Aysel  Kacak

Psk. Aysel Kacak

Ankara

Bireysel Psikolojik destek

4.7
(34 Yorum)

Uzman Hakkında

Merhaba! Ben Aysel Kacak.

Uludağ Üniversitesi Psikoloji bölümünden yüksek onur derecesiyle mezun oldum. Eğitim hayatım boyunca yurt içi ve yurt dışında çeşitli projelerde yer alarak kültürler arası bir bakış açısı kazandım. Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) eğitimi alarak danışanlarımın düşünce ve davranış kalıplarını düzenlemelerine yardımcı olmayı hedefliyorum. Ruh sağlığı ve sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol alarak, bireylerin yaşam kalitesini artırmaya yönelik çözümler sunuyorum. Danışanlarımın kendilerini daha iyi tanımalarını sağlamak ve zorluklarla başa çıkmalarına destek olmak için buradayım.

Sevgiler,

Aysel Kacak

Eğitim

  • Uludağ Üniversitesi - Lisans

Seminerler / Konferanslar (Sertifikalar)

  • Bilişsel Davranışcı Terapi

Uzmanlık Alanları

Depresyon
Panik Bozukluk
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Anksiyete
Yetişkin Psikolojisi
Bedenselleştirme-Somatizasyon
Sosyal Kaygı
Duygudurum Bozuklukları
İntihar Düşüncesi

Çalışma Ekolleri

  • Bilişsel Davranışcı Terapi

Cevaplar (137)

Sevgili danışanım, Merhabalar. Yazdıklarınızı okuduğumda, kalbinizin çok uzun zamandır taşıdığı ağır bir duyguyu hâlâ hissettiğinizi görmek mümkün. Bir yandan unutmaya çalıştığınız, diğer yandan içinizde hâlâ çok taze olan bir yarayı taşıyorsunuz gibi… O ilk aşkın etkisi, bıraktığı iz ve ardından gelen karmaşık ilişkiler zinciri, duygularınızın ne kadar derin olduğunu düşündürüyor. Bu kadar yoğun duyguların içinde savrulmak hem yorucu hem de insanı kendinden bile uzaklaştırabilir. İlk yaşanan sevgiler, çoğu zaman insanın kalbine başka hiçbir ilişkinin tam olarak dolduramadığı bir boşluk bırakabilir. O kişiyle yaşadığınız her an, o dönemin verdiği masumiyet, engeller, heyecanlar. .. Bunların hepsi zihinde çok kıymetli bir yere oturur. Hele ki yaşınız küçükken ve kalbiniz ilk kez biriyle bu kadar güçlü bağ kurmuşken yaşandıysa, sonrasında bu duygunun izi kolay kolay silinmez. Çünkü o aşk sadece bir kişiye değil, aynı zamanda bir zamana, bir duyguya, bir “ilk” olma hâline duyulan özlemi de barındırır. Siz de o dönemin masumiyetine ve içtenliğine sıkı sıkıya tutunmuşsunuz gibi görünüyor. Ama en çok