbet mi, bir sarılma mı, birlikte evde sakin bir çay içmek mi? Bunu da küçük adımlarla anlatmayı deneyebilirsiniz. Ayrıca, kendinize dönüp bakmak, bu süreçte size ne iyi gelebilir diye durup düşünmek de kıymetli. Bazen insan, partnerinden alamadığı ilgiyi kendisine ya da sosyal çevresine biraz daha dönerek azaltabilir. Yakın bir arkadaşla ya da aileyle temas da kimi anlarda iyileştirici gelebilir. 😊Belki de bir nefes egzersizi deneyebilirsiniz: Her gün birkaç dakikanızı sadece kendinize ayırıp derin birkaç nefes alıp, vücudunuzda oluşan hislere odaklanmak bile sizi ana çekebilir. Zihninizde yorgunluktan dolayı dönen düşünceleri biraz hafifletebilir. Yine de bu döngü uzun süredir devam ediyorsa, çift terapisi desteği almak çok kıymetli olabilir. Çünkü bazen iki kişi arasındaki iletişim tıkanıklığını, üçüncü bir gözün rehberliğiyle açmak çok daha kolay olur. Şu anda yaşadığınız uzaklık ve iletişimsizlik, sizin değer görme ve paylaşılma ihtiyacınızı doğal olarak zedeliyor. Bu hislerle baş etmeye çalışırken yalnız hissetmeniz çok anlaşılır. Bazen kişi kendi çabasıyla çözüm ararken tıkanabiliyor; bu noktada destek almak süreci daha sağlıklı ilerletmeye yardımcı olabilir. Eğer isterseniz, bu konuyu birlikte ele alabiliriz. Seans planlaması yapabiliriz. Sevgiler🌸

Devamını Oku...