da, hiçbir açıklama yapmadan sizi bırakan birine karşı hâlâ bitmeyen bir “neden?” sorusunu taşıyorsunuz. O cevaplanmamış sorular bazen yıllarca kalpte kalabilir ve içten içe sizi hem geçmişe hem de bugününüze bağlayabilir. Ne zaman kendinizi toparlamaya çalışsanız, bir yanınız sizi hep geçmişteki o kişiye, o eksik kalmış hikâyeye çekiyor olabilir. Diğer yandan, ilişkilerinizde verdiğiniz tepkilere baktığınızda, siz de fark etmişsiniz ki, başkalarına aynı duygusal kırgınlığı yaşatma ihtimaliniz sizi çok rahatsız ediyor. Bu, aslında çok kıymetli bir içsel farkındalık. İnsan sevildiğinde ama karşılık veremediğinde; bazen bilinçli, bazen bilinçsiz bir şekilde karşısındakine zarar verebilir. Ve siz bu durumun farkına vardığınız için zaten içsel olarak bir dönüşüm sürecine girmişsiniz diyebilirim. Unutmayın ki, geçmişte kalmış bir kişi, bazen sadece bir “kişi” olmaktan çıkar; o bizim için bir anlam haline gelir. Sizinki de tam olarak böyle görünüyor: O kişiye değil belki de onun sizde uyandırdığı heyecana, size kendinizi özel hissettirişine ve yaşattığı duygulara özlem duyuyorsunuz. Ancak artık hayatınızda başka insanlar var ve onlar da kendi gerçeklikleriyle varlar. Onları geçmişin gölgesinde değerlendirmek, hem onlara hem de kendinize haksızlık olabilir. Bu süreçte, kendinize suçluluk duygusuyla değil; anlayış ve şefkatle yaklaşmak çok önemli. Çünkü siz de bu duygusal fırtınalar içinde yönünüzü bulmaya çalışıyorsunuz. Bazen kalbiniz bir yere ait kalırken, hayat sizi başka yerlere savurabilir. Bu çok insani bir durum. Kimse duygularını tamamen kontrol edemez; önemli olan onları fark edip anlamlandırabilmek. Size şöyle bir egzersiz önerildiği gibi, duygularınızı yazıya dökmek bu süreçte gerçekten çok işe yarayabilir. İçinizde tuttuğunuz her şeyi, kırgınlıkları, pişmanlıkları, özlemleri yazmak. .. Belki de ilk kez kendinize karşı dürüstçe ve açıkça konuşmak için bir fırsat olabilir. Kendinizi yargılamadan, sadece anlamaya çalışarak ilerlediğinizde, belki de bu üç yıl boyunca sizi en çok yoran şeyin ne olduğunu daha net görebileceksiniz. Belki de artık o döngüyü kırmanın zamanı gelmiştir. bu süreçte yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Değerlendirilmesini istediklerinizi yeni bir soru ile sorabilirsiniz. Sevgilerimle,Psikolog Aysel Kacak

Devamını Oku...

Sevgili danışanım, Merhabalar. Yazdıklarınızdan, içinizde sürekli bir sorgulama ve kendiyle yüzleşme hali olduğunu anlıyorum. Bu çok yorucu bir duygu olabilir; özellikle de insanların ne düşüneceğini, sizin nasıl biri olduğunuzu anlamaya çalışırken bir yandan da başkalarının hatalarıyla baş etmeye çalışıyorsanız. Kendi duygularınızı anlamlandırmaya çalışırken “Acaba ben mi kötüyüm?”, “Ben mi abartıyorum?” gibi sorulara sık sık gidip gelmek, sizi hem yorgun bırakabilir hem de kendinize karşı bir güvensizlik hissi oluşturabilir. “Kimsenin hatasını kabul etmiyorum, çok zaman alıyor… Hep yanlış mı yaptım diye sorguluyorum” demeniz, bir yandan başkalarının davranışlarını anlamaya çalıştığınızı ama öte yandan kendi üzerinizde bu yükü çok fazla hissettiğinizi düşündürüyor. Bu da aslında sizin empati gücünüzü gösteriyor. Ama empati kurarken bazen başkalarının sınırlarını, sorumluluklarını da net olarak ayırmak gerekiyor. Her şeyin yükünü kendi omuzlarınıza aldığınızda, hataların da, ilişkilerin de, duyguların da fazlasıyla sizin kontrolünüzde olması gerekiyormuş gibi hissettirebilir. Bu da zamanla “iyi biri miyim?” sorgulamasını beraberinde getirebilir. Şunu da belirtmek isterim ki; her insan bazen çok güler, bazen saçmalar, bazen de içine kapanabilir. Bu anlarda “acaba kötü biri miyim, insanlar hakkımda kötü düşünür mü?” gibi düşünceler geliyorsa, orada belki de daha çok kabul görmek, anlaşılmak ve olduğu gibi değerli hissetmek isteyen bir tarafınız var. Bu his, yaşınız gereği çok doğal. Özellikle 17 yaş gibi gençlik dönemlerinde, sosyal ilişkilerdeki en ufak değişiklik bile kişinin kendilik algısını etkileyebilir. Bu yaşlarda çevreden gelen tepkiler, arkadaşların yorumları ya da sadece onların yanınızda var oluş biçimleri bile sizin kendinizi nasıl hissettiğinizi doğrudan etkileyebilir. Bir arkadaşınızın olumsuz davranışları sizi kötü biri gibi hissettiriyorsa, burada aslında sizin onun davranışlarıyla kendinizi bir tutma eğiliminde olduğunuzu görüyoruz. Bu da şu anlama geliyor olabilir: “Yanımda biri kötülük yapıyorsa, ben de onun gibi görünürüm” gibi bir inanç gelişmiş olabilir içinizde. Oysa her birey kendi davranışlarından sorumludur. Bir başkasının yanınızda olması, sizi onun gibi yapmaz. Sadece onunla sınırınızı çizmeniz gerektiğine dair bir işaret olabilir. Kendinize yönelttiğiniz “iyi biri miyim?” sorusunu, belki de “Ben neye değer veriyorum?”, “Hangi durumlarda kendimi huzursuz hissediyorum?” gibi sorularla değiştirerek yanıtlamaya başlayabilirsiniz. Çünkü “iyi biri olmak” sabit bir tanım değil; sizin iç değerlerinizle şekillenen bir durumdur. Bir olay yaşandığında hemen karar vermek zorunda olmadığınızı bilmek de sizi rahatlatabilir. Kendinize zaman tanımak, düşünceleri aceleyle yargıya dönüştürmekten daha sağlıklı bir yol olabilir. Bu noktada şu küçük egzersizi denemenizi önerebilirim: Zihniniz karıştığında veya kendinizi suçladığınızda bir durup şu üç soruyu kendinize sorun:Bu duyguyu yaşayan başka biri olsaydı, ne hissederdi?Gerçekten hemen karar vermem şart mı?Şu anda hissettiğimi sadece his olarak bırakabilir miyim, bir sonuca varmadan?Zihninizi hemen yargıya götüren düşünce akışını biraz yavaşlatmak, sizi içsel olarak daha dengeli bir noktaya taşıyabilir. Unutmayın, duygular zaman zaman karmaşık ve yorucu olabilir ama bu karmaşa sizin kim olduğunuzu tanımaya başladığınız anlamına da gelir. Kendinize karşı biraz daha şefkatli yaklaşmayı öğrenmek, zamanla hem sizin hem çevrenizdekilerle olan ilişkilerinizin daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağlayabilir. bu süreçte yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Değerlendirilmesini istediklerinizi yeni bir soru ile sorabilirsiniz. Sevgilerimle,Psikolog Aysel Kacak

Devamını Oku...

Sevgili danışanım, Merhabalar. Anlattıklarınızı okurken, iş yerinde yaşadığınız durumun sizi ne kadar yıprattığını ve içinizde biriken öfke, kırgınlık ve yetersizlik duygularının artık bedensel belirtilerle kendini göstermeye başladığını fark ettim. Bir sağlık personeli olarak insanlara şefkatle yaklaşırken, kendi duygu ve sınırlarınızın bu kadar ihlal edilmesi gerçekten yorucu ve yıpratıcı olmalı. Üstelik tüm bu yaşananlar karşısında sessiz kaldığınızda sanki yine de suçlanan, yine de ezilen taraf siz oluyormuşsunuz gibi bir döngü içinde hissediyorsunuz kendinizi. İş yerinde “haklılık şeması” baskın kişilerle çalışmak gerçekten oldukça zorlayıcı olabilir. Bu kişiler genellikle kendi bakış açılarını tek doğru gibi sunar, başkalarının fikirlerine ya da hislerine alan tanımazlar. Özellikle bir kişi sürekli bağırıyor, tartışma çıkarıyor ve çevresindekiler bu kişiden çekiniyorsa, o zaman çalışma ortamı bir işbirliği alanı olmaktan çıkar ve bir baskı ortamına dönüşür. Bu noktada sizin yaşadığınız duygular – haksızlığa uğramışlık, bastırılmışlık, yalnızlık – oldukça anlaşılır ve yerinde duygulardır. Siz elinizden geldiğince sessiz kalarak ortamı germemeye çalışırken, onlar öfke patlamalarıyla ortamı kendi lehlerine şekillendiriyor gibi görünüyor. Ve siz artık, kendinizi sürekli kaybeden tarafta hissediyorsunuz. Bu çok doğal. Çünkü bu tarz kişilerle yaşanan iletişimde çoğu zaman mantık değil, güç konuşur. Sınırları aşan, sesini yükselten, en baskın olan kazanıyor gibi görünür. Ancak bu kazanım sağlıklı bir kazanım değildir; çünkü sizin gibi bireylerin sessiz kalmayı seçmesi onların haklı olduğunu göstermez. Sınır koymak isteğiniz, aslında yaşadıklarınızın sizi artık ne kadar zorladığının ve ruhunuzun buna karşı bir tepki vermeye başladığının göstergesi. Bu, çok kıymetli bir farkındalıktır. Sınır koymak, önce kendi içinizde netleşmekle başlar. Ne zaman, kimle, hangi durumlarda rahatsız oluyorsunuz? Sizi en çok zorlayan davranışlar hangileri? Hangi cümleler sizi en çok tetikliyor? Bu soruları kendinize her gün işten sonra kısa kısa not ederek sormanız, yaşadığınız süreci biraz daha somutlaştırmanızı sağlar. Çünkü bazen o an çok yoğun gelen duygular, sonrasında fark ettiğinizde aslında belirli bir kalıba oturur. Bununla birlikte, iş yerinde size zarar veren bu durumlar karşısında kullanabileceğiniz bazı cümleleri önceden hazırlamak da etkili olabilir. Örneğin:“Bu şekilde konuşulduğunda kendimi değersiz hissediyorum. ”“Sözümü bitirmeme izin verir misiniz?”“Bu konuyu şu an tartışmak istemiyorum, biraz düşünmeye ihtiyacım var. ” Bu tür ifadeler hem duygunuzu dile getirmenize hem de sınırınızı belirlemenize yardımcı olur. Özellikle de öfkeyle değil, kararlılıkla söylendiğinde karşı tarafa net bir duruş sunar. Şunu da unutmamak gerekir ki, siz oraya işinizi yapmak için gidiyorsunuz; sürekli olarak kişisel mücadele vermek zorunda kalmak işinizi ve sağlığınızı olumsuz etkiliyor. Bu nedenle hem duygusal hem fiziksel yükünüz artıyor olabilir. Bahsettiğiniz şeker düşmeleri, göz seyirmeleri ve saç dökülmesi vücudunuzun bu duruma karşı verdiği doğal tepkilerdir. Beden, ruhun yaşadıklarını dile getiremeyince kendi diliyle anlatmaya başlar. Sevgili danışanım, tüm bu yaşananların ardından içinizde şu cümleyi kurduğunuzu duyar gibiyim: “Hep onlar kazanıyor, ben kaybediyorum. ” Oysa kaybettiğiniz şey haklılığınız ya da değeriniz değil. Kaybettiğiniz; belki de uzun süredir bastırdığınız öfkenizin, kırgınlığınızın görünmesine fırsat tanıyan bir alan… Ve siz bunu artık görmek ve değiştirmek istiyorsunuz. Eğer isterseniz, birlikte daha ayrıntılı olarak bu sınır koyma süreçlerini, kendinizi daha net ifade etme yollarını ve iş yerindeki psikolojik baskılarla nasıl başa çıkabileceğinizi konuşabiliriz. Ayrıca isterseniz yaşadığınız belirli bir olayı birlikte inceleyebiliriz. Bazen bir anın içine birlikte bakmak, çok şey anlatır. (Yeni bir soru başlığı açabilir,sorunuzun başında ismimi belirtebilirsiniz)bu süreçte yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Sevgilerimle,Psikolog Aysel Kacak

Devamını Oku...

Sevgili danışanım, Merhabalar. Yazdıklarınızı okurken, sizinle birlikte o duyguları yaşadım diyebilirim; kalbinizin ne kadar yoğun, zihninizin ne kadar yorgun olduğunu hissetmemek mümkün değil. Sanki sevgiyle, umutla başladığınız bir yolculukta, yavaş yavaş yüklerin arttığını, her adımda biraz daha yorulduğunuzu anlatıyorsunuz. Bu kadar duygu arasında yolunu kaybetmek, ne hissettiğinizi netleştirememek çok anlaşılır. Anlattıklarınızda dikkati çeken önemli bir nokta var: Siz karşınızdaki kişiye sevgiyle, emekle ve anlayışla yaklaşmışsınız. Onun geçmişinde yaşadığı şeyleri duyduğunuzda, kendinizi onun yaralarını sarmaya adamışsınız. Sanki onun içinde gördüğünüz o “küçük yaralı çocuk” size tanıdık gelmiş, belki kendi geçmişinizin bir yansıması gibi… Bu yüzden de onunla kurduğunuz bağ sadece romantik değil; şefkatin, korunma arzusunun, iyileştirme isteğinin karışımı olmuş. Ancak zaman içinde gördüğünüz şey şu olmuş olabilir: Siz bir şeyleri onarmaya çalışırken, o kişi kendi kırıklarını henüz gerçekten sarmamış. Gizledikleri, geçmişine dair hâlâ açık kalmış defterler, sizi sürekli bir “kararsızlık” haline itmiş. Bazen size dürüst olmamış, bazen sizin açıkça ifade ettiğiniz sınırları göz ardı etmiş. Sizin ise o süreçte hep “belki değişir, belki toparlarız” umuduyla kalbinizi açık tuttuğunuzu anlıyorum. Bu noktada fark etmeden en çok da kendinizden ödün verdiğinizi, bir noktadan sonra kendi değerlerinizi göz ardı etmeye başladığınızı görüyorsunuz. Aslında bu, duygusal bağ kuran, güçlü bir kalbe sahip bir insanın sık düştüğü bir durumdur: Sevdiğimiz kişiyi kazanmak ya da kaybetmemek uğruna kendimizden vermek. Ancak siz de artık fark etmişsiniz ki bu ilişki, sizi kendinizden uzaklaştırmış. İlişkiyi sürdüren sizdiniz, ama aynı zamanda yaralanan da siz oldunuz. Karşı taraf belki sizin kadar emek vermedi, belki daha yüzeysel bağlar kurdu. Ama siz duygularınıza sadık kaldınız. Bu sadakat, sizin kırılganlığınız değil, aslında en güçlü yanlarınızdan biri. Kendinizi şu anda boşlukta hissediyor olmanız çok normal. “Ben neydim, kimdim, iyi biri miydim?” gibi sorular sormanız da öyle. .. Oysa sizin değerinizi belirleyen şey bir başkasının tutumu, mesleği, çevresi değil. Sizin değerinizi, bu kadar zorlu bir ilişki içinde bile kendinizle dürüst bir şekilde yüzleşebilmeniz, sevdiğiniz halde sınırlarınızı fark edip artık “yetti” diyebilmeniz belirliyor. Şimdi ise bir geçiş sürecindesiniz. Hem sevginin izleri var içinizde, hem de güvenin derin kırıkları… Bu iki duygu arasında kalmak oldukça yorucu olabilir. Kalbiniz hâlâ doluyken mantığınızın sizi bir başka yöne çekmesi çelişki gibi hissettirebilir. Ancak unutmayın, bu ikisi birbiriyle savaşmıyor; sadece artık sizi korumaya çalışıyorlar. Belki şu anda yol çok net görünmüyor olabilir ama kendi yolunuzu çizmeye niyet ettiğiniz anda zaten ilk adımı atmışsınız demektir. Size şunu hatırlatmak isterim: Her güçlü insanın zaman zaman yönünü kaybettiği, ne yapacağını bilemediği anlar olur. Önemli olan, o anlarda bile kendinize dönüp "Ben ne hissediyorum, neye ihtiyacım var?" sorusunu sorabilmektir. İsterseniz bu süreçte kendinize küçük bir iyilik yapın: Her gün, sadece kendinize ait bir an yaratın. Bu bir yürüyüş olabilir, bir fincan çay eşliğinde sessizce oturmak ya da bir deftere yazmak… O anları düzenli hale getirdikçe içsel gücünüzün yeniden oluştuğunu fark edeceksiniz. Siz bu ilişkiyi taşıdınız, bu ilişkiden çıkmayı da taşıyabilirsiniz. Şimdi sırada kendi duygularınızı, ihtiyaçlarınızı onarmak var. Kendinizi iyileştirmenin en önemli adımı, artık neye “hayır” dediğinizi bilmekten geçiyor. İçinizdeki bu karmaşayı birlikte anlamaya devam etmek isterseniz, aklınıza takılan her soruyu psikologcaya sorabilirsiniz. (Yeni bir soru başlığı açabilir,sorunuzun başında ismimi belirtebilirsiniz)bu süreçte yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan lütfen çekinmeyin. Cevabımın faydalı olmasını umuyor, sağlıklı günler diliyorum. Sevgilerimle,Psikolog Aysel Kacak

Devamını Oku...